Global ekonominin büyük çıkmazı: Zenginlik refaha karşı

HABER MASASI
Abone Ol

Dünyanın en büyük ve en önemli sorunlarından biri, adaletsiz gelir dağılımı ve yoksulluk. Tek başına ekonomik bir mesele olmaktan çıkıp sosyal, hatta siyasi bir meseleye dönüşen gelir adaletsizliği, her geçen gün biraz daha içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Gelişmiş ülkelerde yaşayan insanların büyük çoğunluğu, hükümetlerin toplumsal adaleti sağlamak üzere daha fazla devreye girmesini, zenginler üzerindeki vergileri artırmasını istiyor. İlginç bir şekilde bizzat bazı zenginler bile bu çağrıları destekliyor. Bu arada yeni ekonomik koşulların dayattığı yeni vergilendirme ve mülkiyet biçimleri tartışılıyor.

Onlar dünyanın en zengin aileleri. Sayılar akıllara durgunluk veriyor: Dakikada 70 bin dolar, saatte 4 milyon dolar, günde 100 milyon dolar kazanıyorlar. Walmart Inc.’nin sahibi Walton ailesinin serveti Bloomberg’in geçen yıl yayımladığı dünyanın en zengin aileleri sıra-lamasından bu yana işte bu hızla büyüyor. Siz okumaya başladığınızdan bu yana bu hızla ailenin serveti yaklaşık 23 bin dolar (yaklaşık 126 bin TL) artmış olmalı. ABD’deki yeni bir Walmart çalışanıysa, saatte en az 11 dolardan (yaklaşık 61 lira), şu ana kadar yaklaşık 6 sent (30 kuruş) kazandı.

Walton’ların serveti Haziran 2018’de dünyanın en zengin aileleri sıralamasında zirveye çıktığı günden bu yana 39 milyar dolar (yaklaşık 218 milyar TL) daha artarak 191 milyar dolara (yaklaşık 1 trilyon) ulaştı. Dünyanın birçok yerinde durum bu şekilde. Dünyanın en zengin yüzde 1’i, yani serveti 1 milyon dolardan fazla olanlar, dünyanın servetinin yüzde 45’ine sahipler. Bugün ABD’nin en zengin yüzde 0,1’i 1929’dan bu yana herhangi bir dönemdekinden daha fazla serveti kontrol ediyor, ancak Asya ve Avrupa’daki muadilleri de varlıklarını artırmaya devam ediyor. Dünya çapında, en zengin 25 aile geçen yıla nazaran yüzde 24 artışla toplamda yaklaşık 1,4 trilyon dolarlık (yaklaşık 7,8 trilyon TL) bir serveti kontrol ediyor.

Yoksulluğu anlatan fotoğraf.

Bazı eleştirmenlere göre bu rakamlar kapitalizmin onarılması gerektiğinin bir kanıtı. Eşitsizlik dünyanın her yerinde patlamaya hazır bir siyasi mesele haline geldi. Bu yıl göze çarpan bir yeni isimse Suudi kraliyet ailesi. Suud Hanedanı’nın serveti, kraliyet ailesi mensuplarının son 50 yılda kralın idari ofisi Kraliyet Divanı’ndan aldığı toplam ödemeler üzerinden hesaplandığında, 100 milyar dolar (yaklaşık 559 milyar TL) değerinde. Suudi ekonomisinin temelini oluşturan petrol devi Suudi Aramco dünyanın en karlı şirketi. Krallık, şirkete 2 trilyon dolar (yaklaşık 11 trilyon TL) değer biçerek halka açmayı umuyor.

Onlarca yılın ve bazen yüzyılların varlık ve hisse birikimine dayanan servetler, bir ailenin elinde tuttuklarının gerçek boyutunu örtebilir. Örneğin Rothschild ya da Rockefeller ailelerinin net serveti değer biçmek açısından fazla dağınık.

Diğer büyük kazananlar arasında moda evi Chanel ve İtalya’nın Nutella ve Tic Tac markalarının sahibi Ferrero gibi aileler bulunuyor. Hindistan’da Ambani ailesinin servetiyse 7 milyar dolardan (yakla-şık 39 milyar TL) 50 milyar dolara (yaklaşık 279 milyar TL) yükseldi. Geçen yıla kıyasla dünyanın en zengin 25 ailesinin toplamda 250 milyar dolar (yaklaşık 1,4 trilyon TL) daha fazla serveti var.

Yoksulluğu anlatan fotoğraf.

Süper zenginden süper zenginlere eleştiri

Dünyanın süper zenginlerinden birisi olan Bill Gates, yüksek gelire sahip olanlar için “daha gelişmiş” bir vergilendirmeyi desteklediğini ancak vergilendirmede servet yeri-ne sadece gelire odaklanılmasının yanlış olduğunu söylüyor. Gates, süper zenginlerin servetlerinin çoğunu gelir yerine varlıklara bağ-lama eğiliminde olduğuna dikkat çekiyor. Hal böyle olunca da süper zenginler gelir getirici işler yerine, rant sağlayan varlıklarla daha da zengin olurken, gelir üzerinden vergilendirildiklerinde ortaya çok ciddi bir adaletsizlik çıkıyor. Zira gelir üzerinden yapılan vergilendirme neticesinde süper zenginler aslında ödemeleri gerekenden çok daha az miktarda bir vergi ödüyor. Öte yandan dünyadaki eşitsizliklerin sandığımızdan daha da kötü olduğu yönünde bir görüş var. Zira biz hesaplamaları resmi verilere göre yapıyoruz. Peki ya rakamlara yansımayanlar? İşte burada devreye ‘vergi cennetleri’ giriyor. Vergi cennetleri, zenginlerin yaşadıkları ülkelerdeki vergi sistemi yüzünden daha az vergi ödemek amacıyla varlıklarını kaydırdıkları yerler. Çok değil bundan birkaç yıl önce ortaya çıkan ‘Panama Belgeleri’ bu tabloyu daha yakından görmemize olanak sağladı. Lüksemburg, Cayman Adaları, Manoca, Panama ve Bahamalar gibi yerler dünyanın vergi cennetleri olarak karşımıza çıkıyor. Hong Kong, İngiltere, ABD ve İsviçre gibi ülkelerdeki zenginlerin bu vergi cennetlerinde yürüttüğü faaliyetler kayıtlarda olmadığı için son dönemde sıkça tartışmaya başladığımız eşitsizliklerdeki durumun düşündüğümüzden daha kötü olduğu gerçeği karşımıza çıkıyor. Yapılan hesaplamalara göre küresel servetin yaklaşık yüzde 8’i vergi cennetlerinde tutuluyor. Bugün için bu miktar yaklaşık 25-30 trilyon dolar olarak ifade ediliyor.

Zenginliği anlata fotoğraf.

Bush’un iktidar döneminde, ABD’de en zengin 400 ailenin zenginlikleri 400 milyar dolar arttı. Şimdi bu ailelerin toplam zenginlikleri 1 trilyon 272 milyar dolara ulaştı. Bu 400 ailenin serveti neredeyse Türkiye’nin Milli Hasılası’nın iki katı. ABD’de en çok kazanan ve toplam 1 trilyon doların üzerinde geliri olan şirketlerin dörtte biri hiç gelir vergisi ödemedi.

Ülkede büyük şirketlerin CEO’ları ortalama bir çalışandan yaklaşık 300 kat daha fazla kazanıyor. ABD Başkanı Donald Trump, 2017’de ülkenin vergi sisteminde son 30 yılın en büyük değişikliklerini içeren 1,5 trilyon dolarlık vergi indirimleri tasarısını imzalamıştı.

ABD’li zenginlerden varlık vergisi çağrısı

Bununla ilgili geçtiğimiz Haziran ayında ABD’nin süper zenginleri, kendilerine ek vergi getirilmesinin ülkedeki eşitsizlik, sağlık ve iklim sorunlarının aşılmasına katkı sunacağını belirterek 2020’nin başkan adaylarına çağrıda bulundu. Bir mektup ile kamuoyuna duyurulan talebin altında Facebook’un kurucularından Chris Hughes ile milyarder Charlie Munger’in kızı Molly Munger gibi kişilerin de imzası vardı. Mektupta, “Amerika, servetimizi vergilendirmek için ahlaki, etik ve ekonomik bir sorumluluğa sahiptir. Bir servet vergisi iklim krizinin ele alınmasına, ekonominin iyileştirilmesine, sağlık sisteminin iyileştirilmesine, adil bir fırsat eşitliği yaratılmasına ve demokratik özgürlüklerimizin güçlendirilme-sine yardımcı olabilir” ifadelerine yer verildi. “Süper zenginliğin vergilendirilmesi cumhuriyetimizin istikrarını ve bütünlüğünü zayıflatan artan servet konsantrasyonunu yavaşlatır” denilen mektupta örnek olarak ise dünyanın en büyük 2. holding şirketi Berkshire Hathaway’in sahibi Warren Buffett’in, sekreterinden daha düşük oranda vergilendirildiği belirtildi.

Servet vergisi alınmamasının devlet kurumlarına olan güveni zedeleyeceği vurgulanan mektupta şu ifadeler yer aldı: “Günümüzde, büyük politikalar nadiren, zenginlerin desteği olmadan uygulamaya geçmektedir. Ayrım ve memnuniyetsizlik eşitsizlikle daha da artmakta ve bu da demokratik kurumlarda daha fazla güvensizliğe yol açmaktadır.” ABD Başkanlık seçiminde aday olan tüm isimlere hitap eden mektupta özellikle Massachusetts Senatörü Elizabeth Warren’ın sunduğu bir vergi planının işe yarayabileceği vurgulandı.

Warren’ın planı gayrimenkul ve menkul değer olarak 50 milyon dolar üzeri varlığa sahip olanları hedef alıyor. Bu miktarda servete sahip 75 bin aileye getirilecek vergiyle 10 yılda 2.75 trilyon dolar toplanabilecek. ABD Başkanı Donald Trump, 1999 yılında ulusal borcu azaltmak için bir kerelik servet vergisi önerdi, ancak seçim politikasının bir parçası olmadı.

Eşitsizlik tarihte hiç olmadığı seviyelerde

Zenginlerden daha çok vergi alınması farklı kesimlerce pek çok kez dilendiriliyor. Bu hususta, Fransız iktisatçı Thomas Piketty’nin Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital isimli 2013 yılında yayımlanmış bir kitabı var. Piketty’nin kitabından bazı anektotlara yakından bakmakta fayda var…

2017 dünya GSYH 74 trilyon dolar. 7,5 milyar nüfusa bölünce kişi başına düşen ortalama GSYH yaklaşık 10 bin dolar. Aylık kişi başı GSYH (10.000:12 =) 800 dolar civarı.

Avrupa’nın zengin ülkeleriyle, (Rusya, Ukrayna dâhil) fakir üyeleri arasındaki farklılık bire iki gibi. Amerika Kıtası’nda farklılık daha büyük: ABD + Kanada 40 bin euro (350 milyon nüfus). Geri kalan Latin Amerika: 10 bin euro (nüfusu 600 milyon).

Japonya kişi başına milli geliri AB ortalaması gibi: 30 bin euro.

Dünyanın en fakir bölgesi olan 900 milyon nüfuslu Sahraaltı Afrika’da kişi başı milli gelir 2 bin euro.

Hindistan milli geliri Sahraal-tı’nın biraz üzerinde.Çin: 8 bin euroluk milli geliriyle dünya ortalamasının yakınında.

Zenginler (Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Japonya) 2 bin 5003 bin euro aylık gelirle yaşıyorlar.

Fakirler (örneğin Sahraaltı, Hindis-tan) 150-250 euro arası gelirle yetiniyorlar. Arada 10-20 katlık fark var.

Bu verilerle dünya nimetlerinin paylaşımındaki adaletsizliği ortaya koyuyor Piketty. “Sermaye paylaşımındaki eşitsizliğin tarihte hiç olmadığı bir seviyeye yükseldiğini” ifade ediyor.

Diğer taraftan gayrimeşru yollardan edindikleri servetleriyle ülkelerini terk eden (yağma yapan) eski Afrikalı liderlere dikkat çekiyor. Hintli milyarder Lakshmi Mittal’i de örnek gösteriyor. Piketty, ülkelerin kendi içindeki gelir-servet dağılımı adaletsizliği ile ilgili “Ülkelerin içindeki en zengin yüzde 1’lik nüfusun toplumsal hayatı, politik ve ekonomik düzeni yeniden yapılandırmaya yetecek güçte parasının olduğuna” dikkat çekiyor. Dolar milyarderlerinin sayısının 1987’de 140 kişi iken 2013’e 1.400’e yükseldiğini not ediyor. Bu kişilerin sahip oldukları servetin aynı dönemde 300 milyar dolardan 5 trilyon 400 milyar dolara yükseldiğini de ilave ediyor.

Piketty’nin kitabında yer verilen bir diğer ilginç husus “Devlet Fonları” ile ilgili verilen bilgiler: Bu fonların toplam değeri 2013 yılı itibarıyla 5.3 trilyon euroyu bulmuş. (3.2 trilyon eurosu petrol ihraç eden ülkelere ait) Norveç Devlet Fonu 1 trilyon 400 milyar euroluk değeriyle en yüksek tutarlı fon. Arkasından Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Rusya fonları geliyor. Norveç Fonu ülkesine yıllık yüzde 7-8 getiri sağlıyor. Çoğunu ABD Hazine bonolarına yatıran Suudi Arabistan’ın fonu ise yüzde 2-3 getiri sağlıyor. Suudi Arabistan’ın paraları ABD devlet tahvillerine bağlanmış durumda. Düşük faizle yetinen Suudi Ara-bistan zaten bu paraların önemli bir kısmını da silah alarak ABD’de bırakıyor.

Artan oranlı servet vergisi gerekiyor

Piketty dünyadaki gelir-servet adaletsizliği tespitine ilave olarak aynı adaletsizliğin vergi yükü dağılımında da görüldüğünü söylüyor: Zengin ülkelerde vergi yükü 1900-1910 döneminde milli gelirin yüzde 10’una tekabül ederken 2000-2010 döneminde yüzde 30-yüzde 55 arasına çıkmış. Ancak yükün dağılımındaki adaletsizlikler artmış. İki örnek:

Ülkeler arasındaki vergi rekabeti artan oranlı (dolaysız) vergilerden tek oranlı (dolaylı) vergilere doğru kayışa sebep oluyor. Bu da adaletin göz ardı edildiği 19. yy vergi uygu-lamalarına doğru dönüş anlamına geliyor.

ABD’de yüksek tutarlı miraslara uygulanan Veraset Vergisi oranı 1980’de yüzde 70 iken, 2013’de yüz-de 35’e gerilemiştir. Kamu borçlanmalarının artması da paylaşım adaletsizliğini artıran nedenlerden biri: Kamu borçlanması yoksuldan zengine doğru para aktarılması anlamına gelir.

Yani mütevazi tasarruflara sahip olanlardan devlete borç verebilecek olanlara para aktarılmasıdır. Oysa parası çok olanların devlete borç değil vergi vermesi gerekir.

Dünyadaki gelir-servet dağılımındaki şimdiye kadar hiç görülmemiş seviyeye çıkan adaletsizliğin bir dünya savaşına sebep olabileceğini söyleyen Piketty kitabı sorunun çözümü için (dünya genelinde uygulanacak) artan oranlı bir servet vergisi önerisi getiriyor.

Gelir-servet dağılımı eşitsiziliği hakkında önerileri olan diğer bir isim ekonomi sosyoloğu Joseph Blasi. Ekonomistler Richard Freeman ve Douglas Kruse ile birlikte Blasi, Yale University tarafından yayınlanan, “Vatandaşın payı: 21. yy.da eşitsizliği azaltma” adlı bir kitap yazdı. Blasi kitabında, çalışanların şirket hissedarlığına yönelik olarak kurumsal kar paylaşımında yer alması gerektiğini savunuyor. Blasi, “Amerikan devriminin kurucuları da bu görüşe sahipti. Bu geniş tabanlı sermaye sahipliği, cumhuriyetin var olması için gerekliydi” diyor.

İnsanca yaşama ücreti sağlanmalı

Gelir dağılımı eşitsizliği üzerinde daha pek çok kat edilecek yol var. Politika Araştırmaları Enstitüsü de bu konuda bir rapor yayımladı. Buna göre, ilk önemli konu yasa dışı para çıkışları; Global Financial Integrity’ye göre, gelişmekte olan ülkeler 2003’ten 2012’ye kadar yasadışı para çıkışlarıyla 6,6 trilyon dolar kaybetti ve yasadışı çıkışlar yıllık ortalama yüzde 9,4 oranında artıyor. Diğer bir mesele yaşam ücreti meselesi. Buna göre hükümetler vatandaşları için ulusal bir yaşama ücreti oluşturmalı ve uygulamalı ve şirketler de çalışanları ve tedarikçileri, alıcıları ve iş yaptıkları diğer kişilerle birlikte yaşam ücretini önceliklendirmelidir.

Temel ihtiyaçlara sahip insanlar olarak, tüm çalışanlar kendilerini ve ailelerinin geçimini sağlayabilecek kadar kazanmalılar. Hükümetler ve şirketler, yaşama ücretini korumak-tan sorumlu olmalı, şirketler tüm çalışanların onuruna saygı duyan sorumlu davranışlarda bulunmalılar. Bir diğer konu olan işçilerin örgütlenme hakkı her zaman daha eşit toplumların temel taşı olmuştur ve bu temel hakkın ihlal edildiği her yerde aşırı eşitsizlik ortamı işçilerin güçsüzleşmesini sağlamaktadır. Yine bu hususta taşeron işçiliğin yaygınlaşmasının önüne geçilmelidir. Gelir dağılımının iyileştirmesi ve yoksullukla mücadele politikaları, sadece belirli bir gelir düzeyinin sağlanmasıyla giderilebilecek parasal yoksulluğu hedeflemeyip, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlere erişim bağlamında insanca yaşam hakkını da gözetmek durumundadır. Eğitim ve okul kalitesindeki farklılıklar, nesiller boyunca gelir dağılımında kalıcı eşitsizliğe katkıda bulunan en önemli bileşenlerdir. Aynı zamanda ticaret politikalarında da düzenlemelere gidilerek, açık, şeffaf ve hesap verebilir yeni bir şeffaf ticaret politikasına ihtiyaç vardır.

  • Dünya genelindeki yoksul insanların yarısı, dünyanın en büyük 20 ekonomisine sahip G20 ülkelerinde yaşamaktadır.
  • Dünyanın en zengin yüzde 1’i, 2030 yılına kadar dünyanın servetinin üçte ikisini kadar kontrol edebilecek.
  • Küresel köyde yoksulluk
  • Küreselleşme de hem ülkeler arasında hem de ülkeler içinde gelir dağılımını olumsuz etkiliyor. Son 30 yılda, dünyada en zengin yüzde 20’lik kesimin payının yüzde 70’ten yüzde 85’e çıktığı görülürken, en düşük gelirli yüzde 20’lik kesimin payı yüzde 23’ten yüzde 1,4’e düştü. Küresel ekonominin uluslararası sermayenin, sanayileşmiş ülkelerin ve özellikle küresel şirketlerin kuralları belirlediği ve piyasaları biçimlendirdiği adaletsiz bir yapılanma içerisinde olduğu ileri sürülüyor. Ticaret ve yatırımların büyük çoğunluğu sanayileşmiş ülkeler arasında gerçekleşmekte ve dünya ihracatının üçte birine küresel şirketler hakim bulunuyor. 1990’lı yıllarda gelişmekte olan ülkelerde ve geçiş ekonomilerinde gerçekleşen doğrudan yabancı yatırımların yüzde 80’inin yalnızca 20 ülkeye yönelmiş olduğu ve bu ülkeler arasında Çin’in büyük bir pay elde ettiği dikkat çekiyor.
  • Teknoloji şirketlerine daha fazla vergi
  • Her yıl açıklanan en zenginler listesinde zirvede teknoloji devlerinin kurucu patronları dikkat çekiyor. Teknoloji milyarderlerinin neredeyse yarısının yaşadığı silikon vadisinde kişi başına gelir 128 bin dolardan fazla. Yıllık üretimi 275 milyar dolar olan bölge, eğer bir ülke olsaydı dünyanın en büyük ekonomileri arasında yer alırdı. Teknoloji şirketlerine baktığımızda hem borsada hem de girişim seviyesinde en önemli ve ilgi çeken yönlerinin, büyüme hızları ve gelecekteki büyüme potansiyelleri olduğu görülüyor. Borsada diğer şirketler ortalama yüzde 10 büyürken, teknoloji şirketleri yüzde 30 büyüyorlar. Avrupa komisyonu 2018 verilerine göre, küresel teknoloji şirketleri geleneksel şirketlerin ödediği yüzde 23’e kıyasla ortalama yüzde 9 oranında vergi ödüyorlar. Bu gelişmeler karşısında son olarak Japonya’da bir araya gelen g20 ülkeleri maliye bakanları, Google, Facebook, Apple ve Amazon gibi teknoloji devleri hakkında vergi düzenlemesi yapılacağını duyurmuştu.
  • Yarım puan ek vergiyle üç milyon çocuğu kurtarmak
  • İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın ocak ayında açıkladığı raporunda, dünyanın en zengin yüzde 1’inin vergilerinde sadece yüzde 0,5 oranında bir iyileştirme yapılırsa, BM hesaplamalarına göre okula gidemeyen 262 milyon çocuğa eğitim imkanı sağlanır ve 3,3 milyon çocuğa yeterli sağlık hizmeti verilebilir.