Yeşilçam'ın mektepli alaylısı: Kartal Tibet

ŞAHKURT EMİRDAĞLI
Abone Ol

Cüneyt Arkın değildi, Ayhan Işık’a benzemiyordu. EdizHun ya da Göksel Arsoy gibi romantik prenslerle deaynı hizaya yazılamazdı adı. Ama hem tarihi aksiyonlarınhem de salon melodramlarının tartışılmaz yıldızıolarak parladı Yeşilçam’ın göğünde. Az bilinse desinemamızdaki ilk Fatih’in Fedaisi Kara Murat oydu.Karaoğlan serisi, Tarkan filmleri ve hafızalardan silinmeyensalon erkeği rolleriyle zirveye çıktı. Gerçekadını kullanan ender aktörlerdendi. Kartal gibi uçtuğusinema semalarında, babasının Tibet yaylalarınınyüksekliğine niyet ederek aldığı soyadıyla unutulmazefsaneler listesine çoktan adını yazdırmıştı. Tibet’euçan bir kartal gibi, tiyatro sahnelerinden beyaz perdeyedoğru kanatlandı.

Ankaralı bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelir, 1938 yılında. Oyunculuğa karşı doğuştan yeteneği vardır. Çocukluğu radyo tiyatrosu ve şiir okuma yarışmalarıyla geçer. Daima oyuncu, hep birincidir. Dikkat çekici karakteristik bir yüze sahip olması, meslek hayatı boyunca kendine özgü bir aktör olmasını sağlayacaktır. Güçlü karizması, görünüşünden kaynaklanıyordu öncelikle. Avrupai bir fiziğe sahip değildi. Yüz hatları Orta Asya’ya yakındı, Tatar bakışlı ve Türk tavırlıydı. Suat Yalaz’a göre kalemle çizilmiş gibiydi bu hâli. Ayhan Işık, Cüneyt Arkın ve Yılmaz Güney’in doğrudan talip oldukları Karaoğlan rolüne, mekânın sahibi olan Suat Yalaz’ın tercihiyle seçilince hayatı değişti. Sinemaya adım attığı1965 yapımı Karaoğlan: Altay’dan Gelen Yiğit filmindeki bu cesur, uçarı Uygur silahşoru rolünden başlayarak, halkın büyük ilgi ve sevgisiyle 10 yıl gibi kısa ama efsanevi bir aktörlük kariyerinin sahibi olacaktı Kartal Tibet.

Yaklaşık iki yüz Yeşilçam filminde ve dizide, oyuncu, yönetmen ve senarist olarak yer aldı.

Tiyatro oyuncusuydu, mektepli bir alaylı yani. Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü'nden mezun olduktan sonra önce Ankara Devlet Tiyatrosu'nda, ardından kurucuları arasında olduğu Ankara'nın ilk özel tiyatrosu olan Meydan Sahnesi’nde oyunculuğun er meydanına çıkmıştı. 4 oyun yönetip, 20 oyunda rol aldığı tiyatro yıllarını, bilhassa sinemaya geçtikten sonra seyirciye oyunculuğunun farkını hissettireceği değerli bir durak/ birikim olarak anacaktı. Meydan Sahnesi’nde oynadığı, kulaktan kulağa yayılan kapalı gişe oyunları, nihayetinde Yeşilçam’ın da dikkatini çekmişti. Kaderin bir cilvesi olarak, daha önce neredeyse küçümsediği, aktörlük açısından kendisine uzak bulduğu sinemanın en önemli yıldızlarından biri olacaktı. Ama tiyatroyla ilişkisini hiç koparmayarak Devlet Tiyatrosu'nda görev almaya ve yönetmen olarak oyun sahnelemeye ömrünün sonuna kadar devam etti.

Yaptığı bütün işlerin yanında, en çok bir neslin çekik gözlü mert kahramanı Tarkan’la hafızalara kazınmıştı aslında. “Tanrı’nın Kırbacı’’ İmparator Attila'nın akıncısı olan bu gözüpek Hun savaşçısını sevenleri hiçbir zaman unutamadı. 5 filmlik bir seriyle gişe rekorları kıran Tarkan karakteri; yüzüne düşen bir perçem saçı, yün elbisesi, delici bakışları ve yenilmez kılıcıyla Orta Asya Türklüğünü hatırlatarak, prodüksiyon zaaflarına rağmen, özgünlüğü ve evren-atmosfer kurma başarısıyla Yeşilçam tarihine iz bırakan yapımlar arasına girmiştir. Mazlumlara kol kanat geren cesareti, harp zekâsı ve düşmanına karşı bile elden bırakmadığı mertliğiyle bir kahramanlık teklifi sunan Altar’ın oğlu Tarkan, yanında değişmez yoldaşı kurtla birlikte, birbirinden sürükleyici maceralara atılırken, sinema perdesiyle Türk olmayı da hatırlatıyordu aslında.

Sinemada önce çizgi-roman uyarlamaları olan Karaoğlan ve Tarkan macera filmlerinde başrol oynadı.

Aktörlüğüyle olduğu kadar yönetmenliğiyle de bir köşe taşıydı. Ertem Eğilmez okulundan mezun bir yönetmen. Oyunculuğu erkenden bıraktı. Çünkü güzel yaşlanmadığını düşünüyordu. Kamera önünde geçirdiği 10 yılın sonunda yönetmenliğe doğru yelken açtığında arzusu şuydu; görünmeden sinema yapmaya, mesleğini icra etmeye devam edebilmek. 1975 yılında sinema klasikleri arasına giren Tosun Paşa filmiyle yönetmenliğe ilk adımını atacaktı. Birçok iyi film yönetti. Yalnızca Zübük, Milyarder, Sultan ve Davaro’yu çekmiş olsaydı bile önemli yönetmenler listesine girerdi. Kartal Tibet’li Kemal Sunal filmleri toplumsal sorunları odağına yerleştirmesiyle, bariz bir şekilde diğer Kemal Sunal filmlerinden ayrılır. Natuk Baytan- Kemal Sunal ortaklığındaki hava yoktur mesela bu filmlerde.

1970'li yıllarda aralarında Hülya Koçyiğit, Türkan Şoray, Fatma Girik, Hale Soygazi ve Filiz Akın'ın da yer aldığı birçok oyuncu ile başrolü paylaştı.

Yeşilçam’ın yakışıklı jönü, Türk sinemasının saygın yönetmeni. Senarist, aktör, rejisör, tiyatro oyuncusu ve prodüktör. Altar’ın ve Baybora’nın oğlu. Bir kuşağın sinema ikonu. Clint Eastwood’a benzeyen kısa ama baş döndürücü bir kariyer. 10 yılda başrol oynadığı 120 film. Yönetmenlik kariyerini taçlandıran başyapıtlarla dolu 60 film. Özellikle Kadir İnanır’la başrollerini paylaştığı eğlenceli filmlerinde mimikleriyle gösterdiği komedi oyunculuğu, tiyatro kökenli olduğunun ispatı gibiydi. Senede Bir Gün ve Seven Ne Yapmaz başta olmak üzere rol aldığı melodramlarda ise, hüzünlü bakışları, titreyen sesi ve vücut diliyle aktörlüğünü konuşturan dev bir dram oyuncusuydu. Karaoğlan ve Tarkan kadar, İngiliz Kemal, Çakırcalı Mehmet Efe, Yüzbaşı Davut, Deli Murat, Yangın Mehmet, Balıkçı Kemal ve diğerleri… Hepsi Tibet’e doğru uçan o dev kartalın eseri. 2 Temmuz günü kalbi bu dünyaya veda etti, sevenlerinin andığı adıyla, Kartal Baba. 60 yıllık tiyatro-sinema-televizyon-sahne macerası sona ermiş ve geride Yeşilçam’ın hafızası sayılabilecek nitelikte 200 filmlik bir külliyat bırakmıştı. Şimdi, asla unutulmayacaklar listesinde artık.