Kastamonu bir şehirden fazlası: Ilgaz’ın yamaçlarında nefeslenmek

ÖMER YALÇINOVA
Abone Ol

İçimde kalan bir şehirdir Kastamonu. Böyle şehirler azdır. Erzurum’da da benzer bir duyguya kapılmıştım. Diyarbakır’da da öyle. “İçimde kalmıştır”tan kastım; oraya tekrar gitmeliyim isteği. Şöyle açıklayayım: İsmet Özel, iyi bir şiiri tanımlarken, onu bahçeye benzetir. Orayı gezip tozarsın ama bahçeden çıkarken, sanki orada bir şey unuttum hissine kapılır, tekrar bahçeye dönmek istersin. Bu yüzden iyi şiir defalarca okunur. Ezberlenir. Hayatın farklı vechelerinde akla gelir. Bence bazı şehirler de bu şekilde şiire benzer. Orada ne kadar vakit geçirirsen geçir, oradan ayrılınca, sanki bir şey unutmuşsun gibi tekrar oraya dönmek istersin. Kastamonu da benim için böyle bir şehirdir.

Ilgaz Dağı’nı özel aracımla tırmanırken bir yandan şaşkınlık yaşıyordum diğer yandan mutluluk. Ne güzel bir dağdır Ilgaz! “Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın” şarkısını mırıldanmamak elde değildir, oraya vardığınızda, bitmek tükenmek bilmeyen yokuşunu tırmandığınızda, virajlarından döndüğünüzde. Şimdilerde biliyorum, tünel çalışmaları bitmiş. Kastamonu’ya Ilgaz Dağı’nı aşmadan kolayca ulaşabiliyorsunuz. Ama ben, Kastamonu’ya Ilgaz’ı aşarak ulaşma bahtiyarlığına ermiştim. Zor muydu? Zordu. Korkmadım mı? Korktum. Yine de o dağla ünsiyet kurduğum için bahtiyar sayıyorum kendimi. O dağın meşakkatini yaşamadan, Kastamonu’ya inmenin de pek anlamı olmadığını sanıyorum. Akla hayale gelmeyecek sık dokulu ormanlar, arabanın camını açınca temmuz ayında bile yanaklarınızı okşayan serinlik, derme çatma yapılmış çeşmelerinden içtiğiniz buz gibi su Ilgaz Dağı’nı size yaklaştırır, daha önce hiç fark etmediğiniz düşüncelere salar. Bu yüzden Kastamonu deyince aklıma Ilgaz Dağı gelir ilk önce. Sonra dağdan şehre doğru adeta nefes almışsın da veriyormuşsun gibi bitip tükenmek bilmeyen iniş. Bu yüzden Kastamonu biraz da nefeslenmektir, kendine gelmektir.

Nasrullah Cami

Hormo Kanyonu

Belki de Ilgaz Dağı’nda yaşadıklarım Kastamonu’yu benim için gizemli bir şehir yaptı. Bir gece kaldım Ilgaz’daki kamp alanında. Âşık olurum, buradan ayrılmak daha da zorlaşır düşüncesiyle at çiftliğine gitmemiştim. Çünkü Kastamonu, misafirini sarıp sarmalayan, onu kendine bağlayan şehirlerden biridir. Dağa zaten vurulmuştum. Ormanlarına, ağaçlarına, kuşlarına, pınarlarına… Bir de atlarını, hele bir de geyiklerini görürsem, dönüş yolunda durup fiyatını sorduğum evlerde yaşamak istediğim gibi buralardan ayrılamam diye korkmuştum. Bu korku da Kastamonu’nun bana hissettirdiği gizeme dahildir. İçinden bir ırmağın geçtiğini gördüğümde, Kastamonu’ya yakıştırdığım bu “gizemli” nitelemesini içimden doğruladım. Gökırmak, derin konulardan söz ediyordu. Onu dinlemeye ömür yeter miydi?

Ne olur şehir daha da büyümesin, bahçeler ve ormanlar arasında, iki üç katlı evleriyle, Gökırmak’ın anlattıklarını dinleyerek yaşamaya devam etsin diye düşünmüştüm, tekrar yollara düşüp, yüksek bir mevziden Kastamonu’yu izlediğimde. Yol çalışmaları nedeniyle Ilgaz Dağı’nı dönüşte aşamayacağımı anladığımda. Ve Kastamonu’nun o nefis, küçük köylerinin içinden geçtiğimde. Ve uçsuz bucaksız ormanlarının içinde kaybolduğumda. Evet, dönüşte Ilgaz’a aşağı konumdan bakmıştım ama büyüleyici ormanlarıyla tanışma bahtiyarlığına da erişmiştim.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.