KDV’nin serüveni ve reform çabaları

HABER MASASI
Abone Ol

Bugün kaç kez vergi ödediniz? Gün içinde farkında olarak ya da olmayarak birden çok kez vergi ödüyoruz. Sabah aracımızla ise giderken geçtiğimiz köprüde duyduğumuz “bip” sesiyle, öğlen yemeğinin ardından kartımızla ödediğimiz hesapla, akşam eve dönerken uğradığımız manavda yaptığımız alışverişle, akşam koltuğa uzanıp akıllı televizyonumuzdan film kiralarken hep bu vergiyi ödüyoruz. İşte harcama yaptıkça ödediğimiz bu verginin adı katma değer vergisidir.

Adındaki “katma değer”, bir mal ya da hizmetin üretimden bize yani tüketiciye kadar geldiği her aşamada üretilen ilave değer üzerinden o aşamada vergi ödenmesi anlamına geliyor. Buradaki amaç tüm verginin son aşamada yani nihai tüketiciye satış yapanın sırtında bir yüke dönüşmemesidir.

Vergiyi öderken çoğu zaman hissetmiyoruz bile. Çünkü vergi, aldığımız ürünün ya da hizmetin fiyatı ile yansıtılıyor.

KDV’de belirlenmiş bazı mal ve hizmetlerde oran yüzde 1 ya da yüzde 8 iken geri kalan tüm işlemlerde yüzde 18’dir. Gelir düzeyinden bağımsız olarak aynı ürün ya da hizmet için herkes aynı tutarda vergiyle muhatap oluyor. Bu da verginin mali güce göre alınması yani adalet ilkesi ile ilgili sorunlu bir boyutunu oluşturuyor.

Buraya kadar hep verginin nihai muhatabı olan tüketiciden söz ettik. Bir de bu verginin Hazine’ye aktarılmasında rol sahibi olan vergi mükellefleri var. Bunlar bir anlamda Hazine’nin tahsildarıdır. Örneğin, bir benzin istasyonu, satışlardan topladığı KDV’lerden kendi alışları dolayısıyla ödediği KDV’leri düşerek kalanını Maliye’ye öder. Ödedikleri fazla ise bir anlamda cari hesabına alacak yazarak sonraki aylara devreder. Devreden KDV; ancak ihracat, KDV’den istisna işlemler, tevkifatlı işlemler ve Cumhurbaşkanı Kararı ile vergi oranı yüzde 18’den daha düşük (yüzde 8 ya da yüzde 1) belirlenmiş mal/hizmet satışlarında söz konusudur.

KDV’nin çok kısa tarihi

Vergiyi öderken çoğu zaman hissetmiyoruz bile.

Modern anlamda KDV ilk olarak 1919’da Almanya Hükümetinin ekonomi danışmanı ve aynı zamanda bir sanayici olan Dr. Wilhelm Von Siemens tarafından önerilmiş. İlk uygulaması ise 1954’de Fransa tarafından yapılmış. Sonrasında ise hızlı şekilde diğer ülkeler tarafından benimsenmiştir. 2018 sonu itibariyle 193 ülkenin 166’sında KDV uygulanıyor. KDV, bu ülkelerin toplam vergi gelirlerinin içinde yaklaşık yüzde 20’lik bir paya sahip durumdadır.

KDV’nin dünyadaki bu başarısı, firmaların üretim ve ticari kararlarını etkilemeyen tarafsız (nötr) olması özelliğinden, devletler açısından ise yönetimi kolay, etkin ve verimli bir vergi olmasından kaynaklanıyor. Bu başarının iyi dizayn edilmiş, iyi yasalaştırılmış ve iyi şekilde uygulamaya aktarılmış olmasına bağlı olacağı ise aşikârdır.

Ülke olarak KDV ile tanışmamız ise 1984 yılında çıkarılan kanun ile olmuştur. Tartışmaları 1970’lerin başında başlayan kanunun yürürlüğü 1 Ocak 1985 tarihidir. KDV, 2020 yılında toplam vergi gelirlerinin tek başına yaklaşık yüzde 33’ünü (324 milyar TL) oluşturuyor. Tahsil edilen bu vergilerin yaklaşık yarısı ithalde yarısı ise ülke içi işlemlerden geliyor. Devlet, aynı yıl topladığı KDV’nin 93,26 milyar TL’sini ise yukarıda da bahsettiğimiz nedenlerle mükellefe iade etmiştir.

Buraya kadar anlattıklarımız KDV’nin; günlük hayatta verginin gerçek muhatabı olarak tüketiciler, verginin hukuki mükellefi olarak işletmeler ve gelir kaynağı olması bakımından devlet açısından ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Bu derece önemli etkileri olan bir kanunun ilk ortaya çıkışından bugüne değişimler geçirmemesi kaçınılmaz. Nitekim 1985 yılından bugüne Kanunda çok sayıda değişiklikler ve ilaveler yapılmıştır. Ancak bu değişimler çoğu zaman esaslı değişiklikler şeklinde değil kısmi, sınırlı ve konjonktürel olmuştur. Ancak son on yılda KDV’de revizyon, güncelleme hatta reform çabalarının olduğu görülüyor. 2014 yılında 123 KDV Tebliği’nin tek Tebliğ’de toplanarak uygulamadaki sıkıntıların azaltılması, 2018 yılında Maliye Bakanı Naci Ağbal tarafından devreden KDV’nin de iadesini içeren ancak bu kısmı son anda geri çekilen kısmi reform girişimi önemli adımlardı. Son olarak Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin göreve geldiği ilk günlerde KDV’de devrim niteliğinde adımlar atılacağı yönündeki açıklamaları konuyu yeniden gündeme taşıdı.

KDV’deki aksaklıklar neler?

Vergi, aldığımız ürünün ya da hizmetin fiyatı ile yansıtılıyor.

Başarılı bir KDV sistemi, ülke ekonomisinin gelişimine yatırım, üretim ve ihracatı teşvik edici özellikleri ve yapısı ile katkı sağlayabilir. Bunun yanında sistem, sosyal devlet ilkesinin gerektirdiği hassas dengeyi de içermelidir. Ancak gelinen noktada artık konuyla ilgili hemen hemen herkesin üzerinde ittifak ettiği sorunlar nedeniyle KDV sistemimiz ideal noktadan epey uzaklaşmış durumdadır. Ülkenin; büyüyen, gelişen, dinamik ve dış dünya ile rekabete açık yapısına uygun; etkin, verimli ve iyi işleyen bir KDV sistemine ihtiyacı var.

Mevcut KDV sistemimizin temel problem alanlarını şöyle sıralayabiliriz.

-Yatırım yapan imalat işletmeleri özellikle ithalata dayalı ticaret modeliyle çalışan işletmelere göre dezavantajlı konumdadır. Son yıllarda yapılan geçici düzenlemelerle bu olumsuz durum hafifletilmeye çalışılmışsa da verginin finansman yükü yine bu işletmelerde kalmaktadır.

-Sürekli getirilen yeni vergi istisnaları nedeniyle sistemin işleyişi bozulmuştur.

-Vergide oran uygulaması son derece karışıktır. Anlaşılması ve uygulanması zordur. Bazı uygulamalar rekabet eşitsizliği ve kayıt dışılığa yönelimi doğurmaktadır.

-İşletme bilançolarından biriken bugün itibariyle 225 milyar TL’yi aştığı ifade edilen devreden KDV’ler (bir anlamda alacaklar), işletmeler üzerinde ciddi bir finansal yüktür. Bir patronun şirketlerinden birisinin KDV alacağı var iken diğer şirketinden sürekli KDV ödenmeye devam etmesi hatta KDV alacağı olan şirketin de sorumlu sıfatıyla KDV ödemeye devam etmesi patron için anlaşılması güç bir durumdur.

-KDV iade sistemi pek çok kez revize edilmesine rağmen halen olması gerektiği gibi etkin, verimli ve hızlı değildir.

-Vergi güvenliği amaçlı uygulanan özel esas (kod) uygulaması iyi mükellefleri mağdur edebilmektedir.

İş dünyası KDV düzenlemelerinden ne bekliyor

KDV, iş dünyasının vergi alanına dair reflekslerinin en güçlü olduğu vergi türüdür. İş insanları her fırsatta yukarıda işaret ettiğimiz sorunları gündeme getirmekte ve çözüm önerileriyle birlikte taleplerini dile getirmektedirler. Bu taleplere baktığımızda öncelikli konuların şunlar olduğunu görüyoruz:

-Yatırım ve üretim aşamasında daha başlangıçta KDV yükü oluşmayacak şekilde mevcut sistemin geliştirilmesi

Bilançolarda biriken devir KDV’lerin öncelikle iadesi ya da bu tutarların alternatif mekanizmalarla sürece yayılı olarak eritilmesinin sağlanması (1 ve 2 nolu KDV beyanlarının birleşmesi, grup KDV sistemi, diğer vergi borçlarına mahsup, gider yazılması)

-KDV oranlarının anlaşılır, uygulanabilir ve rekabet eşitsizliği yaratmayacak şekilde yeniden belirlenmesi (genel oranın yüzde 15-12 bandına çekilmesi ve indirimli oranların ekonomi ve sosyal politikalara uygun şekilde yüzde 0 ve yüzde 5 olması)

-KDV iadelerinin daha hızlı ödenmesi

-Mal/hizmet alınan firmaların hatalarından/olumsuzluklarından dolayı daha önce ödenen KDV’lerin iptal olmaması (gerekirse belirli sektörler için KDV’nin malı satana değil devlete ya da bu amaçla açılmış özel KDV hesabına yatırılması vb.)

Kısa değerlendirme

KDV sahip olduğu özellikleri ile modern dünyanın en hızlı benimsenen vergi sistemi olmuştur. KDV’nin ülkemizde 37 yıllık uygulama süreci ardından geldiği nokta sistemde köklü bir revizyona işaret ediyor. Ekonomik işlemlerin tam ortasında olan bir vergi olarak KDV’nin sosyal dengeleri de gözeterek; ülkemizin üretim, istihdam ve ihracat hedeflerine olan yolculuğuna katkı sağlayacak şekilde gözden geçirilmesi gerekiyor. İş dünyasının yeni KDV düzenlemelerinden haklı beklentileri var. Diğer taraftan KDV’nin bütçenin en önemli gelir kalemi olması yönüyle de politika yapıcıların kısıtları olduğu da unutulmamalıdır.