Şanlıurfa seyahat dosyası: Kent, Halfeti ve Haleplibahçe rotalarıyla öne çıkıyor
Tarihin tozlu sayfalarını araladığınızda, karşınıza hep aynı isim çıkar: Şanlıurfa. Fırat’ın bereketiyle yoğrulmuş bu kadim şehir, insanlık tarihinin ilk inançlarını, ilk taş ustalarını, ilk yerleşimlerini saklar bağrında. Göbeklitepe’den Balıklıgöl’e, Halfeti’nin sularına, Siverek’in taşlarına uzanan bu yolculuk; hem geçmişe hem de insanın kendine yapılan bir seferdir. Dar sokaklarında yankılanan bakır çekiçlerinin sesi, çarşılardan yükselen isot kokusu, taş evlerin gölgesindeki çocuk kahkahaları… Hepsi bir arada, Urfa’nın ruhunu anlatır. Bugün kent, tarihini gelecekle buluşturan bir vizyonla yeniden doğuyor. Bu dosyada, Şanlıurfa’nın müzelerinden mutfağına, arkeolojisinden sanata uzanan yüzünü; yani zamanın kalbinde atan bir şehrin hikâyesini keşfe çıkıyoruz.
Şanlıurfa dünya kültür sahnesinde
MONDIACULT 2025: Kültürel Diplomasiyle Yükselen Şanlıurfa
UNESCO’nun düzenlediği MONDIACULT 2025 Dünya Kültür Politikaları Konferansı, 29–30 Eylül 2025 tarihlerinde İspanya’nın Barselona kentinde gerçekleştirildi. Zirveye, Türkiye’den ve UCLG-MEWA Bölgesi’nden akredite edilen tek belediye başkanı olarak Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Kasım Gülpınar katıldı. Gülpınar, binlerce yıllık medeniyetlere ev sahipliği yapan Şanlıurfa’yı uluslararası arenada başarıyla temsil ederek, kentin kültürel mirasını ve çağdaş vizyonunu dünya kamuoyuna tanıttı. 194 ülkenin temsilcilerinin katıldığı zirvede, kültür politikalarının geleceği, sürdürülebilir kalkınmada şehirlerin rolü ve kültürel diplomasi konuları ele alındı. Başkan Gülpınar’ın katılımı, Şanlıurfa’nın kültür diplomasisinde yükselen bir merkez haline geldiğinin güçlü bir göstergesi oldu.
Barselona’da Şanlıurfa’nın Sesi
MONDIACULT 2025 öncesinde düzenlenen UCLG Kültür Zirvesi, dünyanın dört bir yanından şehir temsilcilerini İspanya’nın sanat dolu kenti Barselona’da buluşturdu. Zirvenin dikkat çeken katılımcılarından biri, kadim geçmişiyle insanlık tarihine ışık tutan Şanlıurfa oldu. Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Kasım Gülpınar, zirvede yaptığı Fransızca sunumda kentin tarihi mirasını, kültürel çeşitliliğini ve geleceğe dönük kültür politikalarını anlattı. Göbeklitepe’den Balıklıgöl’e, gastronomiden müziğe uzanan Urfa’nın zengin dokusu, uluslararası katılımcıların büyük ilgisini gördü. Zirvede şehirlerin kültürel kalkınmadaki rolü tartışılırken, Başkan Gülpınar’ın vizyonu örnek bir yerel yönetim modeli olarak değerlendirildi. Ayrıca farklı ülkelerden temsilcilerle yaptığı görüşmelerle müze yönetimi, gastronomi turizmi, sanat eğitimi ve miras koruma alanlarında iş birliklerinin temelleri atıldı. Barselona’daki bu güçlü temsil, Şanlıurfa’nın tarihi kadar vizyonuyla da dünya sahnesinde yükselen bir kültür kenti olduğunu bir kez daha gösterdi.
Şanlıurfa’nın müze rotaları
Her sokağında tarih, her taşında bir hikâye saklı olan Şanlıurfa, bugün müzeleriyle geçmişini anlatan yaşayan bir şehir. Kentin dört bir yanına yayılan müzeler; insanlık tarihinin ilk inançlarından, Anadolu’nun en zengin mutfak kültürüne kadar uzanan geniş bir yelpazede benzersiz bir miras sunuyor. Her biri kendi alanında birer zaman kapsülü gibi çalışan bu müzeler, sadece eserleri değil, Urfa’nın ruhunu da sergiliyor. Ziyaretçiler, kent müzesinden mozaik galerilerine, müzikten tarıma kadar uzanan bu kültürel yolculukta, Urfa’nın binlerce yıllık hikâyesine dokunma fırsatı buluyor.
Şehrin belleği: Şanlıurfa Kent Müzesi
Beykapısı’ndaki tarihi Mahmutoğlu Kulesi, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek kentin kimliğini yansıtan bir kültür durağına dönüştürüldü. Müzede şehrin kuruluşundan bugüne uzanan tarih, coğrafya, mimari ve sosyal yaşam; belgeler, maketler ve hologram gösterileriyle ziyaretçilere aktarılıyor. Urfa’da yaşamış peygamberlerin hikâyeleri, geleneksel el sanatları ve kent kültürüne ait yüzlerce obje, müzenin zengin koleksiyonunu oluşturuyor. Kent Müzesi, şehrin geçmişini sadece korumakla kalmıyor; onu çağdaş müzecilik anlayışıyla yaşatıyor.
Urfa’nın lezzet mirası: Mutfak Müzesi
Tarihi Hacıbanlar Evi, aslına uygun şekilde restore edilerek Geleneksel Mutfak Müzesi haline getirildi. Eski mutfak gereçleri, yöresel kıyafetli figürler ve döneme ait yaşam canlandırmalarıyla Urfa mutfağının köklü tarihini ziyaretçilere sunuyor. Beş odalı, iki su kuyulu bu avlulu ev; hem otantik atmosferiyle hem de düzenlenen yemek kurslarıyla Urfa mutfağının yaşayan bir okuluna dönüştü. Burada sergilenen her obje, şehrin bereketli topraklarının, emeğin ve misafirperverliğin simgesi haline geliyor.
Seslerin evi: İbrahim Tatlıses Müzik Müzesi
Bir zamanlar Şanlıurfa müziğinin kalbinin attığı Yasin’in Kahvesi, bugün İbrahim Tatlıses’in adını taşıyan Müzik Müzesi olarak hayat buluyor. Müze; Urfalı sanatçıların balmumu heykelleri, eski müzik aletleri ve fotoğraflarıyla, şehrin zengin müzikal hafızasını yaşatıyor. Burada her köşede bir türkü yankılanıyor; her vitrin, Urfa’nın sesine ses katan sanatçılara bir saygı duruşu niteliğinde. Ziyaretçiler, müziğin Urfa kültüründeki yerini sadece duymuyor, aynı zamanda hissediyor.
Direnişin tanığı: Kurtuluş Müzesi:
1903 yılında inşa edilen konak, hem geleneksel Urfa evi mimarisini hem de Avrupai tarzın zarafetini bir arada taşıyor. Duvarlarında hâlâ mermi izleri görülebilen yapı, 11 Nisan 2009’da Şanlıurfa Kurtuluş Müzesi olarak ziyarete açıldı. Düşman işgaline karşı verilen destansı mücadele; dönem silahları, belgeler ve 12 kahramanın balmumu heykelleriyle anlatılıyor. Müze, her köşesinde özgürlük tutkusunun ve Urfa halkının direniş ruhunun izlerini taşıyor.
Taşa işlenmiş mitoloji: Haleplibahçe Mozaik Müzesi
Türkiye’nin en büyük mozaik müzesi olan Haleplibahçe, Roma döneminden kalma villalar ve eşsiz mozaikleriyle dikkat çekiyor. Amazon Kraliçelerini tasvir eden mozaikler, dünyada eşi bulunmayan sanatsal örnekler arasında yer alıyor. Fırat Nehri’nin taşlarından yapılmış milimetrik parçalar, savaşçı kadın figürleriyle birleşerek büyüleyici bir hikâye anlatıyor. Bu müze, taşın sanata, sanatın efsaneye dönüştüğü bir zamansız galeri âdeta.
Tarihin kalbi: Şanlıurfa Müzesi
Balıklıgöl’ün hemen karşısında yer alan bu dev kompleks, Balıklıgöl Heykeli ve Göbeklitepe buluntularıyla insanlık tarihinin başlangıcına ışık tutuyor. Binlerce eserin sergilendiği müze, 2016 yılında “Türkiye’nin En İyi Müzesi” ödülünü aldı. Modern mimarisi, Urfa taşının sıcak dokusuyla birleşerek hem geçmişi hem de geleceği aynı çatı altında buluşturuyor. Her salon, tarihin katman katman açıldığı bir zaman tüneli gibi.
Toprağın bilgeliği: Çarmelik Kervansarayı ve Tarım Müzesi
Bozova’daki tarihî Çarmelik Kervansarayı, Osmanlı döneminden bugüne ulaşan özgün mimarisiyle dikkat çeker. 2019’da restore edilerek Kırsal Yaşam ve Tarım Müzesi olarak ziyarete açıldı.
Burada geleneksel üretim teknikleri, tarım aletleri ve köy yaşamına ait sahneler sergileniyor. Müze, toprağın bilgisini teknolojiyle buluşturarak Urfa’nın tarımsal hafızasını canlı tutuyor.
- Şanlıurfa çocuk oyun dünyası yeniden açıldı!
- Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin yenilediği Çocuk Oyun Dünyası, modern alanları, interaktif oyun sistemleri ve güvenli ortamıyla yeniden minik misafirlerini ağırlıyor. Çocukların hayal gücünü büyüten, ailelerin gönül rahatlığıyla vakit geçirebileceği bu özel mekân, şehrin kalbine yeniden neşe katıyor.
Zamanın başladığı yer ya da Şanlıurfa’nın kadim mirası
Tarihin sıfır noktasından günümüze uzanan bir serüven… Şanlıurfa, yalnızca kadim bir kent değil; insanlık tarihinin ilk inançlarının, ilk şehirleşme adımlarının ve unutulmaz efsanelerinin doğduğu topraklardır. Bu şehirde atılan her adım, binlerce yılın izini taşır. Göbeklitepe’nin sessiz taşlarından Halfeti’nin sularına, Balıklıgöl’ün huzurlu atmosferinden Urfa Kalesi’nin vakur duvarlarına kadar her köşe, insanlığın ortak hikâyesini anlatır. Şanlıurfa’yı gezmek, geçmişle bugünün birbirine karıştığı, zamanın âdeta dokunulabilir bir anıya dönüştüğü bir yolculuğa çıkmaktır. Keza bu şehirde tarih yalnızca anlatılmaz; her nefeste, her ışıkta ve her adımda yaşanır.
Tarihin sıfır noktasına yolculuk: Göbeklitepe
“İnsanlık tarihini yeniden yazdıran keşif…”
Şanlıurfa’nın 12 kilometre kuzeydoğusunda, Tek Tek Dağları’nın eteklerinde yükselen Göbeklitepe, insanlığın inanç tarihine yön veren bir dönüm noktasıdır. M.Ö. 9600 yıllarına tarihlenen bu kutsal alan, yalnızca dünyanın bilinen en eski tapınak merkezi değil; aynı zamanda toplumsal örgütlenmenin, sanatın ve sembolizmin doğduğu yer olarak da kabul edilir. T biçimindeki taş sütunlar üzerindeki tilki, yılan, akbaba ve yaban domuzu kabartmaları, dönemin inanç sistemine ışık tutar. Bu devasa taşların, basit aletlerle ve büyük bir toplumsal iş birliğiyle inşa edilmesi, insanın doğaya ve evrene dair ilk sorgulamalarının bir göstergesidir. 2018’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Göbeklitepe, 2019 yılında “Göbeklitepe Yılı” ilan edilerek tüm dünyanın dikkatini Şanlıurfa’ya çekmiştir. Bugün burayı ziyaret edenler, sabahın ilk ışıklarıyla taşların arasında gezdiklerinde, on iki bin yıl öncesinin sessiz duasını duyar gibidir. Göbeklitepe, sadece bir arkeolojik kazı alanı değil; insanlığın kim olduğuna dair ilk cevabıdır.
Efsanenin kalbinde bir miras: Balıklıgöl
“İnancın, tarihin ve huzurun buluştuğu kutsal mekân…”
Şanlıurfa’nın kalbinde, inancın ve mitolojinin iç içe geçtiği bir vaha vardır: Balıklıgöl. Rivayete göre Nemrut’un zulmüne direnen Hz. İbrahim, bu tepede ateşe atılmış, Tanrı’nın mucizesiyle ateş suya, odunlar ise balıklara dönüşmüştür. Yüzyıllardır kutsal sayılan bu göldeki sazan balıkları, Urfa halkı için bereketin, sabrın ve ilahi korumanın simgesidir. Çevresini saran Halil-ür Rahman ve Rızvaniye camileri, İbrahim Peygamber Mağarası ve Aynzeliha Gölü, bu efsanenin mimari tanıkları gibidir.
Balıklıgöl’ün çevresinde dolaşırken taş duvarlara sinmiş duaları, suyun yüzeyindeki huzuru hissedersiniz. Sabahın erken saatlerinde yansıyan altın renkli ışıklar, gölün mistik atmosferini daha da büyüleyici kılar. Bugün Balıklıgöl, yalnızca bir inanç merkezi değil; Urfa’nın ruhunu ve insanın içsel yolculuğunu yansıtan bir aynadır. Ziyaretçiler burada dua eder, suya bakar ve her biri kendi hikâyesini bu kutsal göle bırakır.
Zamana direnen bir anıt: Şanlıurfa Kalesi
“Efsanelerin, medeniyetlerin ve vakur taşların yükseldiği yer…”
Balıklıgöl’ün hemen üzerinde, şehre hâkim bir tepenin zirvesinde yer alan Şanlıurfa Kalesi, Urfa’nın hem koruyucusu hem de tarihsel belleğidir. Ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmese de, çevresinde yer alan 12.000 yıllık yerleşim izleri, kalenin insanlık tarihinin en eski dönemlerinden itibaren önemli bir nokta olduğunu gösterir. Roma ve Bizans dönemlerinde güçlendirilen, Eyyubi ve Osmanlı dönemlerinde yeniden şekillendirilen kale, Urfa’nın çok katmanlı tarihini gözler önüne serer. Özellikle ünlü çift sütunlu anıt, Urfa siluetinin simgesi haline gelmiştir. Efsaneye göre Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı yerin de bu tepe olduğu rivayet edilir. Bugün kalenin surlarına çıkıp şehre baktığınızda, tarih, inanç ve medeniyetin nasıl iç içe geçtiğini bir bakışta anlarsınız. Kalenin taş duvarları, zamanı saklayan bir sessizlik içinde geçmişin hikâyelerini fısıldar; gün batımında ise Urfa’nın üstünü saran kızıl ışıklarla, ziyaretçilerine büyüleyici bir manzara armağan eder.
Sessizliğin ve suyun hikâyesi: Eski Halfeti
“Zamanın durduğu, suların hikâye anlattığı gizemli bir şehir…”
Fırat Nehri’nin dingin sularında yankılanan taş evler, yarısı suya gömülmüş minareler ve tarih kokan dar sokaklar… Eski Halfeti, sular altında kalmış bir medeniyetin sessiz hatırasıdır. Birecik Barajı’nın yapımıyla 2000’li yıllarda büyük bölümü sular altında kalan kent, “Batık Şehir” olarak anılır. Ancak suyun yüzeyinde hâlâ nefes alan taş yapılar, geçmişin görkemini bugüne taşır. Tekneyle yapılan geziler sırasında suların içinden yükselen Savaşan Köyü’nün minaresi, bu hikâyenin en dokunaklı sembollerindendir. Halfeti, aynı zamanda UNESCO Cittaslow (Sakin Şehir) unvanına sahiptir; burada zaman yavaş akar, sessizlik konuşur. Nehir kıyısında otururken, suyun yumuşak sesinde bir dönemin yankılarını duyar gibi olursunuz. Halfeti, sadece bir yer değil; bir duygudur — hüzünle huzurun, kayıpla güzelliğin iç içe geçtiği şiirsel bir coğrafya.
Sessiz taşların konuştuğu yer: Karahantepe
“Göbeklitepe’den de eskiye uzanan bir medeniyetin izleri…”
Tek Tek Dağları’nın doğusunda yer alan Karahantepe, son yıllarda dünya arkeolojisinin en heyecan verici keşiflerinden biri olarak öne çıkıyor. Göbeklitepe’yle aynı kültürel mirasın parçası olan bu alan, 12.000 yıl öncesine uzanıyor ve insanın semboller aracılığıyla kendini ifade etmeye başladığı dönemi temsil ediyor. Kazılarda ortaya çıkarılan insan başı kabartmaları, taş sıraları ve dairesel yapılar, buranın inanç temelli bir merkez olduğunu gösteriyor. Her bir taş, insanın bilinmeyene duyduğu merakın, anlam arayışının sessiz tanığı. Karahantepe, yalnızca bir arkeolojik kazı alanı değil; medeniyetin düşünsel doğum yeri olarak görülüyor. Göbeklitepe’nin tamamlayıcısı niteliğindeki bu alan, her geçen yıl yeni buluntularla geçmişe dair ezberleri bozuyor. Burayı ziyaret edenler, sadece taşlara değil, insanlığın kökenine bakar. Çünkü Karahantepe, insanın ilk kez kendini anlama çabasının simgesidir.
Şehrin ruhu Şanlıurfa’nın yaşayan sokakları
Şanlıurfa, sadece geçmişin izlerini değil, yaşamın sıcaklığını da taş duvarlarının arasında saklar. Dar sokaklarında yankılanan ayak sesleri, bir yandan eski uygarlıkların nefesini taşırken, diğer yandan bugünün insanının samimi gülüşleriyle birleşir. Bu şehirde sokaklar sadece yürünmez; koklanır, dinlenir, hissedilir. Dolayısıyla Urfa sokaklarında yürümek, sadece bir şehirde dolaşmak değil; bir kültürün nefesini duymak, emeğin ve samimiyetin içinden geçmektir. Taşın gölgesi, baharatın kokusu, dostane bir selam… Hepsi bir araya geldiğinde, Urfa’nın ruhu konuşmaya başlar; sessiz, sıcak ve derinden.
Ruhunu Koruyan Sokaklar
Şanlıurfa’nın sokakları, yalnızca geçip gidilen yollar değil; kültürün, komşuluğun ve dostluğun yaşadığı alanlardır. Taş döşeli dar yolları, sarı Urfa taşından evleri ve gölgeli avlularıyla her köşe, yüzyılların birikimini taşır. Kahvehanelerden yükselen sohbet sesleri, esnafın gülümseyen “hoş geldin”i, sokakları birer hikâye sahnesine dönüştürür. Burada yürümek, geçmişle bugünün yan yana attığı bir adım gibidir; duvarların arasında insanın kalbine işleyen bir sıcaklık dolaşır. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, bu sokakların dokunulmamış ruhunu korumak için kapsamlı restorasyonlar, kültürel etkinlikler ve sokak festivalleri düzenliyor. Her düzenleme, taşların arasındaki hikâyeleri yeniden canlandırıyor; Urfa sokakları artık sadece bir güzergâh değil, yaşayan bir kültür sahnesi.
Emeğin Nefes Aldığı Çarşılar
Şehrin kalbinde, taş sokakların bittiği yerde, seslerin ve renklerin iç içe geçtiği bir dünya başlar: Şanlıurfa çarşıları. Gümrük Hanı’ndan Bakırcılar Çarşısı’na, Kazaz Pazarı’ndan Kunduracılar’a uzanan bu labirentimsi yapılar, yalnızca alışveriş değil, bir yaşam kültürü sunar. Bakır tezgâhlarının çınlayan ritmi, kumaşların ipeksi dokusu, baharatların büyüleyici kokusu… Her ayrıntı, Urfa’nın yüzyıllardır süregelen üretkenliğini ve zarafetini anlatır. Tezgâhlarda sergilenen el yapımı takılar, bakır işler, sabunlar ve isotu; ustaların sabrını, ellerin emeğini ve ruhun zarafetini taşır. Burada bir üründen çok, bir hikâye satın alırsınız. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin desteklediği restorasyon ve cephe yenileme projeleriyle çarşılar, özgün karakterlerini koruyarak yeniden canlanıyor. Zanaatkârlar için sağlanan eğitimler ve festivallerle bu kültür sadece korunmuyor, aynı zamanda geleceğe aktarılıyor. Urfa çarşıları, şehrin kalbinin attığı, emeğin sanata dönüştüğü mekânlar olarak varlığını sürdürüyor.
Şanlıurfa taşın, suyun ve gökyüzünün şehri
Fırat’ın esintileriyle yoğrulan, toprağın sabrıyla biçimlenen bir coğrafya: Şanlıurfa. Bu kadim topraklar, yalnızca tarihî mirasıyla değil, doğanın kendi sanatını konuşturduğu eşsiz manzaralarıyla da büyüler. Siverek’in bazalt sütunlarından Takoran Vadisi’nin huzurlu akışına, Urfa semalarında süzülen kuşlara kadar her şey, bu şehrin doğayla kurduğu kadim dostluğun bir yansımasıdır. Zira Şanlıurfa’nın taşlarında sabır, sularında huzur, gökyüzünde özgürlük saklıdır. Burada taş konuşur, su şarkı söyler, kuşlar özgürlüğü hatırlatır.
Taşın Dili: Siverek’in Siyah Sütunları
Siverek’in platolarında yükselen bazalt taş sütunları, milyonlarca yıl önce Karacadağ’ın lavlarından doğmuştur. Altıgen prizma şeklindeki bu sütunlar, doğanın sabırla işlediği birer heykel gibidir. Yüzyıllar boyunca evlerin, köprülerin, çeşmelerin yapımında kullanılmış; böylece doğanın mirası, insan emeğiyle bütünleşmiştir. Gün batımında taşların üzerine düşen ışık, onları yeniden canlandırır, sanki Fırat’ın kıyısında doğa, zamana şiir yazar.
Suyun Şarkısı: Takoran’ın Sessiz Güzelliği
Siverek’in batısında uzanan Takoran Vadisi, Fırat’ın suyla şekillendirdiği bir tablodur. Sessizliği, temiz havası ve yemyeşil bitki örtüsüyle doğaseverlere benzersiz bir huzur sunar. Kıyısında yürürken, suyun sesiyle kalbinizin ritmi uyumlanır; doğanın sabrını hissedersiniz. Bugün Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin yürüttüğü tanıtım çalışmalarıyla Takoran, gezginlerin ve fotoğrafçıların yeni gözdesi haline gelmiştir. Burada gün batımında Fırat’ın sularına düşen ışık, âdeta gökyüzünü yeryüzüne indirir.
Gökyüzünün Dostları: Kuşçuluk Geleneği
Urfa’da kuşlar, gökyüzüyle insanlar arasında kurulan kadim bir bağın simgesidir. Kuşçuluk, burada bir hobi değil; bir sevgi, bir yaşam biçimidir. Kuş besleyenler, onları dost gibi görür; sabırla büyütür, sevinçle göğe salar. Kuşların kanat sesleri, Urfa sokaklarının ritmine karışır; her uçuş, doğayla insan arasındaki o derin uyumun hatırlatmasıdır. Bu gelenek, kuşçuların emeğinde, gökyüzünün özgürlüğünde yaşamaya devam eder.
- Akıllı tarım, Şanlıurfa Akıllı Tarım Uygulamaları Eğitim Merkezi’nde filizleniyor
- Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde kurulan merkez, tarımda dijital dönüşümün kalbi oluyor. Akıllı sulama, drone teknolojileri, sensör destekli analizler ve yapay zekâ tabanlı planlamalarla üretim geleceğe taşınıyor. Çünkü Şanlıurfa’da artık toprağa sadece tohum değil, bilgi ve umut da ekiliyor.
Lezzetin anavatanı Şanlıurfa sofrası
Şanlıurfa, yalnızca inançların ve kültürlerin beşiği değil; Anadolu’nun lezzet hafızasıdır. Toprağının bereketi, güneşinin sıcaklığı ve insanının emeğiyle yoğrulan bu şehir; kokusu, tadı ve hikâyesiyle zengin bir gastronomi kültürüne sahiptir. Her ürün, yüzyılların birikimiyle şekillenmiş emeğin ve doğayla kurulan güçlü bağın sonucudur. Urfa mutfağının karakteri yalnızca sofralarda değil; tarlalarda, atölyelerde ve çarşılarda da yaşar. Urfa’da bir lokma, yalnızca doyurmaz; bir kültürü, bir geleneği ve bir ruhu anlatır. Ve bu kadim şehir, Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde, lezzetini dünyayla paylaşmaya devam ediyor; çünkü Urfa’da her tat bir kimliktir.
Köklü lezzetlerin coğrafyası: Şanlıurfa’nın tescilli hazineleri
Şanlıurfa, coğrafi işaretli ürünleriyle Türkiye’nin en zengin şehirlerinden biridir. Urfa Biberi, isot, fıstıklı baklava, lahmacun ve Urfa Fıstığı gibi lezzetler; sadece tatlarıyla değil, üretim biçimleri ve kültürel değerleriyle öne çıkar. Bu ürünler, Urfa’nın toprakla ve insan emeğiyle kurduğu derin bağın yansımasıdır. Coğrafi işaretler, hem üreticiyi korur hem de tüketiciye gerçek ve güvenilir ürün sunar. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, bu değerleri yaşatmak için fuarlar, festivaller ve tanıtım organizasyonları düzenleyerek kentin gastronomi markasını güçlendiriyor. Üreticilere verilen eğitimlerle Urfa lezzetleri yalnızca yerel sofralarda değil, uluslararası mutfaklarda da yer buluyor.
Bereketin Simgesi: Urfa Fıstığı
Yağ oranı ve aromasıyla tanınan Urfa fıstığı, bu toprakların bereketinin en güçlü simgesidir. Fırat’a uzanan geniş arazilerde, güneşle dost, rüzgârla sabırlı ağaçlardan toplanan bu fıstık; tıpkı Urfa insanı gibi dirençli ve cömerttir. Türkiye’deki fıstık üretiminin önemli bir kısmı Şanlıurfa’da yapılmakta, kenti tarımsal üretimin öncü merkezlerinden biri hâline getirmektedir. Büyükşehir Belediyesi, çiftçilere eğitimler, hasat şenlikleri ve tanıtım projeleriyle destek vererek bu emeği güçlendirmektedir. Bugün “Urfa Fıstığı”, yalnızca bir tarım ürünü değil; emeğin, sabrın ve toprağın hikâyesidir.
Bir Sofradan Fazlası: Cumhuriyet Gastronomi Merkezi
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin restorasyonuyla hayata geçen Cumhuriyet Gastronomi Merkezi, kentin mutfak mirasını yaşatan bir buluşma noktasıdır. Geleneksel Urfa mimarisinden esinlenen yapısı, misafirlerine hem görsel açıdan da unutulmaz bir deneyim sunar. Burada, çiğköftenin yoğrulduğu ellerle lebeniyenin kokusu, kebabın ateşiyle boraninin zarafeti aynı sofrada buluşur. Cumhuriyet Gastronomi Merkezi yalnızca bir restoran değil. Yöresel müziklerin eşlik ettiği bu mekân, Şanlıurfa’nın köklü mutfak geleneğini geleceğe taşır. Her lokma, geçmişi bugünün estetiğiyle buluşturur ve Urfa’nın lezzetini bir deneyim olmaktan çıkarır, bir hikâyeye dönüştürür.
Sanatla büyüyen şehir Şanlıurfa’da renkler, sesler ve hayaller
Kültürün ve inancın kadim kenti Şanlıurfa, bugün sanatın da nabzının attığı bir şehre dönüşüyor. Her yaşta, her insanda, bir üretme ve kendini ifade etme arzusu var burada. Çocukların melodilere dokunduğu, kadınların fırçalarla hayaller kurduğu bu şehirde; sanat artık yalnızca bir etkinlik değil, bir yaşam biçimi. Zira Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’nin öncülüğünde hayata geçirilen her sanat projesi, bir çocuğun hayaline, bir kadının emeğine, bir şehrin geleceğine dokunuyor. Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, şehirdeki sanat ruhunu güçlendiren projeleriyle, Şanlıurfa artık sadece geçmişin değil, geleceğin sanat şehri olarak da yükseliyor.
Geleceğin Sanatçıları Sahneye Hazır
Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Turizm Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen Çocuk ve Gençlik Konservatuvarı Yetenek Sınavları, geleceğin sanatçılarını belirledi. Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi’nde yoğun katılımla gerçekleşen sınavlarda çocuklar, müzik sevgilerini notalara, heyecanlarını ise sahneye taşıdı. Bu yılki seçmelerde toplam 61 öğrenci konservatuvar bünyesinde eğitim hakkı kazandı. İlkokul düzeyindeki öğrenciler “Çocuk Konservatuvarı”nda temel sanat eğitimi alırken; ortaokul düzeyindekiler “Gençlik Konservatuvarı”nda müzik kuramları, çalgı ve piyano eğitimleriyle sanat yolculuklarını derinleştiriyor. Bu adım, yalnızca bir eğitim değil; bir vizyonun ürünü. Her yıl yüzlerce çocuğu sanatla buluşturan Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi, kültürel mirası güçlü bir sanat bilinciyle geleceğe aktarıyor.
Kadınların Fırçasında Yeniden Doğan Renkler
Urfa’da sanat yalnızca sahnede değil; atölyelerde, ellerde, hayallerde de yeniden hayat buluyor. Büyükşehir Belediyesi Kadın ve Aile Hizmetleri Dairesi Başkanlığı bünyesinde açılan Seramik Eğitim Kursu, kadınlara hem bir meslek hem de bir sanat kimliği kazandırıyor. Burada üretilen eserler, dünyaca ünlü ressamların dokunuşlarını taşıyor; Van Gogh’un “Ayçiçekler”i artık Şanlıurfa’nın topraklarında açıyor. Programa katılan kadınlar, 756 saatlik eğitimin ardından benzersiz seramikler ortaya koyuyor. Her parça, sabrın, estetiğin ve emeğin birleştiği bir sanat hikâyesine dönüşüyor. Kadın kursiyerler yalnızca üretmiyor, aynı zamanda Urfa’nın sanat mirasına kendi imzalarını atıyorlar. Bu kurslar, kadınların ekonomik bağımsızlığını desteklerken; aynı zamanda Urfa’da sanatın tabana yayılan gücünün simgesi hâline geliyor.
*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.