Kusurun kabulü: Wabi Sabi estetiği

Z. HİLAL KARATAŞ
Abone Ol

Hani hep muhteşem kibriyle ve sağlamlığıyla duran eşyalar, fikirler ve insanlar görürüz de bizi onlardan uzaktan tutan bir tını duyarız. Hayır hayır yalnız değilsiniz. Sizin gibi düşünen insanların yanında bir de bunun felsefi bir kökeni ve hatta estetik boyutu da var: Wabi Sabi.

Budist öğretisinin, özgüven, ızdırap ve boşluk veya anlamsızlık olmak üzere varoluşun üç işareti öğretisinden türetilmiş bir kavram olup bazen kusurlu, kalıcı ve eksik bir güzellik olarak tanımlanır.

Wabi Sabi felsefesini en temel şekliyle estetik bir anlayış olarak tanımlamak mümkün. Wabi Sabi kelimesinin kökeni 13.yüzyıla dayanır. Ancak estetik değerler için kullanılması 14. yüzyılı bulur. Wabi kelimesi uyum, sakinlik ve huzur anlamına gelen “Wa” hecesinden türemiştir ve sadelik, özgünlük kavramları ile ilgilidir. Sabi ise rahatlamak, yok olmak, ıssızlık, paslanmak, yaşlanmak, yalnızlık (sabususabi-sabiteru-sabishi) kelimelerinden türemiştir. Aslında bir nesnenin veya malzemenin zaman içinde veya hava koşulları sebebiyle yüzeyinde zamanla meydana gelen izler, lekeler veya çürüklere de atıfta bulunur bu kelime. Temelini Zen ilkelerinden alan bu felsefe yokluğun estetiği olarak da tanımlanır. Tüketimden vazgeçerek, az olanla mutlu olmayı içerir. Bununla birlikte geçicilik, kusurluluk ve bitmemişlik kavramlarıyla olan yakından ilişkisi sebebiyle Wabi Sabi estetiğinin kesiştiği disiplinler de hâliyle çoktur. Pek çok insan tanımlamaya ve anlamaya çalışır Wabi Sabi’yi ancak kimse tam olarak anlatamaz. Bunun sebebi elbet Zen felsefesiyle olan yakın ilişkisidir. Zen anlayışına göre “esas bilgi, yazılan ya da dille getirilen sözle değil yalnızca zihinden zihne aktarılabilir” ve “bilen söylemez, söyleyen bilmez” düşüncesi üzerine rasyonalist bir bakış açısıyla tanım yapılmasını zorlaştırır. Maheux’a göre Wabi Sabi kesinliğin tam tersidir. Prusinski, “Wabi Sabi güzelliğin öznel bir algısıdır ve Wabi Sabi’nin güzelliği çevre ile birlikte değişmektedir,” der. Koren, Budist öğretisinin; özgüven, ıstırap ve boşluk veya anlamsızlık olan üç öğretisinden türetilmiş bir kavram olup bazen kusurlu, kalıcı ve eksik bir güzellik olarak tanımlar Wabi Sabi’yi.

Her şey hiçlikten gelir ve hiçliğe doğru gider.

Cooper ise Wabi Sabi’nin dört temel prensibi olduğunu söyler:

1. Her şey hiçlikten gelir ve hiçliğe doğru gider.

2. Fânilik ve yok oluş Wabi Sabi estetiğinde kendini gösterir.

3. Wabi Sabi, bu fânilik üzerinden yaşamın idrâkını ve tefekkürü esas alır.

4. Wabi Sabi, bize yaşamın bütünselliğinin, değişkenliğinin, akışkanlığının ve geçişkenliğinin değerini bilerek yaşamamızı öğütler.

Fânilik ve yok oluş Wabi Sabi estetiğinde kendini gösterir.

Tüm bu tanımlamaların daha üstünde davranışlara bakılarak daha iyi anlaşılır Wabi Sabi. 1488 tarihinde Kyoto’da bulunan Murata Shuko öğrencisine bir mektup yazar. Mektupta Wabi Sabi estetiğine göre çay seremonisinin nasıl yapılması gerektiğini açıklar. Rahipler için bu seremoniler önemlidir çünkü Zen meditasyonları sırasında uyanık kalmaları buna bağlıdır. Zaman içinde lüks ve gösterişe kaçan bu seremoniyi Shuko, Wabi Sabi estetiğine göre yeniden oluşturur. İlk kural artık dolunay vakitlerinde yapılmamasıdır. Bunun sebebi olarak dolunayın kusursuzluk sembolü olduğu için bu durumdan hazzetmediğini, ayın diğer hâllerinin ise gizemli ışık oyunlarıyla seremoniye daha uygun olduğunu söyler. İkinci kural ise dolunayın kusursuzluğunu çağrıştıran Çin porselenleri artık kullanılmayacaktır. Onun yerine Japon ustaların seramiklerinde çay içilecektir. Bu seramiklerin en temel özelliği sırlama kusurlarının, seramiğin doğal parçası olarak kabul edilmesidir.

Buna benzer bir başka olay 1582’de yine Kyoto’da geçer. Wabi Sabi uygulayıcısı olarak Japonya’da hâlâ saygıyla anılan Sen No Rikyū, bir gün müritlerinden birine çay evini temizletir. Bütün gününü her yeri kusursuzca temizlemeye ayıran müridi kontrol etmek için geldiğinde çay evinin girişindeki çınar ağacını sallayarak temizlenmiş yola kurumuş çınar yapraklarını düşürür. Yapraklarla beraber bu mekâna Wabi Sabi estetiğini getirmiş olur. Hiçbir şey durağan bir kusursuzluğa sahip değildir. Her şey sürekli bir değişim ve akış içerisindedir. Doğa ile uyum anlayışın en temel prensiplerinden biri olarak karşımıza çıkar. Doğadan ilham alınır, doğa ile akış içinde olunur ve doğa hammadde olarak kullanılır.

Wabi Sabi, bu fânilik üzerinden yaşamın idrâkını ve tefekkürü esas alır.

Wabi Sabi ruhunun etkileri günümüzde hâlen sürmektedir. Bunun yansımalarından biri Japon kültüründeki “kintsugi”dir. Farklı kültürlerde de karşılık bulan bu yöntem kırılan eşyaların farklı altın veya farklı maddelerle doldurularak birleştirilmesidir. İnsan ve kırılan nesne arasındaki bağ yaşanmışlıktır. Wabi Sabi’ye göre her şey kusurlarıyla güzeldir ve anlamlıdır.