Zeynep Arkan: Şiir, hayatımızı dirençli kılacak en güzel biçimdir

ERAY SARIÇAM
Abone Ol

Orada Merhamet Varmış, İkrar ve Gözleri Olan Hiçbir Şeyi adlı şiir kitaplarıyla tanıdığımız şair Zeynep Arkan ile Türk şiirinin dünü ve bugününü, yolda olmayı ve geç kaldığımız şehirleri konuştuk…

İlk edebi ürünlerinizi verdiğiniz yıllardan bugüne hem Türkiye’de hem de dünyada çok şey değişti. Siyasi hayatımızdan teknolojik gelişmelere kadar… Peki, şiire başladığınız yıllarda şairlerden ve edebiyatçılardan beklenen neydi bugünden farklı olarak? Böyle bir ortamda Türkiye’yi, dünyayı ve şiiri nasıl algılıyordunuz?

İlk şiirim 2004 yılının Ocak ayında Dergâh dergisinde yayımlandığında internetle ilişkisi mail okuyup yazmak, birkaç siteye üye olup edebi tartışmaları takip etmek, kişisel blogunda yazılar ve şiirler paylaşmak şeklinde olan genç bir şairdim. Mail grupları o dönemki sosyal medya işlevini görüyordu. Bu gruplarda kendini ifade etme gücü, çoğulculuk, ifade özgürlüğünün sınırları, kişisel haklar gibi konularda oldukça bilinçsiz bir kitleydik. Çok fazla birbirine odaklı şairler topluluğu vardı. Bireyselleşme ve poetikasını oluşturma gayreti çok belirgindi. Uzun uzadıya ve dergilere de taşan poetik tartışmalar sıkça ortaya konuyordu.

Sosyal medya ile 2008 sonrası diyeceğim bir süreçte algıların değiştiğine şahit olduk. Çeşitlilik arttıkça kişisel sınırların belirsizliği ortaya çıktı ve bu konuda bilinçlenme ihtiyacı doğdu. O dönem şair ve yazarlara ulaşmak kolaylaştı, beklentiler açıkça ifade edilmese de bir kişisel mesaj kadar uzakta olan edebiyatçıya ulaşmak heyecan verebiliyordu. Sonrasında beliren hayal kırıklıkları da olmuş olabilir. Fakat şairler nicelik olarak ne kadar az oldukları gerçeğiyle sıkça yüzleşiyordu. Matbu dergi sayıları artarken e-dergi çalışmaları da heyecan verici biçimde ortaya çıktı. Diğer yandan Twitter başta olmak üzere sosyal medya aktivizmi dikkat çekici biçimde etkinleşti. Sosyal medyada başlayan örgütlenmeler (kişisel haklar, savaş karşıtlığı, hayvanlar, ekolojik bilinç, ekonomik kaynaklı tepkiler…) ses getirmeye başladı. Türkiye’den ve dünyadan daha hızlı haber almak dezenformasyonu engelleyemese de kitlesel olarak bir gücü ortaya çıkardı. Türk şiiri kadar dünya şiirine olan ilgim daha sağlam kaynaklarla beslenmeye başlamıştı. O günden bugüne, şiir bağlamında arayışıma, muhatabıma daha kolay ve hızlı ulaşma imkânı bulduğumu söyleyebilirim.

Sadece bizde değil, bütün bir dünya edebiyatı ve şiirinde yol, yolda olmak ve seyahat etmek sürekli karşımıza çıkıyor. Sizce neden bu kadar ilgimizi çekiyor yol üzerine düşünmek? Yol’dan ne umuyoruz ne tür bir beklentimiz var? Nasıl bir hikâye çıksın istiyoruz yol’dan?

Yol, değişimi müjdeliyor. Değişim kadar hafifliği, yükleri atma umudunu besliyor. Sanki bizi ferahlatan bir bilinmezlik. Baudelaire’in dediği gibi bizler de “Nerede değilsek orada mutlu olacağımızı düşünürüz.” Diğer yandan yol insanı gerçekten değiştiriyor. Ayrıca "Beden ezip geçtiği toprakta demlenir” demiş Frederic Gros. Yola çıkmak gücünü toplamayı gerektiriyor. Bu hâl üzre olmayı, gücü ve umudu toparlamayı insan her zaman istese de yapamıyor. Bulunduğu sınırlardan dışarı çıkmanın cazibesi, fiziksel olarak bile olsa bir şeyleri geride bırakmak muhteşem bir his. Yola çıkınca bizi bekleyen bir manzaraya adanmışlık hissederiz. O manzara bize kendimizi de gösterecek kadar gizemli olabilir. Kimse bundan mahrum kalmak istemez.

Şiir hayatla ne kadar sıkı bağlara sahip olsa da son tahlilde şairin zihin dünyasının bir ürünü. Hatta bazen düşsel bir dünya… Yaşamın katı gerçekliğine karşı, şiir yaşadığımız zorlu hayatla başa çıkabilmek için yol gösterici olabilir mi?

Anlatmanın sihri çok güçlü. Anlatarak yorumlamak, anlatarak keşfetmek, anlatarak kurtulmak… Dış dünyanın sınırları bizi dilin sınırlarına doğru iter ve bu gerilim yeni bir tasarım becerisine dönüşür. Dünya gittikçe çirkinleşirken yeni bir güzellik algısı tasarlamaya başlarız. Kendi renklerimiz, kendi sözlerimiz, bir diğeri için de davet taşıyan yeni bir hareket alanı olarak şiir. Şiiri bu kadar hareketli bir güç olarak görüyorum. Değiştiren, dönüştüren bir güç. Neredeyse mucizevi bir şey. Hayatımızı, çukurlardan gökteki yıldızlara giden süreçte bile olsa dirençli kılacak en güzel biçimlerden biri şiir…

Alain de Botton, seyahati de sanat olarak tarif ediyor. EugenioBorgna ise “Her kapalı kurumda can sıkıntısı tehlikesi gizlidir,” diyerek, seyahatin önemini vurguluyor yaratıcılık noktasında. Sizin nezdinizde seyahat nedir? Seyahat-şiir-yürümek nerede buluşur; nereye varırlar birlikte? Sizin yürümek, gezmek ve yazmaya dair bir rutininiz var mı?

İnsan yürürken yalnız olmalıdır ilkesi var çünkü kendisiyle yüzleşmeye hazır olmalıdır. Şiir yazarken de yalnız olmak isterim. Bir tür “olma” tecrübesi çünkü ikisi de. Yazı rutinim de yürüyüş rutinim de akışta ve geldiği hâliyle ortaya çıkıyor. Yalnızlığım için bir ritüel hâline gelebiliyor. Durgun suyun yosun tutan hâlini kovmak için çoğunlukla.

“Yol” kelimesi, çağrışım olarak epey zengin bir kavram, sembol, imge vs. Zeynep Arkan şiirindeki yol’un karşılığı nedir, yol kavramı nasıl bir çağrışım oluşturuyor eserlerinizde?

Şiir sebebiyle çoğaldım, şiir sebebiyle yalnız kaldım, şiir sebebiyle direndim, şiir sebebiyle teslimiyet geliştirdim.

“Ben hiç türkü bilmezdim yol öğretirmiş” mısraını yazdığımda Tokat’ta öğretmenlik görevimi yapıyordum. Otobüsle 12 saat süren yolculukların ardından yol boyunca otobüste çalan türkülerin zihnimdeki yankısını duyardım. Yol bana daha önce pek kulak kesilmediğim bir tınıyı hatırlatıyordu. Belki yaşam biçimi şeklinde hiç tecrübe etmediğim bir mekâna yöneliyor olmak da bunun etkisini yükseltiyordu. Uzakta olmak, yalnız olmak, kendine sarılmak, güvercinlerle konuşmak, tatillerde kar yüzünden eve kapanmak, her gün şiir düşünmek, ıssızlığı hissetmek, bazı yüzlere hasret kalmak, öfkenin yöneleceği adresleri bulamamak, sonsuz bir boşluk, zaman makinesiyle seyahati düşünmek, günleri, ayları saymak, sizinle aynı dertleri olan insanları aramak ama onların çok uzakta olduğunu hissetmek, derdinin, meselenin tek neferi gibi dolaşmak… O zamanlar tıpkı böyle çağrışımlarla doluydu zihnim.

Şehirlerin şairler, yazarlar veya sanatçılar üzerinde nasıl bir etkisi vardır? Sizin üzerinizde hangi şehrin/ şehirlerin ne gibi bir etkisi var? Ben Gebzeliyim mesela. Gebze arada kalmış bir yerdir, Türkiye gibi. O yüzden zihnimi hep parçalanmış hissederim…

Ben Adapazarı’nda doğdum büyüdüm. Son on iki yıldır İzmit’teyim. İkisi birbirine çok benzeyen şehirler. Ve büyük ölçüde göç almışlar. Türkiye’nin genel yapısını sergileyecek çeşitlilikte farklı kültürler bir arada yaşıyor. İçimdeki bir diğerine duyduğum ilgi ve merakı besleyen bir şey bu. İnsana ait olan her şeyi merak ediyorum. Onu bilmeyi ve kendimi bununla tanımayı önemli buluyorum. Şehrin hafızası olan yerleri, hafızamda yer eden insanları, mekânları zihnimde ve metinlerde yaşatmayı seviyorum. Birçok farklı desenin, motifin birden fazla anlam oluşturduğu bir zihinsel zemin olarak da bu iki şehri kendime hem yakın hem de ilginç buluyorum.

Şiir yazarken de yalnız olmak isterim. Bir tür “olma” tecrübesi çünkü ikisi de.

Poetik yolculuğu nereye doğru gidecek Zeynep Arkan’ın? Aklınızda hangi durak/lar var? Yani her ne kadar hesap kitap yapsak da kaderin üzerinde bir kader var ama yine de poetik olarak seyir ve seyahat planlarınızda neler bulunuyor?

Şiir yolculuğumu düşününce yirmi yıldır “Zeynep Olmak” serüvenimi değerli kılmanın yollarını netleştirdim diye düşünüyorum. Üç kitap ve bir söyleşi eserle henüz kitaplaşmayı bekleyen yazılarla çok üretken görünmediğimin farkındayım ama şiirle ilgili düşünme ve üretme meselem hiç bitmedi. Farklı ve çok zor yollardan yürüyerek hep şiire vardım. Hep şiirle ayağa kalktım. Kendimi sarıp sarmaladığım yer yine şiirin anlam kattığı bir evrende oldu. Şiir sebebiyle çoğaldım, şiir sebebiyle yalnız kaldım, şiir sebebiyle direndim, şiir sebebiyle teslimiyet geliştirdim. Şu an olduğum kişi ile yazdığım şiir arasında hiçbir çelişki yok. Bu benim için yeterli düzeyde tatmin ve mutluluk veriyor. Yarın için derli toplu, yazıların kitaplaştığı bir zamanı hayal ediyorum. Daha çok şiirle bezenmiş bir hayat hayal ediyorum. Buna kedilerim de dahil…

Son olarak, hangi şehre geç kaldınız?

Bu soru içimi acıttı. Çünkü Hatay’ı yıllardır çok merak eder, gitmeyi arzulardım fakat birkaç yıl önce çok yaklaşsam da gitmeyi ertelemiştim. Çok hüzün verici bir şekilde Hatay’a geç kalmış olmak beni çok üzüyor. Oradaki tarihi yapıyı, lezzetlerini, sıcak atmosferini, yıllanmış hafızayı görmeyi çok isterdim. Hatay için sabır, güç ve direnç diliyorum, en kalbi duygularımla…