Pandemiden sonra şehirlerin geleceği

HABER MASASI
Abone Ol

Pandemi tüm dünyada, sosyal yaşamdan iş hayatına kadar her alanda, hemen her şeyi dönüştürdü, dönüştürmeye devam ediyor. Bu dönüşümden en fazla etkilenen ise, kuşkusuz şehirler oldu. Evden çalışmadan E-ticaretin yaygınlaşmasına kadar bir dizi yeni normalin ortaya çıktığı bu dönemde, şehirlerin geleceği en önemli tartışmalardan biri haline geldi. Şehirden kaçış, banliyölerde nüfus yoğunluğu artışı, daha çevreci ulaşım araçlarının kullanımı gibi bir dizi yenilik, önümüzdeki dönemde en çok konuştuğumuz başlıklar arasında yer alacak.

Şu anda dünya nüfusunun yüzde 55’i şehirlerde yaşıyor. 2050 yılına geldiğimizde ise bu oran yüzde 70’e ulaşacak. İlk kez 2007’de kırsal nüfusu geçen şehirler, günümüzde olanakları ile birçok avantaja sahip olsa da son pandeminin gösterdiği gibi bulaşıcı hastalıklar için ciddi risk teşkil ediyor.

Dünyada kaydedilmiş beşinci pandemi olan Covid-19 günlerinde Dünya Ekonomik Forumu Global Riskler Raporu 2020’ye göre de gelecek 10 yıl içerisinde en büyük 10 risk içerisinde bulaşıcı hastalıklar da yer alıyor. Tüm bu olgular nedeniyle şehirlerin yeniden planlanması insanlığın önündeki en önemli gerekliliklerden biri olarak duruyor.

İstanbul nüfusu 20 yıl sonra azaldı

Akıllı şehir uygulamalarının küresel pazar çapı(2025 öngörüsü): 2.7 trilyon dolar.

Geçmişte 19. yüzyılda kolera salgınının Londra’da ilk modern kanalizasyon sistemi kurulmasını teşvik etmesi gibi 1793’te Philadelphia’da sarı humma salgını, yöneticileri sokakları temizleme ve çöp toplama görevlerini üstlenmeye sevk etti. Çoğu uzmanın belirttiği gibi kesin olarak bilmek için henüz çok erken olsa da Covid-19’un şehirlerimiz üzerindeki etkisi de oldukça fazla olacak.

Korona virüs salgını da tartışmasız bir şekilde en fazla büyük şehirleri etkiledi. ABD nüfusunun yüzde 3’ünün yaşadığı New York, ülkede toplam ölümlerin yüzde 19’una, Fransa’da Paris ve çevresi ise ülkedeki tüm ölümlerin yüzde 25’ine ev sahipliği yaptı. Bu nedenle bulaşıcı hastalık riskinin farkına varan dünyada, salgından en fazla etkilenen şehir sakinleri farklı alternatiflere daha sıcak bakmaya başladı. Örneğin virüsün yayılmasını yavaşlatmak için evde kalma uyarıları sırasında, giderek daha fazla sayıda insan evlerinden çalışmaya başladı. Gallup tarafından ABD’de yürütülen bir ankete göre, katılımcıların yüzde 53’ü ellerinden geldiğince uzaktan çalışmaya devam edeceğini belirtti. Pew Araştırma Merkezi’nin yürüttüğü bir başka araştırmaya göre ise ABD’li yetişkinlerin yüzde 22’si salgın sırasında taşındığını ya da bir taşınan tanıdığının olduğu açıkladı. Birçok ABD yayını da, koronavirüsü pandemisinden sonra hangi şehirlerde yaşamanın en iyisi olabileceğini, anketlere ve esnek çalışmadaki artışa dayanarak haberleştirmeye başladı.

Pandeminin şehirler üzerindeki etkisi sadece ABD için geçerli değil. Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’un nüfusu, 20 yıl sonra ilk kez azaldı. İstanbul’un nüfusu 2020 yılında önceki yıla göre 56 bin 815 kişi azalarak 15 milyon 462 bin 452 kişiye indi.

2019’da büyük bir göç dalgası yaşayan İstanbul’un sadece bir yıl sonrasında göç vermesi kuşkusuz pandemi ile doğrudan bağlantılı. Birçok uzmana göre bunun en önemli sebeplerinden biri yaz aylarında Anadolu’ya giden yaşlı ve emekli nüfusun geri dönmemiş olması. Ayrıca Ege ve Akdeniz’e yerleşen kişi sayısındaki artışın da bunda etkili olduğu tahmin ediliyor. Uzaktan çalışma imkanı olanların daha sakin şehirlere, yazlıklara ya da memleketlerine gitmesi de bir diğer belirleyici etken kabul ediliyor.

Issız şehirler

Şehirlerde karbondioksit emisyon düşüş oranı: %8

Tüm dünyada pandemi boyunca insanların hafızasına kazınan en dikkat çekici görüntüler ise kuşkusuz bomboş meydanlar ve sokaklar oldu. Sosyal mesafe ve evden çalışmaya geçiş, insanların çalışma ve etkileşiminde önemli değişiklikler yarattı. Şehirler salgınların merkez üssü haline gelirken, çalışmak ve alışveriş yapmak için büyük şehirlere daha az insan geldiği için, bir zamanlar hareketli mağazalar ve ofisler yerini derin bir ıssızlığa bıraktı.

Covid-19 deneyimi, şehir hayatında birçok geçici değişikliği de beraberinde getirdi. Ancak bu değişimlerin kalıcı olabileceğine yönelik senaryolar da konuşuluyor. Örneğin şehirlerde mağazaların karantina tedbirleri gereği kapatılması ile e-ticaret, yerel işletmeler için ayakta kalmanın tek yolu olarak ortaya çıkarken, dijital dünyaya uyum sağlama seçeneği olmayanlar için kısa vadede krizden çıkma şansı oldukça düşük. Bazı tahminler, Barselona’da pandemi sonrasında yerel perakende mağazalarının yüzde 10 ila yüzde 60 oranında yeniden açılamayabileceğini belirtiyor.

Salgın sonrasında daha fazla insanın evden çalışması muhtemel olduğundan, daha az insan şehir merkezlerinde işe gidip gelecek. Fiziksel mesafe muhtemelen devam edeceği için insanlar kalabalık toplu taşımadan uzak durmayı sürdürecek. Bu yüzden insanlar daha fazla yürümeye ve bisiklete binmeye teşvik edilecek. Bu ise, bisikletliler ve yayalar için daha fazla alan sağlanması gerekliliğini beraberinde getiriyor.

Birçok uzman da daha fazla uzaktan çalışma, daha fazla çevrimiçi alışveriş ve daha az sosyalleşme göz önüne alındığında, işe gidip gelme ihtiyacının azalmasının, şehir merkezlerinde, ofis ve hatta belki de konut için talebi azaltacağını ve bu durumun banliyölerdeki talebi artıracağını ifade ediyor.

Gerçekte bazı gelişmiş ülkelerde bu durum, pandemi öncesinde de ortaya çıkan eğilimlerden biriydi. Örneğin İngiltere’de güneydeki şehirler, kırsal göçün bir sonucu olarak büyümeye devam etse de, kuzey şehirleri bir süredir ters yönde eğilim gösteriyor. Daha varlıklı sakinler, uzaktan çalışma olanaklarından yararlanabildikleri ölçüde daha ucuz mülk ve daha yüksek yaşam kalitesi amacıyla daha küçük kasabalara ve kırsal yerleşim alanlarına taşınıyor. Bu eğilimin koronavirüs krizinin bir sonucu olarak muhtemelen hızlanacağı tahmin ediliyor.

Şu an için Avrupa şehirlerinden kaç kişinin şehrinden ayrıldığını kesin olarak belirlemek zor olsa da, İngiltere’de yayınlanan bir araştırma 2020’de 700 bin kişinin Brexit’in de etkisi ile şehirden ayrıldığını gösteriyor. Benzer bir kentsel göç, ABD’de de ortaya çıktı. Varlıklı New Yorklular ikinci evlere geçerken, Silikon Vadisi çalışanları esnek çalışma imkanları ölçüsünde ülke çapına dağıldı.

Sonuç olarak yüksek kira, trafik, kirlilik ve doğaya dönüş gibi gerekçelerde dış mahallelere yönelen kent sakinlerinin sayısı, pandemi ile beraber artış gösterirken, şehirlerin daha yaşanabilir hale gelmesi için yapılan çalışmalar da hız kazandı. Dünyanın önde gelen şehirlerinde özellikle yayaların rahat bir şekilde hareket edebilmesi için bir dizi proje hayata geçirildi. Pandemi sonra erdiğinde ise insanların şehir ile ilişkilerinde pandemi koşullarının bazıları, muhtemelen devam edecek. 2050 yılında dünya nüfusunun çok büyük bölümünün şehirlerde yaşayacağını düşündüğümüzde de, şehirlerin bir an önce daha büyük salgın risklerine karşı uygun tasarlanması gerekiyor.