Tiyatro sahnesinde gerçek bir hikâye: Bihter Dinçel’den Aşiyan

SKYROAD
Abone Ol

Aşiyan, yuva demek, bir kuş yuvası, bir kadının yuvası… Senin yuvan gibi… Bihter Dinçel’in yazıp oynadığı “Aşiyan” herkesten bir parça taşıyor aslında. Yaşadığımız günlük hayatta tattığımız ortak acılardan bir pay… Bihter Dinçel ile “Aşiyan”dan, televizyondan ve tiyatrodan konuştuk…

Oyunu görmeye gelenleri neler bekliyor, kısaca bahseder misiniz?

*Evinde çiçekleriyle, plaklarıyla hoş bir hasbıhal halindeyken yakınlarda gerçekleşen bir patlama sesiyle ani bir şok yaşayan ve dokuz ay boyunca evinden çıkmayan Deniz'in hikayesi yer alıyor oyunda. Aslında gündelik hayatta hepimizin yaşadığı korku anlatılıyor. Ülkemizde yaşadığımız ve çok üzüldüğümüz olayların yansıması yer alıyor. Örneğin sabah haberlere baktığımızda gördüğümüz kayıplara üzülüyoruz, metroya binerken korkuyoruz, sokakta yürürken korkuyoruz, herkesten her şeyden korkuyoruz. İşte tüm bunlar büyüdü büyüdü ve bu oyunu yazmaya başladığımda en çok canımızı acıtan ne var diye düşündüğümde “korku” beni sürükledi…

Hikayede yer alan 30 yaşındaki Deniz de bu ruh hali içinde. 7 yaşında yine ağır bir travma geçiren Deniz yaşadığı son patlamanın şokuyla artık sokağa çıkılamadığını düşünüyor. Oyunda bir babaanne, bir de anne hikayesi var, Deniz onların kendi üzerinde bıraktığı anılarla içinde bulunduğu hali yorumluyor. 80’leri, 90’ları hayatının merkezine koyan Deniz yaşadığı olayın etkisi ve de geçmişi sebebiyle bir süre sonra televizyon ve de internetle ilişkisini kesiyor.

''Aslında gündelik hayatta hepimizin yaşadığı korku anlatılıyor. ''

Bir süre sonra kendi Aşiyan’ında yaşamaya başlıyor. Orası onun Aşiyan’ı ve gerçek Aşiyan ile de bambaşka bir bağı var. Özgür değil ama emniyette…

Aşiyan’ı hem yazdınız hem de oynuyorsunuz, böylesi zor bir psikolojiyi sahneye koyarken neler hissettiniz?

Aşiyan’ı oynamak çok zor, gerçekten canım acıyarak oynuyorum. Fakat insanların oyunu gördükten sonra bir şekilde deşarj olduğunu düşünüyorum; “ben de böyle hissetmiştim” diyebilecekleri çok fazla yer var. Muhakkak hikayenin bir tarafında birinin hayatından bir iz bulmak mümkün… Prova süreci benim için çok yorucu oldu. Yazma süreci daha hızlıydı, yazarken de oldukça canımı acıtıyordu karakter… Provalarda bazen bazı sahneleri alamıyorduk özellikle son sahneleri yönetmenim daha fazla yıpranmamam için sona bıraktı. Karakteri ‘mış’ gibi oynamak belki kolay olabilir fakat gerçekten hiç kimsenin nefesini duymadan, telefon bile açmadan, yüzünü görmeden o kadar zaman geçirmek güç bir durum. Böyle çok fazla insan var yıllardır, evden çıkmıyorlar...

Bihter Dinçel.

Prova sürecinde psikolog bir arkadaşıma danıştım çünkü kötü olmaya başladım, uyku düzenim bozuldu, bir süre sonra çocuğumun yüzüne bakarken tuhaf şeyler hissediyordum. Arkadaşım provaların biraz sarsıcı olacağını fakat oyunun çıktıktan sonra her şeyin yoluna gireceğini, rahatlayacağımı söyledi. Ona güveniyorum yoksa yaşlanacağım, çok korkuyorum.

Felsefe mezunu bir oyuncusunuz ve Aşiyan’da yansıttığınız karakter oldukça derin. Felsefe okumanız bu oyunu yazmanızda ne denli etkili oldu?

Aslında felsefe okumamın sebebi tamamen oyun yazmak zaten, yani daha üniversite sınavına hazırlanırken tek tercihimdi felsefe, çünkü yazıyordum ve onu derinleştirmek ve daha çok şey öğrenebilmek için felsefe okumak istedim. Benim niyetim zaten yazmaktı. O yüzden şu anda bana hizmet eden şey evet felsefe temelli olmam; bana çok fazla hizmet ediyor, daha farklı perspektiflerden bakmamı sağlıyor, başka şeyler düşünmemi sağlıyor.

''Aşiyan’ı oynamak çok zor, gerçekten canım acıyarak oynuyorum.''

Sizi ekranda ağırlıklı komedi oynarken gördük, bu özellikle tercih ettiğiniz bir durum mu?

Komediyi de komedi oynamayı da çok seviyorum. Başlangıçta komedi senaryoları denk geliyordu hep fakat ben de bayılıyordum komedi oynamaya. Oradaki noktayı kaşıdıkları zaman daha çok komedi oynadım. Çok komedi oynamak benim için artı bir durum ama dram oynadığımda da komediyi özlüyorum çünkü çalışırken kahkaha atmaktan daha büyük bir lüks yok. Gerçekten ömrüne ömür katıyor insanın. Bağırıyorum gökyüzüne doğru… Yalnızlık kutsaldır!

Ekranlarda komedi gittikçe azalıyor fakat bunun yanında dram hızla artıyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu da tamamen toplum olarak yaşadığımız acılardan kaynaklanıyor. Yani mizah yapabilmek için gerçekten huzurlu olması gerekiyor. Bir komedi yazarı hayal edin, ne anlatabilir? Bir ailenin komik komşuları, nasıl, hangi komşu? Ne komik ki şu anda? Neye güleceğiz? O senarist ne kadar komedi üretebilecek her gün bir sürü can yitirirken… Gülse Birsel bir açıklama yapmıştı “komedi yazamayacak kadar kötüyüm” demişti özetle. Komedi yapmak komedi oynamak da çok zor...

Komedi yazma planınız var mı?

Sinemada var, ama dizi çok güç. O bambaşka bir iş. Öyle tempoya girersem başka hiçbir şey yapmamam gerekiyor. Haftanın 6 günü yazıyorlar. Senaristlerin işi çok zor. Çok uzun saatler, 100-150 sayfa arası senaryo yazıyorlar. Onu yazarsam ne tiyatro, ne dizi yapabilirim.

''Komediyi de komedi oynamayı da çok seviyorum. ''

Yazdığınız oyunda da, çıkardığınız kitapta da hep bir aile ortamı var, bunun sebebi nedir?

Galiba tatlı bir ailede büyümemle alakası var. Anne, baba, çocuk, kardeş… O dörtlü resmin içinde mutlu bir çocukluk hatırlıyorum... Çok büyük sıkıntılarım olmadı, ortalama bir hayatımız vardı. Bir memur çocuğuydum. Varlığı da yokluğu da bilen sıcak bir yuvada büyümek sebep olabilir…

Yılmaz Erdoğan ve Demet Akbağ’la tanışmanız bu büyülü dünyaya attığınız adımların yükselmesine vesile olmuş, kısaca bahseder misiniz?

Ben lisedeyken tanıştım onlarla. Ekip olarak İzmir’e turneye gelmişlerdi. Benim de lisede çıkan bir kitabım vardı ve o kitabı hediye ettim. Aramızda bir diyalog başladı. Üniversite hayatım boyunca ve yaptığım sahnelediğim oyunların kayıtlarını gönderiyordum. Ardından Yılmaz Erdoğan’ın dikkatini çektim sonra beraber çalıştık ve birlikte yazdık. İstanbul’a ilk geldiğimde de BKM Mutfak açılıyordu, çırak olarak girdim oraya. Skeç yazdım, oynadım, çok da tatlı bir ekipti. İlk senenin sonunda da Avrupa Yakası’na gelin gittim… Tatlı bir süreçti. Erken bir yaşta güzel insanlarla tanıştım, çok keyifliydi.

*Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.