İsmini şairlerin koyduğu şehir: Prizen

H. YILDIRIM AĞANOĞLU
Abone Ol

Osmanlı dönemi şairlerinin, kaleden şehre baktıklarında Bistriça (Akdere) nehrine vuran güneş ışıklarını altına benzetip, bu durumdan ilham alarak altın gibi çok parlak manasında “Pürzerrin” olarak isimlendirdikleri mücevher gibi bir şehir Prizren. Divan edebiyatımıza Sûzî Çelebi, Şem’i vb. yirmi civarında şair kazandırmış, şehrin bir diğer ünlü şairi Âşık Çelebi şöyle demiş: “Prizren’de bir oğlan doğsa, adından önce [şair] mahlası koyarlar”. Sırp ordusunun 1999’da Kosova’da yürüttükleri baskı ve zulüm politikaları esnasında, Kosova Türkleri şiire ve sanata tutunarak ayakta kaldılar.

Bu acı günlerden sonraKosova Cumhuriyeti, 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan etmiştir.Yaklaşık 1.9 milyon insanın yaşadığı ülkenin başkenti Priştine’den sonra ikinci en büyük şehri Prizren’dir. Şehir merkezinde 110 bin, tüm belediye sınırları dahil edildiğinde ise 330 bin insan bu tarihi şehirde yaşamaktadır. Prizren, Kosova’da Türkçe’nin etkin bir şekilde konuşulup yaşatıldığı en önemli şehirdir.

Prizren hâlâ, Osmanlı imparatorluk mirası izlerinin (etnik ve dini hayat, sosyal yapı, âdetler, tarihi eserler vb.) çok rahatlıkla gözlemlenebileceği bir özellik taşımaktadır. Bütün zorluklara ve yaşanması arzu edilmeyen tarihi ve siyasi olaylara rağmen hâlâ şehirde Müslüman, Ortodoks, Katolik din mensupları yaşamaktadır. Arnavutların çoğunluk olduğu şehirde,

Arnavutların yarısından fazlası hâlâ “Türkçe” konuşur. Çünkü Türkçe konuşmak kasabalı olmak demektir. Yani köylü Arnavutlar Türkçe bilmez.

Bunun yanında Türkçe Prizren’de ırkı aşan bir kavramdır. Şehirde dolaşırken, yanınızdan geçen insanlardan, ya da neredeyse her dükkândan tatlı bir Rumeli ağzıyla Türkçe kelimeleri duymak size kendinizi kardeş bir coğrafyada hissettirecek.

Fatih Sultan Mehmed, 20 Haziran 1455’de Sırp Brankoviç ile yaptığı savaştan sonra Prizren şehrini fethetti. Şehre bir miktar Türk nüfus yerleştirildi. 1570’da şehirde 682 hane bulunmaktaydı ve bunun 428’i Müslüman, 254’ü Hristiyan idi. Toplam nüfus ise 3.500 kişiydi. Prizren şehri Kosova bölgesini Adriyatik Denizi’ne bağlayan yol üzerinde önemli bir ticari merkezdi. Bir vakfiyede bu yolda 17 kervansaray bulunması bunun en önemli bir delilidir. 1895’e gelindiğinde Prizren’de 38.000 nüfus, yirmi dört cami ve 1.000 dükkân olduğu kaydedilmiştir.

Sinan Paşa.

Prizren Kalesi günümüzde mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir nokta. Çünkü şehir ve ortasından akan Akdere buradan muhteşem görülüyor. Şehrin merkezindeki Taşköprü, şehrin en büyük ve abidevi eseri Sinan Paşa Camii ile yakınında Bayraklı (Gazi Mehmet Paşa) Camii ve Hamamı, Kukli Bey Mescidi, yakın zamanda Tika tarafından onarılan Emin Paşa Camii Osmanlı dönemi eserlerinden sadece birkaçı... Ancak şehir merkezinde Saraçhane Mahallesi’nde bulunan ve hâlâ açık olan Halveti Ramazanî Tekkesi sizi bambaşka bir manevi atmosfere götürecek. Bunun dışında mutlaka daracık ara sokaklara girin ve güvenle kaybolun. Şehir sizi ne yapıp edip merkeze tekrar döndürecek. Kalealtı ve eski şehir merkezindeki tarihi birkaç Ortodoks kilise ve manastırı ile bir Katolik kilisesi de şehrin multietnik yapısını tamamlayan önemli eserler.

Şehrin Türkçe ağız özellikleri ve yemek kültürü başlı başına ayrı bir yazı konusu ama birkaç satır da olsa bir giriş yapalım, yüzünüzde bir gülümseme belirsin. Domates, patlıcan satan bir esnafın önünde Prizren Türkçesiyle “Mori oglum, ne ka bu patlıcanin kilosi? Halçe (Hala), angisini soraysın, patlıcanı mi, kara patlıcan mi?” cümlesini duyarsanız şaşırmayın. Kosova’da ve Makedonya’da Türkler domatese, patlıcan derler. Peki patlıcana ne derler? Onun adı da “karapatlıcan”dır. İlk öğrendiğimde çok gülmüştüm. İki Prizrenli Türk hanım konuşurken “Neylen kavurdun uni, zeytinlen mi, attın mi içina boyamayı?” cümlesinde zeytin=zeytinyağı, boyama=kırmız toz biber manasına gelmektedir.

Taş Köprü.

Müslüman kültürü ağır basan şehri gezerken hele bir de ramazan ayına denk geldiyseniz, sokak aralarına dağılmış onlarca fırında pişen “pitayka”ların kokusu, siz istemesiniz bile adımlarınızı onlara çevirecektir. Pitayka, Prizren’de asırlardır süren bir ramazan geleneğidir. En önemli özelliği evdeki elektrikli fırınlarda değil de taş fırınlarda piştiğindeki lezzet farkıdır. Prizrenliler, yumurta, lor peyniri ve dereotundan oluşan iç harcını hazırlar ve fırına götürür. Fırıncı sabahtan itibaren hazırlayıp dinlenmeye bıraktığı pide hamurunun ortasını açar ve harcı yuvarlak şekil verdiği pitaykanın ortasına yerleştirir. 15 dakika pişme süresi sonunda, bu kadar az ve basit malzemeden ortaya çıkan mükemmel lezzet ise denemeye değer. Siz Prizren’i dolaşırken lokantalarda Paça, Büriyan, Tiganitsa, Paşa Çüftesi (köftesi), Lana dolması (lahana sarması), Pasul (Fasulye), Karnabahar turşusi, Tespişte tatlısı vb. bulmanız biraz zor. Keşke bir Prizren evinde misafir olabilseniz de bu yerel lezzetleri sunan Prizren misafirperverliğini görebilseniz. Saygı neymiş, misafir nasıl karşılanırmış, görünce önce mutlu olur, sonra da kaybettiğimiz değerlerimizi ve âdetlerimizi üzülerek hatırlarsınız.

  • Evliya Çelebi, Âşık Çelebi’nin mezar taşında Cinânî tarafından yazılan, “Âşık sefer eyledi cihândan” mısraının yazılı olduğunu kaydetmiştir.

Neyse üzülmeyin, Prizren’de aç kalmanız mümkün değil? Eğer bir otelde kalıyorsanız kahvaltıda muhtemelen menüde peynirli açmaya benzer Prizren “Topli”si, ayvar (bir nevi közde pişmiş kırmızı biberin salçası), şar peyniri, kaymaklı biber, iste kurutulmuş sucuk ve kuri et (pastırma) bulabilirsiniz. Öğle yemeğinde Prizren’in ıspanaklı, peynirli, kıymalı, patatesli börek çeşitleri meşhurdur. Prizrenliler böreğe “pite/pita” derler. Şar dağlarında sanayi atıklarıyla kirlenmemiş yaylalarda otlayan kuzu ve danaların etleri inanın Türkiye’nin büyük şehirlerinde yediklerinize hiç benzemiyor. Börekten bıkılmaz ama akşama da, ızgarada pişmiş köftesi ve et çeşitlerini bitirip tıka basa doyunca bile, niye daha fazla yiyemedim diyeceksiniz emin olun. Dükkânlarda kaymaçina (bir nevi krem-karamel tatlısı), şekerpare, kadayıf ve son 30 yılda önce Balkanlarda, sonra Türkiye’de çok sevilen bir tatlı olan trileçe bulabilirsiniz. Diğerleri normal bir lezzette ancak lezzetli sütlerden yapılmış kaymaçina ve trileçesi mükemmel.

İstanbul’dan Priştine Havalimanı’na 1 saat 40 dakikada indikten sonra, otobüs veya taksiyle Prizren’e otobandan yaklaşık bir saatte ulaşabileceksiniz. Zamanı olmayan dostlar bile bir hafta sonu kaçamağında bu güzelliklere ulaşabilirler. Bekle bizi Prizren...