Pınar Külek ile çini, Mardin ve sanat-seyahat hattında güncel bir söyleşi
Çini sanatçısı Pınar Külek ile geleneksel sanatların dünden bugüne serüveni, önemi ve günümüzdeki karşılığı üzerine kapsamlı bir söyleşi yaptık…
Günümüzde geleneksel sanatlara modern yorum katıldığını sıkça görüyoruz. Çini sanatına modern dokunuşlar olması mümkün mü peki? Veya ne derece olabilir….
Evet… Diğer geleneksel sanatlarda olduğu gibi, çini sanatında da modern dokunuşların etkisi giderek artıyor. Aslında bu soruya geleneksel sanatın ne anlam ifade ettiğini açıklayarak başlarsam, cevabın da doğru bir şekilde anlaşılır olacağını düşünüyorum. Geleneksel sanat: Geçmişten günümüze aktarılan kültürel mirasın estetik bir biçimde yansımasıdır. Ve geleneksel sanat toplumun değerlerini, inançlarını ve estetik anlayışını geleceğe taşıyan yani günümüzce daha iyi anlaşılmasını sağlayan bir köprü vazifesi görüyor. Elbette zaman geçiyor, teknoloji gelişiyor, gelişen teknolojinin yanında bizler de çağa ayak uyduruyoruz. Dönemin sanatçıları elbette hem içsel duygu durumunu hem de yaşadığı coğrafyayı ele alarak eserler üretir; sanatçı kimliği de zaten o zaman devreye girer. Bu anlamıyla sanatçı, eserleriyle yaşadığı çağın aynasıdır. Ancak şahsımca en önemli şey -eğer bu sanat geleneksel ise- onu tahrip etmeden, yozlaştırmadan, tamamen değişime uğratmadan küçük dokunuşlarla özgün eserler üretebilmektir. Modernize etmeden yani özgün eserler üretmeden evvel, ilgilendiğiniz sanatta geçmiş toplumların bize ne aktarmak istediğini anlamak ve bolca nakşetmek gerekir ki ondan sonra devreye sizin zihniniz, gönlünüz ve fırçanız girsin…
Sizce çininin yaygınlaşması, genel olarak geleneksel sanatlarda bozulmaya neden olur mu?
Geleneksel sanatların yaygınlaşması, bozulma gibi bazı riskler getirebilir evet. Fakat doğru yönetilirse bu durum, miras güçlenir ve yeni ifade biçimlerine kapı açar. Benim bozulmadan kastım şu aslında: Hızlı üretim tıpkı geçmişte olduğu gibi işçilik kalitesinde farklılıklar oluşturacaktır. Ticarileşme kaygısı da derinlikli anlatımların geride kalmasına yol açabilir. Aynı şekilde, eğer aktarım yapılmazsa yani motifler sadece görünüm için kullanılırsa tarihsel ve kültürel anlamlar göz ardı edilebilir. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen geleneksel sanatlar daha geniş kitlelere ulaşabilir ve genç yetenekleri ortaya çıkarabilir. Ayrıca sanatkârları ve toplulukları güçlendirebilir; o sanatı sadece tarih olmaktan kurtarır. Özellikle günümüzde yapılan yarışmalar ve sergilerin bu anlamda çok etkili olduğunu düşünüyorum.
Peki dijitalleşen dünya, -olumlu ya da olumsuz anlamda- geleneksel sanatları nasıl etkiliyor?
Dijitalleşen dünya, geleneksel sanatları çok yönlü biçimde etkiliyor. Hem yeni fırsatlar açıyor hem de beraberinde çeşitli riskler doğuruyor. Öncelikle dijitalleşme sayesinde dünyanın dört bir yanından izleyici ve katılımcılara ulaşabiliyorsunuz. Ayrıca geleneksel sanatların üretimini ve tarihini çok daha kolay bir şekilde keşfedebiliyorsunuz. Dijital arşivlerin yüksek çözünürlüklü taramaları sayesinde nesiller arası aktarım daha güvenli hale geliyor. Sanatçılar arasında iş birlikleri sağlanabiliyor.
Online kurslar, atölyeler ve öğretici içerikler sayesinde farklı teknikler öğreniliyor, yeni beceriler kazanılabiliyor. Ayrıca çevrimiçi galeriler dijital pazarlama ve doğrudan satışlar, sanatçıların gelir düzeyini de artırabiliyor. Tabii işin bir de olumsuz tarafları var. Yine ticari kaygı devreye girebilir burada. Dijital kaynaklı çoğaltma ve paylaşımlar, haklar konusunda belirsizliklere ve suiistimallere yol açabilir. Hızlı içerik üretimi, özgünlük yerine taklit ve kopya akımlarını güçlendirebilir. Fiziksel atölyedeki malzeme hissini ve ustalık pratiğini, dijital platformlar tam olarak karşılamayabilir.
Gelenek ve geçmiş sizin için ne ifade ediyor? Onları nasıl kavrıyorsunuz? Çini özelinde dünle bugün arasında nasıl farklar görüyorsunuz?
Gelenek ve geçmiş bir topluluğun kimliğini, deneyimlerini ve hikâyesini taşıyan canlı bir bağdır aslında. Geçmiş; bugün neyi, nasıl ve neden yaptığımızı anlamamıza yardımcı olur. Ayrıca idiyet duygumuzu da güçlendirir. Geçmişteki başarılar ve hatalar hızla hatırlanır; onları kıyaslamayı öğrenerek daha dikkatli ve bilinçli kararlar alırız. Motifler, teknikler ve ritüeller çoğu zaman bir topluluğun değerini ve sınırlarını kapsar, haliyle de geçmişe saygıyı bu şekilde öğreniriz. Onları anlamaya çalışırız. Bu, bize yeniden yorumlama alanı doğurur. Yani bunları yeni anlatım biçimleri ile yeniden yorumladığımızda taze alanlar kazanabiliriz. Gelenekler, bugünle etkileşime girerek canlı ve dinamik bir süreç haline gelir. Gelenek ve geçmiş bir köprüdür diyebiliriz. Geçmişi geleceğe taşıyan, kimlik oluşturan ve yeni ifadeler için zemin hazırlayan bir kaynaktır aslında.
Çinli sanata gelince… Elbette çok büyük farklar var. Öncelikle malzemelere ulaşım çok daha kolay. Kullanacağınız odalardan tutun da pişireceğiniz fırına kadar her şey çok daha rahat temin edilebiliyor. Ayrıca eskilerin önünde bir örnek yokmuş, tüm stilizasyonlarını tamamen doğadan yola çıkarak gerçekleştirmişler. Bu oldukça riskli ve sancılı bir süreç. Aslında biz şu anda çok daha kolay bir şey yapıyoruz. Önümüzde binlerce örnek var, teknoloji zirveyi görmüş durumda ve malzeme sıkıntımız bulunmuyor. Yani yeni şeyler üretmek için örneğimiz çok.
Siz de eğitim veren bir sanatkârsınız. Geleneksel sanatlarda usta-çırak ilişkisinin yahut atölyelerin önemi nedir? Günümüzde usta çırak anlayışının zayıfladığı söylenebilir mi?
Geleneksel sanatlarda usta-çırak ilişkisi; bilgiyi, beceriyi ve değerleri nesilden nesle aktaran temel mekanizmadır aslında. Bu ilişki sayesinde siz hem ustalarınızı hem de kültürel anlamda birlikteliğinizi kamçılıyorsunuz. Tabii her bilgi sözel olarak aktarılmaz. Siz aslında ustanızın ince dokunuşlarını ve yolunu, yordamını onu izleyerek ve onunla yoldaşlık yaparak öğreniyorsunuz. Malzeme seçimlerini, ustanın yaptığı ufak dokunuşları ve ince ayrıntıları pratikte öğreniyorsunuz. Yaptığınız hataları ustanızın uyarılarıyla telafi ediyorsunuz; bazen de ustanızın yaptığı bir yanlışı bizzat deneyimleyip kendi işinizde tekrarlamamayı öğreniyorsunuz. Elbette usta olma yolculuğu yıllar alan bir süreç. Sabır, odaklanma ve sonsuz pratik gerektiren bir durum. Çıraklıkla başlarsınız, eğer doğru yol kat ederseniz de bu yolu ustalıkla nihayetlendirirsiniz. Hâl böyle olduğu için herkesin tercih edebileceği bir durum değildir çıraklık. Öncelikle gönül vermek, adanmak gerekir. Şu da unutulmamalı, gerçek bir usta yani öğretmen aslında öğrencisini kendi seçer. Bir eğitmen olarak söyleyebilirim ki, öğrenmeye gerçekten istekli öğrenci için gerekli tüm fedakârlıklar tereddütsüz yapılır. Bununla birlikte günümüzde, buna çok fazla talep olduğunu düşünmüyorum. Çünkü ticari kaygı biraz daha yoğun. “Gerekli tüm bilgileri hemen edinirim ve öğrenirim” zihniyeti maalesef çok yaygın. Bu anlamda da maalesef günümüzde usta-çırak ilişkisinin zayıfladığı kaçınılmaz bir gerçek.
Pınar Hanım, hemen herkesin bir yol-yolculuk hikâyesi var. Sizin için yolculuğun mahiyeti nedir?
Elbette herkesin bir yolu ve o yolunda bir hikâyesi var. Benim yolculuğum ise sanata ve insanlara faydalı olmak üzere tasarlanmış bir süreç. Tabii bu yolculuğun anlamını kavrayabilmek uzun yıllarımı aldı. Doğduğunuz andan itibaren yolculuk başlıyor lakin bu yolculuk sizin kendinizi anlamanız, yaşadıklarınız, anılarınız, üzüntüleriniz, sevinçleriniz ve imtihanlarınızla yoğuruluyor. Hayat, tıpkı haritaya işaretlediğimiz bir adres gibi aslında. Önce nereye gideceğimizi bilmek sonra yola adanmak nihayetinde de yola revan olmak gerekir. Taptuk Emre’nin dediği gibi: “Yola çıkıp varmayan, yoldan çıkıp varan yoktur…”
Kimi sanatçılar seyahati doğrudan sanat olarak tarif ediyor. Peki seyahat ile sanat nerede buluşur? Şehirlerin yazarlar, entelektüeller veya sanatçılar üzerinde nasıl bir etkisi vardır?
Seyahatin sanatla kurduğu bağlantı sadece mekân değiştirmek değil; bakış açısını derinleştirmek, hafızayı zenginleştirmek ve üretmek anlamına da gelir. Şehirlerse bu buluşmanın sahnesi ya da ilham veren bir laboratuvarıdır diyebiliriz. Farklı yerlerin ritmi ya da insanları sanatçının görsel veya yazınsal dilini zenginleştirir, bu anlamda yeni metaforlar ve anlatım şekilleri doğar…
Aynı zamanda mekânlar hafıza izleri bırakır; farklı diller, gelenekler ve sanat disiplinleri arasındaki etkileşim yeni disiplinler arası çalışmalara yol açar. Yine farklı yerlerdeki mimari dokular ise somut unsurlar, sanat ve estetik tercihlerimizi etkiler. Bu sebeple şehirler entelektüel akımların, atölyelerin ve sanatçıların iş birliğinin buluşma noktasıdır diyebiliriz.
Son olarak hangi şehre geç kaldınız?
Güzel ülkemizin hemen hemen birçok şehrini görme fırsatı yakaladım. Ancak beni en çok etkileyen şehir Mardin’dir. Hatta diğerleri şehir, Mardin şiirdir derim. Belki de bulaştığım en güzel çamurdan ötürü olsa