Amrum Adası ya da savaşa hapsolmak
Fatih Akın’ın son filmi Amrum, vizyonda. Film 1945 baharında bir adada geçiyor. Filmde 12 yaşındaki Nanning isimli bir çocuğun ailesiyle savaşın gölgesinde hayatta kalma mücadelesine tanık oluyoruz.
Holokost filmlerini biliriz. Hatta sinema tarihine baktığımızda en çok üzerine film yapılan alan. Defalarca kez Nazilerin vahşetini izledik. Peki savaşın gölgesinde kendi halinde hayatlarına devam eden Almanlar hakkında neler biliyoruz. Buralara dair de zaman zaman filmler yapılıyor. Bunlardan biri geçtiğimiz yıllarda üzerine çok konuşulan film İlgi Alanı (The Zone Of Interest). O filmde savaş sahneleri hiç gösterilmiyordu ama biz filmden bir savaşın yaşandığı duygusuyla ayrılıyorduk. Belki de sinemanın başarısı dediğimiz şey budur.
UZUN BİR MÜCADELEDEN SONRA
Fatih Akın’ın son filmi Amrum ise savaşın sona erdiği bir dönemde insan hikayesine yoğunlaşıyor. Akın’ın odağında 12 yaşındaki Nanning var. Nanning hamile annesi, kardeşleri ve teyzesiyle Amrum Adası’nda yaşıyor. Filmi Nanning’in gözünde takip ediyoruz. Babasının Nazi ordusunda önemli bir konumda olması annesinin Hitler sevgisi arasında sıkışıp kalan Nanning kendi hikayesinin peşinde. Nanning sıklıkla babasının odasına giriyor, bazen orada kitap okurken bazen de albüme bakıyor. Ailenin geçmişi Amerika’ya uzanıyor. Böyle bir örgü bize dönemin ruh halini de yansıtıyor. Nazi’lerin Amerikan’ın desteğiyle ortadan kaldırıldığını tarih kitaplarından biliyoruz. Burada eleştiri olarak Amerika’ya bir olumsuz bakış söz konusu değil.
Bu elbette dönemin ruhunu yansıtması açısından anlamlı. Nanning’in annesi doğum yaptıktan sonra canı; tereyağlı, ballı, beyaz ekmek çekiyor. Bu isteğin ardından çocukça bir bilinçle annesinin bu isteğini yerine getirmeye çalışan Nanning, aynı zamanda bize savaşın ekonomide yarattığı yıkımı da anlatıyor. Film boyunca Nanning’i önce bal bulmaya giderken görüyoruz, balcı şeker olmadığı için arıların bal yapamadığını söylüyor. Fırına gittiğinde un olmadığı için beyaz ekmek yapamayacağını söylüyor fırıncı.
Aynı zamanda fırıncı bir gazi, tek kolunu kaybetmiş. Nanning bundan sonra teryağını bulmak için, bataklıktan geçerek başka bir tanıdığın evine gidiyor. Bataklık sahnesi çok gerçekçi, balçığa sıvanıp boğulabilir. Ama Nanning hayatta kalıyor. Şekeri bulduğunda, biraz bal da bulmuş oluyor. Tereyağını bulmak için tekrar bataklıktan geçtiğinde ise Adolf Hitler intihar etmiş, bunun haberi ulaşmış. Hitler taraftaları fazlasıyla çöküntü içinde. Tereyağı almaya gittiği evdeki amcanın askeri üniformayla intihar ettiğine tanık oluyor Nanning.
SAVAŞIN GÖLGESİNDE BİR SICAK ANLATI
Bütün bunların yanında annesinin de Hitler hayranı olması hem doğum sonrası hem de Hitler’in intiharı sonrası büyük bir bunalıma giriyor. Bir sahnede çocuklarının artık karanlık yarınlara doğduğuna dair serzenişi var. Bütün bu dramı Nanning’in dünyasından takip ederken bize nesef aldıran yerler doğa. Nanning’in doğada geçirdiği vakitler filmin savaşın gölgesinden biraz sıyrıldığı anlar oluyor ama orada da çok keyifli hikayeler yok. Mesela tavşan yakalamaya gidiyorlar. Başka et yeme durumları da yok çünkü. Bütün bunları izlerken, savaş duygusunun insanların sıradan hayatları üzerinde bıraktığı ağırlığa da vakıf oluyorsunuz.
Savaş elbette büyük bir yıkım demek, ama bu yıkım sadece psikolojik gerçekleşmiyor, hayatın her alanını sarıyor. Nanning ise sonunda tereyağı, balı ve beyaz ekmeği buluyor. Ama annesi istemediğini söylemesi üzerine gözyaşlarına boğuluyor. Çocukça bir bilinçle ağlarken aslında film boyunca içinde yaşadığımız dram karşsında belki de bizim vermemiz gereken doğal bir sonucun sahnesi gibi. 12 yaşındaki bir çocuğun savaşın gölgesinde ve yine çocukluktan sıyrılmadan bize bakan hikayesine dair söyleneceklerden biri de belki; sıcak bir anlatı olduğu