Otomobil modern kentte bir soyutlama filtresi mi?

CAN ACER
Abone Ol

Otomobil çağımızda kent mekânını inşa eden unsurların başında gelir. Cadde ölçüleri, binaların birbirine mesafesi, geniş otoyollar, trafiğin akışını engelleyecek pürüzlerin ortadan kalkması için yasal ve toplumsal düzenlemeler, binlerce otomobilin sığabileceği otoparklar, benzin istasyonları, servisler, hurdalıklar… Otomobil ve onun ihtiyaç duyduğu bütün bu donanımlar, otomobil için kurgulanmış ve yayaların mahkûm olduğu otomobilin dış mekânını biçimlendirir.

Otomobil sürücüsüyle gerçek dünya arasında bir filtre görevi görür. Sürücüyle yaya arasındaki hiyerarşi, sürücüyü halktan koparır. Sürücü, seslerden, kokulardan, dokunma hissinden ve tabiattan yalıtıldığı için somuta temas edemez. Bu sebeplerden dolayı otomobil güçlü bir soyutlama aracıdır; halktan, tabiattan, duyulardan kopuştur.

“Otomobil güçlü bir soyutlama aracıdır; halktan, tabiattan, duyulardan kopuştur.”

Modern kentin karmaşık trafik yapısı otomobil kullanıcısını –önüne bir yaya veya bir bisikletli çıkma ihtimali, diğer araçların tehdidi, kurallara uyma zorunluluğu gibi sebeplerden ötürü– bir öz denetime ve ihtiyatlılığa zorlar. İnsanı psikolojik hiçbir alana temas etmeden yalnızca eylemler üzerinde bir öz denetime zorlayan otomobilin, özgürlüğün simgesi olarak kabul edilmesi bir çelişkidir.

Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine göre Resûlullah şöyle buyurmuştur: “Bir bineğe binmiş olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana selam verir.” Eğer çok olan az olana selam verseydi, bir azınlığın kalabalık tarafından hürmet görmesi sonucu doğabilirdi. Bu azınlığın vasıfları da zenginlik, muktedir olma gibi vasıflar olabilirdi ki bu da kulları Allah’ın adıyla birbirine yaklaştırmayı amaçlayan selamın âdabına aykırı olurdu. Selam, kullar arasında alt-üst ilişkisinin bir ifadesi olurdu. Yine binek sahibi olma da bir rütbe veya zenginlik işareti olabileceğinden, binekli olandan bineksiz olana selam vermesi istenmiştir. Hadiste eylem hâlinde olanın, daha kısıtlı bir eylem içinde olana selam vermesi isteniyor. Bineksizin binekliye, oturanın yürüyene göre hareketliliği daha azdır. Peki, bir iktidar imgesine dönüşmüş otomobille Müslümanları eşit ve kul olarak yüz yüze getiren selam âdabını gerçekleştirmek mümkün müdür?

Otomobili dışarıdan seyrederken otomobilin cismanî şiddetini ve sebep olduğu sınıfsal ayrımları görürüz. Orhan Veli Bedava şiirinde “otomobillerin dışı / sinemaların kapısı / camekânlar bedava” demektedir.

Bineksizin binekliye, oturanın yürüyene göre hareketliliği daha azdır.

Otomobilin erotik imgelerle sunuluşuna her gün reklamlarda defalarca maruz kalırız. Otomobil üzerinde kurulan denetim, karşı cinse hâkim olmanın ve onun üzerinde iktidar kurmanın seksüel bir simgesine dönüşür. Bunun yanında otomobil reklamları yalnızca cinsellik, zevk ve özgürlük üzerine kurulmaz. Aracın kutsallaştırılması da tüketime zemin hazırlamak için kullanılır. Buna örnek olarak Katolik Kilisesi lideri Papa Francesco’ya yakın zamanda armağan edilen, Vatikan bayrağının renklerinde özel üretilmiş Lamborghini’yi gösterebiliriz. Papa, otomobili yapılan törende kutsayıp imzalamasına rağmen kullanmayacakmış. Papa'nın imzalı Lamborghini’si Sotheby’s müzayede evi tarafından açık artırmaya sunulacakmış. Açık artırmadan elde edilen gelir ise Papa'nın şahsen seçtiği hayır kurumlarına bağışlanacakmış. Bu hayır kurumlarından biri, Irak’taki Hristiyanların tarihi merkezlerinden olan Ninova Ovası’nda yeniden inşa çalışmaları yapan "Aiuto alla Chiesa che Soffre" (Acı Çeken Kiliseye Yardım) vakfı imiş. Sanıyorum, yarı çıplak bir kadını otomobilin kaportasına oturtan hiçbir reklam, o kaportaya Papa’nın imzasını attırmak kadar etkili olamaz. Modern dünyada yol fikri, reklam sektörünün içinde bir ilerleyiştir.