Kreuzberg: Göçmenlerin başkenti

GÖKHAN DUMAN
Abone Ol

"Küçük İstanbul" ya da "Türk Gettosu" olarak anılanKreuzberg, Berlin’in en merkezi ve canlı semtlerindenbirisi. Berlin Duvarı’nın hemen kıyısında bulunansemt bir zamanlar ancak göçmenlerin ve yoksullarınoturabileceği kıyı bir semtken, Doğu ve Batı Berlin’inbirleşmesinde sonra şehrin tam ortasında kaldı.Kreuzberg, günümüzde kozmopolit nüfusu, canlısosyal hayatı ve içinde barındırdığı hikâyeleriylegöçmenlerin başkenti olarak anılmayı hak ediyor.

Berlin Duvarı, Doğu Almanya vatandaşlarının Batı Almanya'ya kaçmalarını önlemek için Doğu Alman meclisinin kararı ile 13 Ağustos 1961 yılında Berlin'de yapımına başlanan 46 km uzunluğundaki duvar.

1961 yılında imzalanan Türkiye ve Almanya arasındaki işgücü anlaşmasından sonra birçok insan Almanya’ya işçi olarak göç etti. İlk başlarda yurtlarda ve pansiyonlarda kalan işçiler zamanla ailelerini de yanlarına alarak şehir hayatına karışmaya başladılar. Berlin’de yaşayacaklar için adres belliydi. Almanların Berlin Duvarı’na yakın olduğu için terk ettiği Kreuzberg semti, evlerin ucuz olması dolayısıyla göçmenlerin ilk tercih ettiği yerlerin başında geliyordu. Zamanla Kreuzberg’de göçmen sayısı artacak ve burası onlarla özdeşleşecekti.

Berlin Duvarı’nın her iki yanında yer alan askeri birlikler, mayınlı arazi, gözetleme kuleleri ve sınırı geçerken hayatını kaybedenlerin hazin hikâyeleri duvara yakın yaşamayı tehlikeli kılıyor, Almanlar duvardan uzak kalmaya gayret ediyordu. Ancak hem bu tehlikeler hem de Kreuzberg’de bulunan evlerin eski ve bakımsız olması göçmenlerin bu bölgede yaşamasına engel olmuyor, ucuz olması dolayısıyla göçmenler buraya yerleşmeyi tercih ediyorlardı.

Kreuzberg’te geçen yıl doğan 1720 çocuğun 650’si Türk’tü. 14 yaşın altındaki çocukların sayısı 5 binden fazla. Belediye Başkanı Abendroth şöyle diyor: ‘Böyle giderse boğulup gideceğiz. (Der Spiegel, Temmuz 1973)

Kreuzberg Merkezi'ndeki Zentrum Kreuzberg tabelasının Türkçe olarak

Berlin Duvarı fiziki bir sınır olmanın ötesinde insanlar üzerinde görünmeyen duvarlar da oluşturuyordu. Duvarın batı yakasında yaşayan göçmenler içinse sınırlar ikiye, üçe katlanıyor; yabancı bir şehirde yaşamanın zorluklarına bir de duvarla birlikle yaşamanın zorlukları ekleniyordu. Öte yandan ilk başlarda ucuz olan kiralık evler göçmen nüfusunun artmasıyla bir anda değerleniyor, ev sahibi Almanlar, evlerini fahiş rakamlarla göçmenlere kiralıyordu. Kreuzberg’in Skalitzer Caddesi’nde yıkım bekleyen bir evin sahibi 2,5 odalık daireye 6 yatak koyarak bir önceki kirası aylık 54 mark olan daireden adam başı 100 mark alıyordu. Utanç duvarı olarak anılan Berlin Duvarı’nın iki yakasında birbirinden farklı dünyalar yaşanıyordu. Duvar, göçmenlere bedel ödetiyordu.

  • "Kreuzberg’in doğusundaki eski apartmanlardan birinde oturuyordu Ramiz ve Münevver Mert çifti. Beş yaşındaki çocukları Çetin, 11 Mayıs 1975 günü arkadaşlarıyla sokakta koşturuyordu. O gün hem Çetin’in doğum günü hem de anneler günüydü. Spree Nehri’nin hemen kıyısında oyuna dalan Çetin, nehre doğru giden topun peşinden koşup yakalamak istemişti. Ne olduğunu anlamadan bir anda nehre düştü. Çetin’in nehre düştüğünü çevrede birçok kişi görmüştü. Herkes bağırıp çağırıyordu ama onu kurtarmak için nehre girmeye cesaret edebilen yoktu. Nehrin bir tarafı Doğu Almanya’ya, bir tarafı Batı Almanya’ya aitti ve sınır ihlali yapmak yasaktı. İki tarafın askerleri de Çetin’in çırpınışlarını görmüştü. Kara veba zamanından kalma bir korku geziniyordu sanki etrafta. Fısıltı halinde bir sözcük kolaçan ediyordu Berlin’in sokaklarını: 'Kurallar...' Çetin herkesin gözü önünde boğulup gidiyordu. Kendi doğum gününde ve bir anneler gününde, henüz 5 yaşındayken... Dalgıçlar Çetin’i çıkardığında saat 14:15’i gösteriyordu. Düştükten tam 2 saat 5 dakika sonra. Çetin’in ölümünü açıklamak için sınırlardan, anlaşmalardan, kurallardan bahsediyorlardı. Ramiz ve Münevver Mert çifti için hiçbir anlamı olmayan sözler sıralanıp gidiyordu. Çetin’in ardından Kreuzberg’te bir öfke büyüyordu. Türkler ve göçmenler sokağa iniyor, yürüyüşler, gösteriler düzenliyordu. En nihayetinde iki yakanın hükümetleri bir komisyon kurup, kriz durumları için bir arama kurtarma anlaşması yapmak zorunda kalmıştı. Türk çocuklar okusun diye nehrin kenarına çift dilli bir tabela koymuşlardı. ‘Dikkat ölüm tehlikesi’ yazıyordu üzerinde. Çetin Mert göçüp gidiyordu ama giderken de Kreuzbergli çocuklara umut oluyordu." (11. Peron)

Kreuzberg sakinlerinin çoğunluğu Amerikan ya da Afro-Amerikan kültürü ile Türk kökenlidir.

Duvarın yıkıldığı 1989 yılına kadar Kreuzbergliler yalıtılmış bir hayat yaşadılar. Kreuzberg göçmenler için bir yaşam alanı olsa da, birçok Alman için moloz bırakma ya da hurdalık alanından öte bir şey değildi. Göçmenlerin açtıkları bakkallar, videokaset marketleri, seyahat ofisleriyle birlikte semt hareketlenmeye, yeniden nefes almaya başladı. Burası bir süre sonra Türklerin en kalabalık olduğu semtlerden biri haline gelecek, "İstanbul Kasabı", "Anadolu Bakkaliyesi", "Export Hikmet", "Türkiyem Videokaset" yazılı vitrinler semtin her yerine süsleyecekti. Göçmen çocuklar içinse Kreuzberg çok daha fazlasını ifade ediyordu. Duvarın kıyısındaki bu köhne semt, onların yeni evleri ve mahalleleriydi. Göçmen çocukların sokak oyunlarıyla ve gri renkli duvara yaptıkları rengârenk grafitilerle birlikte Kreuzberg daha da canlandı.

Kreuzberg ilçesi Türk kökenli olan çoğu göçmen ve muhacir nüfusu ile bilinir.

Bir zaman sonra büyüyen göçmen çocuklar, Kreuzberg’e başka bir renk daha katacaktı. Ardı ardına kurulan rap ve hip-hop müzik grupları, kendilerini ifade etmelerinin yanı sıra onlara yeni bir kimlik de sunuyordu. Şarkılarında toplumsal eşitsizlikleri, göçmenlere yönelik uygulanan ayrımcı ve ırkçı tavırları eleştiren bir dil kullanıyorlardı. İslamic Force, 36 Boys, Cartel gibi rap grupları, Almanya’nın getto diye anılan sokaklarının "sivri dilli" temsilcileri olarak anılıyordu. Her ne kadar Berlin Duvarı’ın gölgesi semtin üzerine düşse de göçmenler bir şekilde Kreuzberg’i canlı tutmayı başarıyordu.

Duvar yıkıldı Kreuzberg ortaya çıktı

Berlin'in tarihî bölgelerinden biri de olan Kreuzberg'de, Birinci ve II. Dünya Savaşı'ndan kalan tarihî eserlerin toplandığı müzeler bulunmaktadır.

9 Kasım 1989 tarihine kadar ayakta duran duvar, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesiyle tarihe karıştı. Duvarın büyük bir kısmı, kontrol noktaları, gözetleme kuleleri bir bir kaldırıldı. İki Berlin birleştikten sonra Kreuzberg Berlin’in tam orta yerinde kalmıştı. Başta Türkler olmak üzere göçmenler Kreuzberg’i terk etmediler, hatta giderek daha da kalabalıklaştılar. Almanların da zamanla semte yerleşmeye başladılar. Kreuzberg kozmopolit nüfusu ve canlı sosyal hayatıyla Berlin’in en merkezi semtlerinden birine dönüştü.

Bugün semtin girişinde gelenleri karşılayan Türkçe "Kreuzberg Merkezi" tabelası semtte yaşayan Türk nüfusun çoğunluğuna atıfta bulunsa da, aslında Kreuzberg’in içerisinde barındırdığı insan ve göç hikayeleriyle canlı bir tarihin merkezi olduğunu da hatırlatıyor… Kreuzberg: "Göçmenlerin Başkenti".