Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’nin oryantalist mimarisi zamana direniyor
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binası, Haydarpaşa Askeri Hastanesi ile Selimiye Kışlası arasında, Kavak Deresi’nin sol yamacında, Marmara’ya bakan bir tepede inşa edilmiştir. Sade ve işlevsel planı, 19. yüzyıl kışlalarını anımsatır. Avlunun dört kenarı boyunca koridorlarla çevrelenmiş, güney, batı ve kuzey cephelerde sınıflar ve diğer okul birimleri dış cephede konumlanmıştır. Doğu cephesinde ise koridora bağlanan beş ayrı kitle, cephede hareket ve özgünlük sağlar.
Arazinin eğiminden dolayı bina, batıda dört, doğuda ise üç katlıdır. Doğu cephesinin giriş katı, deniz cephesinin üçüncü katına denk gelecek biçimde topografyaya uyarlanmıştır. Islak hacimler ve servis birimleri, ana binaya kapalı koridorlarla bağlanan yan eklentiler şeklinde düzenlenmiş; böylece yapı yalnızca Marmara’ya bakan cephede bütünlüklü bir cephe görünümü kazanmıştır.
Bina, büyük bir özenle ve masraftan kaçınılmadan inşa edilmiştir. Duvarlarda Hareke ve Bilecik taş ocaklarından getirilen renkli granitler, harçlar için Marsilya’dan su kireci, döşemelerde Belçika’dan ithal putrelli volta sistemi kullanılmıştır. Viyana’da hazırlanan metal çerçeveli pencerelerin bir kısmı renkli camlarla süslenmiştir. Udine Kent Müzesi Arşivi’nde bu pencerelere ait çizimler bulunmaktadır. Orta avlu öğrencilere bahçe olarak ayrılmış; batı platosunda botanik bahçe düzenlenmiş ve nadir bitkiler Fransa’dan getirilmiştir. Bahçeden Kavak İskelesi’ne denize inen bir yol da yapılmıştır.
İnşaat, Şubat 1895’te başlamış; Mayıs 1896’da duvarlar 2 metreyi bulmuş; Mart 1900’de okulun iki ay içinde tamamlanacağı belirtilmiştir. Gerçekten de II. Abdülhamid’in 25. cülus yıldönümüne yetiştirilmiş, 13 Eylül 1900’de inşaat tamamlanmıştır. Ancak eğitim donanımı henüz hazır olmadığından açılış töreni 6 Kasım 1903’te, padişahın doğum gününde gerçekleştirilmiştir.
Yapı, oryantalist üslubun güçlü bir temsilcisidir ve özellikle Tıbbiye Caddesi’ne bakan doğu cephesinde bu etki yoğun şekilde hissedilir. Beş kitleden oluşan bu cephede ortadaki anıtsal giriş, iki yandaki kitlelerden öne çıkarak cephede simetrik vurgu sağlar. Giriş, zeminde üç kemerli portiko ile başlar. Orta kemer daha geniştir ve kemerler kolon çiftleriyle ayrılmıştır. Bu üçlü düzen, üst katlarda da sürdürülür. Birinci katta ortadaki kemer, iki renkli taşlarla örülmüştür. Kolonlar, Elhamra/Mağrip etkili düşey unsurlar taşır. Yanlarda ise Bursa kemeri formlu, ahşap çerçeveli dikdörtgen pencereler bulunur.
İkinci katta da ortada geniş bir kemer ile iki yanda daha dar kemerler yer alır. Bu kemer düzeni, Osmanlı mimarisinde sıkça rastlanan bir cephe motifidir. Orta kitle, yanlardan ayrılarak yükselir, geniş saçaklarla örtülür ve tepesinde çan biçiminde bir kubbe bulunur. Saçağın kıvrımlı formu ve dekoratif destekleriyle hareketli bir üst yapı sunar.
Yan hacimlerde ve kulelerde Bursa kemeriyle çerçevelenmiş geniş açıklıklar bulunur. Kuleler, soğan biçimli kubbelerle bitirilmiştir. Bu unsurlar, doğu cephesine Uzakdoğu tapınaklarını andıran bir etki verir. Cephenin uzunluğunu kırmak ve canlandırmak için katlar boyunca değişen pencere biçimleri, cam yüzeyler ve taşıyıcı elemanlar dikkatle yerleştirilmiştir.
Deniz cephesinde ise daha homojen bir kurgu tercih edilmiştir. Ortadaki anıtsal giriş, iki yandaki kanatlarla aynı hizaya getirilmiş ve köşelerde bitiş bloklarıyla simetrik bir düzen oluşturulmuştur. Giriş, üç sahanlıklı merdivenle kabul salonuna açılır. Girişin üstünde, iri konsollarla taşınan çıkma, beş açıklıklı sivri kemerlerle cepheye hareket katar. Bu kemerler, yapı yüzeyinin gerisinde kalır, çıkmanın üstü geniş saçakla örtülür.
Uçlardaki bitiş bloklarında da benzer kemerli açıklıklar ve geniş cam yüzeyler yer alır. Bu açıklıklar, merkezde cami, yanlarda vaka takdim amfilerine aittir. Giriş bölümünü saat kuleleri çerçeveler. Kulelerden biri alaturka, diğeri alafranga saatlidir. Kare gövdeli kulelerin üstünde kübik yapılar yer alır, bu bölümler barok etkileşimli kemerlerle zenginleştirilmiş, tepeleri soğan kubbelerle kapatılmıştır. Aralarındaki barok alınlıkta, bayrak motifli saltanat arması bulunur. Kule çiftleri ve büyük sivri kemerli pencere, Selçuklu medreselerinin çifte minareli girişlerini çağrıştırır.
Yapının cephelerinde, katlar boyunca sıralanan pencere düzenleri, profilli kornişlerle ayrılmıştır. Pencereler; kare, dikdörtgen, sivri ve eliptik kemerli biçimlerde yukarı doğru sıralanır. Duvar yüzeyindeki taş dokusu ve beyaz taş çerçeveli pencere detayları sade ama zengin bir görünüm sağlar. Son katlardaki küçük dikdörtgen pencereler eliböğründeli saçakların gölgesinde yer alır.
Yalnızca dış cephede değil, iç mekânlarda da oryantalist unsurlar güçlüdür. Ancak iç mekânda Neo-Osmanlı etkiler daha belirgindir. Tıbbiye Caddesi’nden girilen büyük hol, Meclis-i Umur-ı Tıbbiye üyelerine ait odalara geçilen açık koridorla, sivri kemerlerle ayrılmıştır. Vaka takdim amfilerinde de bu kemerli geçişler kullanılmıştır. Üst kattaki büyük hol, iki renkli stuka ayaklar ve Mağrip etkili yarım tonozlarla süslenmiştir. Bu tasarım Vallaury’nin Pera Palas’taki tören salonunu çağrıştırır.
Büyük merdiven holündeki dökme demir parmaklıklı anıtsal merdiven, farklı bir etki yaratır. İtalya’dan getirilen bu metal yapı, floral desenli korkuluklarıyla Raimondo D’Aronco’nun tasarım anlayışına yakınlık gösterir. Benzer desenler cami mekânında da gözlemlenir.
Sonuç olarak Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, dönemin önde gelen mimarlarının ve birçok uzmanın iş birliğiyle inşa edilmiş, çağının en ileri yapı tekniklerini ve zengin oryantalist repertuvarını barındıran, özgün ve değerli bir kültür mirasıdır.
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.