Brexit krizi seçim getirdi

HABER MASASI
Abone Ol

Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılma sürecinde çalkantılı bir dönem yaşayan Birleşik Krallık’ta Brexit’in bir kez daha ertelenmesiyle parlamento erken genel seçime gitme kararı aldı. 12 Aralık’ta yapılacak seçim Avam Kamarası’ndan yapılan oylamada 20’ye karşı 438 oyla erken seçim kararı alınmış oldu. Birleşik Krallık’ı 31 Ekim’de Avrupa Birliği’nden (AB) ayırma vaadini gerçekleştirmesi parlamento tarafından engellenen Başbakan Boris Johnson, ısrarla gündeme taşıdığı erken seçim talebini milletvekillerine kabul ettirmeyi başardı. Ülkeyi yönetecek hükümeti seçmek için yapılan genel seçimler, normal şartlarda her 5 yılda bir yapılıyor. Ancak bu seçim, 2015’ten beri yapılan 3’üncü seçim olma özelliği taşıyor.

Brexit nedeniyle bölünen Birleşik Krallık’ta bu tablonun genel seçimlere de taşınabileceği yorumları yapılıyor. Seçimde hiçbir parti tek başına hükümeti kuracak çoğunluğu sağlayamaması olası ihtimaller arasında yer alıyor. Seçim döneminde ülkede yeni koalisyonların kapısı aralanabilir. Bu da çözüm bekleyen Brexit krizinin daha da derinleşmesine neden olabilir.

Boris Johnson

Seçimde neler olabilir?

Ülkede yapılan son anketlere göre Muhafazakar Parti yüzde 37, İşçi Partisi yüzde 22, Liberal Demokrat Parti yüzde 19, Brexit Partisi yüzde 11, Yeşil Parti yüzde 7 ve İskoç Ulusal Partisi yüzde 4 oy alıyor. Birleşik Krallık’ta uygulanan dar bölge, çoğunluk seçim sistemine göre ülkedeki 650 seçim bölgesinin her birinde en çok oyu alan aday parlamentoya seçiliyor. Teorik olarak bir parti her seçim bölgesinde ikinci gelerek ülke genelinde çok yüksek oy alsa bile parlamentoya milletvekili sokamayabiliyor. Birleşik Krallık’ta iktidardaki Muhafazakar Parti 2017’de kendi isteği gittiği erken seçimde oy oranını yüzde 5 artırırken, 13 milletvekili kaybederek azınlık hükümeti kurmaya mecbur kalmıştı. Ana muhalefetteki İşçi Partisi ise anketlerin gösterdiğinin tersine oy oranını yüzde 10, milletvekili sayısını da 30 artırmıştı.

Ülkede, AB referandumundan bu yana çoğunluğunun Brexit yanlısı olduğu değerlendirilen 2 milyon yaşlı seçmen hayatını kaybetti. Buna karşılık, potansiyel olarak AB üyeliği yanlısı olduğu tahmin edilen 2,5 milyon genç seçmenin erken seçimde oy kullanması bekleniyor. İngiltere’de 2008’de yaşanan küresel ekonomik krizden sonra uygulamaya konulan kemer sıkma politikalarıyla yaşam koşulları kötüleşen seçmenin tavrı da seçimde önemli bir etken olarak öne çıkabilir.

Ekonomi düşüşte

Brexit sürecinden dolayı ülke ekonomisi düşüşe geçmiş durumda. Uzmanlar, Britanya ekonomisinin daralmaya devam ettiğini belirtiyor. Anlaşmasız Brexit nedeniyle bazı şirketler ülkeyi terk ederek çevredeki ülkelere taşındı. Geçen eylül ayında sterlin, Amerikan doları karşısında son 3 yılın en düşük seviyesine geriledi. Daha Brexit gerçekleşmemişken gıda fiyatları artmış durumda. Nisan ayında gıda fiyatı enflasyonunun son 6 yılın en yüksek seviyesine ulaştığı açıklandı.

Birleşik Krallık, dünyanın 5. büyük ekonomisi olmakla övünse de ülkede yaklaşık 14 milyon kişi yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Başkent Londra’nın dışında önemli altyapı sorunları bulunan ülkede, 1980’li yıllarda başlayan özelleştirmelere bağlı olarak başta toplu ulaşım ve sağlık sistemi olmak üzere pek çok hizmet de yaşanan aksaklıklarla gündeme geliyor. Aslında 2016’da yapılan ve Brexit kararının çıktığı referandumda, AB üyeliğinin bütün bu sorunlar için günah keçisi haline getirilmesi başrolü oynamıştı. Brexit yanlıları, AB’nin pek çok kritik alanda İngiliz parlamentosunun yetkisini kendi eline aldığını öne sürerek “kontrolü yeniden ele alarak” ülkenin sorunlarını çözme vaadinde bulunmuştu.

Bağımsızlık arayışları nüksediyor

Brexit’in yarattığı belirsizlikler ülkenin siyasi bütünlüğünü de olumsuz bir şekilde etkiliyor. Bilindiği gibi Birleşik Krallık, İngiltere, İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda’dan oluşuyor. 2016’daki referandumda İskoçya seçmeninin yüzde 62’si, Kuzey İrlanda seçmeninin ise yüzde 55.78’i AB’de kalma yönünde oy kullanmıştı. Galler seçmeninin yüzde 52’si ise AB’den ayrılma yönünde oy vermişti. Yılan hikayesine dönen Brexit süreci İskoçya ve Kuzey İrlanda’da bağımsızlık isteklerini de güçlendirdi. 5 Ekim 2019’da binlerce İskoç, ülkelerinin Birleşik Krallık’tan bağımsız olmasını talep ederek sokaklara döküldü. Brexit süreci İskoç halkındaki bağımsızlık eğilimlerini güçlenirdi. Hatırlayacak olursanız 18 Eylül 2014’deki İskoçya bağımsızlık referandumunda İskoç halkının yüzde 55’i bağımsızlığa hayır demişti, ancak İskoçlar bugün aynı düşüncede değil. AB üyesi olmayan bir Krallık’ın parçası olmak İskoçların çoğuna mantıklı gelmiyor.

Seçim vaatleri tartışmalara neden oldu

12 Aralık’ta yapılacak seçimlerde partiler arasında mücadeleler siyasal gerginliklere sahne oluyor. İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, seçim kampanyası kapsamında her ev ve iş yerine bedava internet vaadinde bulundu.

İnternetin bir kamu hizmetine dönüştürülmesi gerektiğini ifade eden Corbyn’in vaadi telekomünikasyon şirketi BT’nin tamamen kamulaştırılması ve ortaya çıkan bedelin de Google, Facebook ve Amazon gibi büyük firmalardan daha yüksek vergi alınarak karşılanmasını içeriyor.

Partinin enerji, su, posta, demiryolu şirketlerinin de kamulaştırılmasını içeren ‘kamu hizmetlerinin dönüştürülmesi’ planı da bulunuyor. İşçi Partisi lideri Corbyn’in telekomünikasyon firmasını kamulaştırma planını İngiltere Başbakanı Johnson tarafından İdeli saçması bir Komünist program olarak nitelendirildi.

Ana muhalefetteki İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn’nin iktidara gelmesinden en çok korkanlar ise ülkenin zengin kesimi. Sebep ise zenginlerin ödediği vergilerin yükseltilmesi ihtimali. Corbyn her fırsatta sosyal adalet mesajı veriyor. Son olarak “Britanya’da 150 milyarder varken 14 milyon insan yoksulluk çekiyor. Adil bir toplumda milyarderler olmamalı, yoksulluk olmalı” şeklinde yaptığı sosyal medya paylaşımı ülkedeki aşırı zengin kesimlerin uykusunu kaçırmaya başladı. İngiltere’nin süper zenginleri İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi durumunda kendilerine yönelik yeni yüksek vergiler getireceğinden endişe ediyor. Corbyn, seçim kampanyasına başlarken ‘elitlere’ karşı koyarak ‘yozlaşmış sistemi’ yıkma vaadinde bulunmuş ve “vergi kaçakçılarının, üçkağıtçı patronların, çevreye büyük zarar verenlerin peşine düşeceklerini” söylemişti. Corbyn, iktidara gelmesi durumunda en zengin yüzde 5’lik kesimden daha fazla vergi alınacağını da belirtmişti.