Hemen her şey hibritleşiyor!

HABER MASASI
Abone Ol

Yakın zamana kadar, birçok şeyin dijital yollarla da yapılabileceğini görüyor ve biliyorduk. Ancak kimse alışkanlıklarını değiştirmek için harekete geçmiyor, bildiği yoldan yürümeyi tercih ediyor, rahatını bozmak istemiyordu. Pandemi herkesi, mümkün olanı hayata geçirmeye mecbur etti. Bugünlerde tümüyle dijıtalleşmesek bile, gündelik hayatlarımızdan iş yapış biçimlerimize kadar birçok konuda ‘hibrit’ modelleri benimsemiş durumdayız. Ve öyle görünüyor ki, yaşanan mecburi dönüşüm, büyük ölçüde kalıcı olacak.

Pandemi öncesinde varlığı bilinen pek çok teknik, bugün yükselen bir farkındalıkla yeniden gündeme geliyor. Oluşan acil ihtiyaç karşısında teknoloji, her sektöre özel biçimde cevap sunmayı deniyor. Konserleri iptal olan müzisyenler, bilgisayar oyunlarında sanal konser düzenleyip tekli (single) çalışmalarının ilk gösterimlerini yine çevrimiçi oyun platformlarında sunuyorlar. Tasarımcı ve küratörler, çevrimiçi toplantılarla, hem kendilerini hem de bağlı bulundukları kurumları ayakta tutabilmek için mücadele ediyorlar. Müzeler ve sergi merkezleri de üç boyutlu simülasyon sistemleri çerçevesinde yapı oluşturma çabalarını sürdürüyorlar. Bu çabaların pek çoğu, pandemi sonrasında da devam edecek gibi duruyor.

Tabii tek başına sanatın içinde bir mücadele söz konusu değil, bambaşka sektörlerden gelen kurumların da benzer anlamda kalıcı hale getirmeyi düşündüğü konular mevcut. Örneğin, uluslararası finans piyasalarında yer alan pek çok kuruluş, pandemi sonrası dönem için uzaktan çalışmayı kalıcı hale getirmeye başladı. Türkiye’de de benzer biçimde, başta Koç Holding olmak üzere pek çok büyük kuruluş, çeşitli birimlerinin uzaktan çalışma sistemine kalıcı olarak geçirildiğini açıkladı.

Finansal kuruluşlarda da benzer hareketlenmeler görülüyor. Akbank, ING, Allianz gibi kurumlar da aynı yönde hamle yapanlar arasında yerlerini almış durumda. Anlaşılacağı üzere, pandemi, teknik anlamda oluşturduğu ivme artışını pek çok sektör ve çalışan için kritik öneme taşımış halde. Uzaktan olumlu çıktılar gibi görülse de, nispeten küçük firmalar için de çeşitli tehlikeler ortaya çıkmıyor değil.

  • Evden çalışan personelin maliyeti, sahada çalışan istihdamın sirkülasyonunun yüksekliği, teknik bilgi eksikliği ve bu eksiklik dolayısıyla çıkan problemlere çözüm süresinin uzaması gibi konular, pandemi sonrasındaki normalleşmede bizi bekleyen tartışma noktaları olacak gibi görünüyor.

Tabii, tüm bu gelişmeler ışığında pandeminin teknik anlamda sunduğu getiri ve götürüler, her sektör için farklı biçimlerde ortaya çıkıyor. Biz de, pandeminin sağladığı yenilik etkisi üzerinden pencere açarak; perakende, eğitim, spor yayıncılığı, sağlık ve veri yönetimi alanları örnekleminde bir değerlendirme yapmaya çalışacağız.

Uzaktan olumlu çıktılar gibi görülse de, nispeten küçük firmalar için de çeşitli tehlikeler ortaya çıkmıyor değil.

Perakendeyi bekleyenler

Bu dönemde ayrıca drone ile teslimat, gel al götür gibi sistemlerin farklı tipleri de denenmiyor değil.

Perakende, OECD’nin Covid-19 ve Perakende Raporu’nda yer alan verilere göre normal şartlarda her 12 kişiden 1 kişinin çalıştığı, en büyük sektörlerden birini temsil ediyor. Ancak sektör pandemide oldukça önemli dalgalanmalar yaşıyor. Zaruri ihtiyaçların daha çok öne çıkması sebebiyle, perakendenin çoğu alanında zorunlu olmayan ihtiyaçlara yönelik satın alımlarda önemli düşüşler gözlemleniyor. Bu da, pek çok firmanın tip değiştirerek ek ürünler satmaya başlamasına neden oluyor. Örnek olarak Trendyol’un Yemeksepeti ve Getir’e rakip olması ya da geçici süreyle de olsa Kığılı’nın pandemi başında bakliyat satışı yapması bunlardan birkaçı olarak sayılabilir. Bunlardan farklı olarak bir de pandeminin fiziki gerçeklerine uyum süreci de var tabii ki.

Sektörde, özellikle hızlı tüketime yönelik noktalarda, hijyene bağlı mağaza içi standartların kalıcı hale getirilmesi düşünülüyor. Ayrıca, istihdamın saha elemanlarına kaydırılması ve mağaza içi personelin görev değişikliğine dair alternatif arayışları da göze çarpıyor. 2010’lardan beri Türkiye’de Migros tarafından belirli noktalarda denenen, ardından CarrefourSA’nın da başlattığı kasiyersiz kasa uygulamaları, BİM ve A101 gibi perakende devlerinin de katılımıyla birlikte pandemide çok hızlı biçimde artmaya başlamış durumda. Başka bir örnek olan Amazon’un Go ismini verdiği mağazalarında da, sensörlerle takip edilen alışveriş sisteminin de benzer biçimde yaygınlaşmasıyla, perakendede olası istihdam değişikliklerine dair güçlü sinyaller alınıyor. Öte yandan sektörün devleri, hem birbirleriyle hem de sektöre yeni giren mağazasız firmalarla zamana karşı yarış halindeler. Aynı anda, fiziki gerçeklikle sıkı bağlantısı olan sektör, sistemini mümkün oldukça sanal ortama kaydırmayı deniyor. Tazelik, doğru ve zamanında teslimat, düşük maliyet ve yüksek kâr marjı çerçevesinde kurulan müşteri memnuniyeti ilkeleri de, içerik değiştirmese de yöntem olarak farklılaşmaya başlıyor.

  • Sanal ortamın oluşturduğu kullanım tipi gereğince, mağaza müşterisi, yeni terminolojiye uyum sağlayan “son kullanıcı” konumuna dönüşüyor. Tüm girişimler bu son kullanıcı kavramına başarıyla erişebilmek adına pek çok yeniliği deniyor.

Taşınabilir cihaz uygulama kullanımının zirvede olduğu, sosyal medya paylaşımlarının kat be kat arttığı, web uygulamalarının şekil değiştirmeye başladığı yepyeni bir evreye giriliyor. Bu dönemde ayrıca drone ile teslimat, gel al götür gibi sistemlerin farklı tipleri de denenmiyor değil. Ancak pandemi ile birlikte gelen dönemin asıl etki alanının programlama ve otomasyon üzerine inşa edilmiş uygulamalar olduğu bir gerçek.

Eğitimde büyük dönüşüm

Sürdürülebilir eğitim hizmetleri adı altındaki çalışmaların pandemi sonrasında etkin biçimde şekil değiştirerek devam edeceği görülüyor.

UNESCO’nun Covid-19 Raporu’nda açıkladığı verilere göre 190 ülkeden 1.6 milyarın üzerinde öğrenci, pandemiden olumsuz anlamda etkilendi. Bununla birlikte, pek çok eğitmen de hem teknik hem de içerik bakımından sürece hazırlıksız yakalandı. Sonradan adapte edilen karma sistemlerle, uzaktan eğitim ve yüz yüze eğitim sürdürülmeye çalışılsa da, daha önce farkına varılmayan sorunlar da gün yüzüne çıkmaya başladı. Bugün, ders materyallerinin yeterliliği ve telif haklarına uygunluğu, derse devamlılık ve uygulama derslerindeki sınama gibi pek çok konu hakkında yeni soru işaretleri gündemde yerini korumaya devam ediyor. Olumlu taraftaysa, sürdürülebilir eğitim hizmetleri adı altındaki çalışmaların pandemi sonrasında etkin biçimde şekil değiştirerek devam edeceği görülüyor. Ki bu durum özellikle iş hayatında olanlar için bulunmaz bir nimet. Özellikle meslek edindirme ve bilişim alanındaki konularda, bilgisayar başı uygulama derslerinde, uygun sosyo-ekonomik yapıya sahip olunduğu takdirde başarılı sonuçların elde edilebildiği görülüyor. Ancak herkesin aynı imkânlara sahip olmaması da başka bir sorunun kapısını aralıyor. Geçtiğimiz aylarda Reuters’in bir haberinde, Filipinler’deki öğretmenlerin imkânı olmayan öğrencilere telefonla ders anlatıp soru çözümlerinde yardımcı olmalarını sağlayan çağrı merkezlerinin kurulduğu bilgisi yer alıyordu. Benzer çalışmaların, normalleşmenin daha gözle görülür biçimde gerçekleştiği döneme kadar süreceği tahmin ediliyor.

Spor yayıncılığında yeni atılımlar

Spor tarafında pandeminin kazananları, çevrimiçi yayıncılık faaliyetlerine odaklanan yapılar oluyor.

Pandeminin en net biçimde etkilediği eğlence alanlarından biri de spor müsabakaları. Kısıtlamalar süresince dünyanın birçok noktasındaki maç iptal edildi. Stadyum koltuklarına kurulan ekranlar üzerinden seyircilerin belirli ücretler ödeyerek, sanal biçimde yer almalarını sağlayan sistemler kullanıldı. Yine de, çeşitli yayıncılık faaliyetleriyle düşen gelirlerin etkisi kapatılmaya çalışılsa da eskiye oranla büyük bir kayıp söz konusu. Dünya Ekonomik Forumu’nun uzmanlarından Stefan Hall tarafından kaleme alınan yazı da aslında bunu doğrular nitelikte. Normalleşmeye giden spor müsabakalarında, televizyon izleyicisi giderek azalıyor ve medya hizmet sağlayıcısı olarak yer alan çevrimiçi video platformlarında olağanüstü bir yükseliş gözlemleniyor.

Özetle, spor tarafında pandeminin kazananları, çevrimiçi yayıncılık faaliyetlerine odaklanan yapılar oluyor. Medya hizmet sağlayıcılarının kontrolünde, internet üzerinde daha etkin biçimde gelişen bir süreç yaşanıyor. Netflix’in benzeri, spor dünyası için oluşacak yeni örnekler gündemde.

Türkiye’de S Sport bunun önemli temsilcilerinden biri olarak sinyal veriyor. Bu aynı zamanda yükselen sanal ortam hizmetlerinin popülaritesinin sadece bir kolu. Ne zaman televizyon üzerinden internet yayıncılığına erişimin kitlesel halde yaygınlaşması söz konusu olursa, televizyon kanallarının da ortak bir karar verme sürecine girmesi gerekecek. Medya hizmet sağlayıcılarına mı katılacaklar, yoksa daktilo ile aynı kaderi mi paylaşacaklar bunu zaman gösterecek. Tüm bunlarla birlikte, spor dünyasının kendisine alan açma çabası sanal ortamda sürüyor. Bu noktada simülasyon sistemleri çok büyük önem kazanmaya başladı. Uluslararası resmi kuruluşların evdeki seyirciyi sisteme bağlı tutabilmek adına FIFA, F1, NBA2K ve benzeri oyunların üreticileriyle masaya oturduğunu biliyoruz. Organizasyonların Covid-19 sonrası dönem için de devam edeceği öngörülüyor. Gelecekte, sanal gerçeklik çalışmalarındaki ilerleme ve donanımlardaki maliyetlerin azalmaya gitmesi halinde, resmi kuruluşların yeni düzenlemelerle birlikte kalıcı hale getireceği yeni organizasyonlar gündeme gelecek. Z kuşağının, bu bir yıllık kısmî ara süresinin de etkisiyle yavaş yavaş fiziki takım sporlarına karşı gösterdiği ilgi kaybının, sanal ortam çerçevesinde yeniden kazanmaya çalışılmasına odaklanılmak isteniyor.

Tıp ve Sosyal Hizmetlerde yenilikler

Nesnelerin internetine (IoT) dayalı çalışmalar, son yıllarda tüm tüketim malları nezdinde yükselişini hızlı biçimde sürdürüyor. Covid-19, bu süreçte bir manivela vazifesi gördü ve yükselişi hızlandırmaya devam ediyor. Haliyle, sosyal hizmet ve tıp alanı da bu yükselişten payını alıyor. Japonya’da yaşlılar için geliştirilen robotların, evde kapalı kalanlara sosyalleşme ve sağlık tabanlı temel hatırlatma-bilgilendirme hizmeti sunmaya başladığı haberleri geliyor. Bunu, Euro News’ten Charlotte Kan’ın yaptığı haberde de kendine yer bulan ve sosyalleşmeyi vazife edinen PaPeRo isimli, perakendede satışı yapılan robot ile örneklendirebiliyoruz. Japonya’nın, bir benzerini daha önce müze ve sergi çalışmalarında da kullandığı ve uzaktan, yine robotik vasıtasıyla turlar düzenleyen platformlar sağladığı biliniyor. Diğer bir örnek de The Verge’ten Nick Statt’in yaptığı haberde karşımıza çıkıyor. ABD menşeli Boston Dynamics’in, geliştirmeyi sürdürdüğü Spot isimli robotu üzerine kurgulanmış asistan hizmetlerini, hastanelerde test etmeye başladığını öğreniyoruz.

  • Yapay zekâ ve derin öğrenme metotlarını içinde barındıran bu sistemler, çeşitli ekranlar üzerinden kullanıcılara yeni ve farklı bir iletişim ağı sunuyor.

Ancak bunlardan bağımsız bir konu daha var ki, o da sağlık çalışanı tarafını doğrudan ilgilendiriyor.

Sağlık alanında çalışanlar kolay biçimde ikame edilebilen bir iş kolunda bulunmuyorlar. Kimi zaman oluşan farklı bölgeye acil nakil ihtiyacı, çalışanların daha önceki bölgede baktıkları hastaların durumlarının takibinde sorunlar ortaya çıkarabiliyor. Bu takipler normal şartlarda, fiziki unsurları barındırıyorsa görüntü arşivleme ve iletişim sistemlerinden (PACS) yapılıyor. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde bu sistemlerde oldukça önemli gelişmeler yaşandı. Pandemi de, bu gelişmeleri ayrıca hızlandırmış halde. Şifreleme ve güvenlik prosedürlerinin de ilerlemesiyle, özellikle doktorların hastanenin fiziki ortamından ve coğrafi kısıtlardan bağımsız analiz yapabilmeleri giderek kolaylaşıyor. Konu aslında tele-tıp gibi uzaktan iletişim kurulması yolundan daha farklı bir yöntemi kapsıyor. Üç ve iki boyutlu tarama ve çevrimiçi yapılandırma teknolojilerinden destek alan, 2011’den beri yapılandırılan, daha çok modernize edilmiş grafiksel ve yazılımsal tasarımlarla (WebGL) yenilenen bir sistem söz konusu. Böylece, coğrafi ve donanımsal kısıtlardan bağımsız ve daha hızlı biçimde veriye ulaşılabilen çalışmalarda hızlanma gündeme gelmeye başlıyor. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde pek çok ülkede aktif halde kullanılan ve giderek yaygınlaşan bir hal alacağı öngörülüyor.

Veri kanallarındaki değişim

'Verinin güvenliği yanında, veriye ulaşım yöntemlerinde de değişmeler mevcut.'

2020’nin sonlarından itibaren sosyal medya platformlarının sundukları hizmet kullanım politikaları değişmeye başladı. Teknik ilerleme ve evde geçen sürenin artması neticesinde çevrimiçi ortam kullanıma bağlı yaşanan yükseliş, ilgili çevrimiçi platformların sahiplerini farklı kararlar almaya yöneltti. Bunun ilk sinyalleri ABD’de 3 Kasım 2020’deki seçimlerde görüldü. Joe Biden seçim kampanyasında geniş kitlelerle birlikte görülmekten imtina etti ve sosyal mesafe gereğince çalışmalarını çevrimiçi ortam üzerinden yürüttü. Demokratlar da, sosyal medyada adeta duvar ördüler. Seçimlerin hemen ardından, sosyal medya platformlarından, taraf olunduğunun işareti eylemler gelmeye başladı. Pek çok kullanıcının sosyal medyadaki erişimi çeşitli nedenlerle kısıtlandı.

Bugün gelinen noktada, platformların taraf olduklarını görmezden gelmek artık mümkün değil. Tabii bu işin sosyo-politik tarafı. Teknik taraftaysa, bu tip toplumsal olaylarla ilgili pandemi sürecinde daha etkin olmaya başlayan sorunların ortaya çıktığı görülüyor. Çok sayıda bot (sahte ve otomasyonla kullanılan) hesabın, iki tarafı da hedef alır biçimde Black Lives Matter protestolarından, 3 Kasım seçimlerine ve Cumhuriyetçiler tarafından yapılan Senato Baskını’na kadar teknik anlamda önemli rol oynadığına inanılıyor. Yaşanan süreç, yeni güvenlik önlemlerinin de ortaya çıkmasının nedenleri arasında sıralanıyor. Dolayısıyla, karşımıza yapay zekâ odaklı veri doğrulama protokolleriyle çalışan ve sosyal medya platformlarının, daha koruyucu bir tavır sergilediği yeni dönem çıkıyor. Aslında, Donald Trump’ın başta olmak üzere pek çok hesabın sistematik biçimde engellenmesinin de bunun somut göstergelerinden biri olduğu söylenebilir. Ancak pandemideki veriyle ilgili yaşanan tek gelişme, kullanıcı tarafındaki paylaşımları hedef almıyor. Büyük veriyi (big data) etkisi altına alan bir süreç de söz konusu.

Büyük veriyi etkisi altına alan süreç hem kullanıcı hem de kullanıcı verileri üzerinden bir çıkarım yapmaya çalışan tarafları ilgilendiriyor. Diğer bir deyişle, kullanım politikaları doğrultusunda alınan yeni önlemler, sosyal medyanın en önemli unsuru olan veri madenciliğini de etkiliyor. Geçmişe dönük verilerin incelenmesini teknik açıdan zorlayan ve bazı platformlar için büyük ölçüde kısıtlayarak ortadan kaldırmaya başlayan durumlar ortaya çıkıyor. Kontrol, giderek üçüncü taraf olarak hizmet sunan firmaların elinden alınıyor. Diğer bir deyişle, verinin güvenliği yanında, veriye ulaşım yöntemlerinde de değişmeler mevcut. Öte yandan bu değişime z kuşağı çevresindeki kitleler bir biçimde adapte olmayı deniyor. Bu anlamda uluslararası düzeyde, veriye ulaşma amacıyla kullanılması öngörülen programlama öğrenimi farkındalığı yükselişe geçmiş halde. Özellikle prestijli üniversiteler olarak adlandırılan kurumların uzaktan eğitim sistemleri doğrultusunda, sosyal medyadaki verilerin elde edilmesi-okunması gibi süreçler üzerine oldukça yoğun bir süreç işlediği gözlemleniyor.

Pandemideki veri yoğun dönemin diğer bir tarafında da, kullanımı ücretsiz olarak tarif edilen indirilebilir uygulamalara gösterilen aşırı talep var. Özellikle, kullanımı ücretsiz (freemium), yani giriş seviyesindeki özellikleri serbest ancak daha gelişmiş özellikleri ya da reklamsız halleri paralı olan ürünlerde ciddi biçimde yükseliş var. Bu uygulamalar arasında görüntü manipülasyonunu sağlayanlar, özellikle birkaç aydır çok popüler. Bu konu üzerinde aslında pek çok üniversiteden uzmanın, 20 yılı aşkın bir süredir akademik anlamda çalıştığını biliyoruz. Bugünkü haline benzer olarak pek çok animasyon yazılımı da aynı şekilde yıllardır deneniyor. 2005 yılında piyasaya sürülen ve içinde yüz hareketi yakalama (facial mocap) özelliği de bulunan iClone yazılımı bu uygulamalardan biri olarak örneklendirilebilir. İyi niyetli olarak söylenebilecek bu tür uygulamalar, teknik bilgi-beceri gerektirmeksizin genç yaşta ya da nispeten tecrübesiz alan çalışanlarına basit, pratik çözümler sunmalarıyla biliniyor. Ancak donanım ve yazılımda görülen gelişmeler bunu daha da ileriye taşımış durumda. Bu da, son zamanların popüler sistemi ‘deep fake’, yani ‘derin sahte’ ya da yapay zekâ ve derin öğrenme (deep learning) ile oluşturulmuş görüntü manipülasyonu kavramını ortaya çıkartıyor. İlgili teknoloji, pandemi sonrasında etkisini oldukça etkin biçimde göstermeye devam edecek. Geliştirme süreçlerinde alınan yolun, teknik takip ve izleme prosedürlerinde oldukça önemli faydalar sağlayacağı düşünülüyor. Diğer taraftan, olmamış olayların oluyor, söylenmemiş sözlerin söyleniyor gibi gösterilmesi problemi de mevcut. Bunun da önüne, yine sistemin içindeki, görüntü analizi odaklı yapay zekâ modülleri ile geçilmesi hedefleniyor.