Sosyal harcamaları risk paylaşımı sukuku ile fonlamak

HABER MASASI
Abone Ol

Bir önceki yazımızda hükümetlerin gelir getirici altyapı projelerini mudaraba/muşaraka tipi sukuk ile nasıl finanse edebileceğini konu etmiştik. Bu tür risk paylaşımı araçları, hükümetler ile sukuk alıcıları arasında kar ve zararı paylaşmayı mümkün kılar.

Bu araçların getirisi üstlenilen projeden gelen gelir ve kar olduğu için hükümet bütçesi üzerinde minimal düzeyde stres yaratır. Ayrıca hükümetler kaldıraç ve borç finansmanı ile ilgili potansiyel sorunlardan da kurtulmuş olur. Risk paylaşım araçlarını gelir getiren altyapı projelerinin finansmanında kullanmak kolay anlaşılabilir olsa da bunların gelir getirmeyen altyapılar için kullanılabilir olup olmadığını da tartışmak gerekir. Bunun cevabı basit bir evettir. Bunu daha iyi anlamak için kırsal alanlardaki yol ve kanalizasyon sistemleri için finansman arayan hükümetlerin durumunu incelemek faydalı olabilir. Bunlar net olarak getir getirmeyen projelerdir ve yukarıda anlatılan kar ve zarar paylaşımlı kontratlar kullanılamaz.

Ancak risk paylaşımı hükümetin geri ödeme mecburiyeti aslında bir geliri veya bir göstergeye bağlıdır. Bu gösterge de nominal anlamda GSYH’dır. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla bir milletin ürettiği tüm ürün ve hizmetlerin göstergesidir. Hükümetin gelirleri gelir, harcama ve diğer doğrudan olmayan vergilerden geldiği için bu gelirler ekonomik aktivite ve GSYH büyümesine bağlıdır. Ayrıca hükümetler giderek mal ve hizmet vergisi rejimini kabul ettikçe, gelirleri de daha fazla şekilde GSYH ile bağlantılı hale gelmektedir. Kırsal yol ve kanalizasyon sistemlerini GSYH bağlantılı sukuk ile finanse etmek isteyen hükümetler, sahip oldukları bir varlığı, mesela bir ofis kompleksini özel amaçlı kuruluşa (SPV) satar. Bağımsız bir mütevelli heyeti tarafından yönetilen SPV, Sukuk İcarası ihraç eder, Sukuk vadesi boyunca varlığı kullanmaya devam ettiği için kira ya da icara ödemesini SPV’ye yapar ve bunu daha sonra sukuk sahiplerine aktarır. Vade sonunda ofis kompleksi hükümete tekrar satılır.

Buradan elde edilen gelir ise sukukun ana parasını ödemek için kullanılır. Bu tür bir düzenleme hükümetler için en güvenli yoldur ve kiralar da GSYH büyümesine bağlıdır. Büyüme hızlı olduğu sürece hükümetler çok, düştüğü zaman ise daha az kira/icara öderler. Bunun hükümet açısından da birçok faydası vardır. Öncelikle ödeme zorunluluğu kabiliyete bağlıdır ve bir iç dengesi bulunur. İkinci olarak büyümeye bağlı araçlar gelir ve istihdam ile bağlantılı olmasını gerektirmez. Büyük ölçekli borçlarla karşı karşıya olan hükümetler ekonomik sıkıntı dönemlerinde borç ödeme mecburiyeti karşılığında kalkınma ve sosyal refah harcamalarında kısıntıya gider. Sosyal ve kalkınma harcamalarında kısıntıya gitmenin iki yönlü bir etkisi olur. İlk olarak gidişat daha da kötüleşir. Kriz önleyici tedbirler almak hükümet için daha büyük harcamalar gerektirdiği halde borç ödemek bunun tam tersini gerektirir.

İkinci olarak belki daha da kötüsü bu tür kesintiler toplumun en fakir kesimlerini etkiler. Eşitsizlik artarken ekonomi küçülür. Simülasyonlar, eğer Meksika GSYH bağlantılı bonoları kullanarak borçlarını fonlaması halinde 1994’teki kadar zarar görmeyeceğini öngörüyordu. Böylece borç ödeme yükümlülükleri yüzde 1.7 oranında azalacak ve aradaki fark da sosyal hizmetler için harcanabilecekti. Ancak borç ödeme yükümlülükleri Meksika’nın sağlık gibi temel sosyal hizmet harcamalarını kısmasına yol açtı. Bu tür kesintiler nedeniyle sokak gösterileri ve bunu takip eden politik problemler ortaya çıktı.

GSYH bağlantılı sukuk sahipleri için risk, sabit faizli konvansiyonel hükümet bonosu sahiplerinden daha yüksektir ancak getirileri de buna bağlı olarak daha yüksektir. Yüksek getiri, aldıkları yüksek riski de tazmin etmektedir. Bunun hükümetler için anlamı ise borca oranla daha yüksek maliyetli fonlamadır. Ancak bu yüksek maliyet esnek enstrümanın güvenli oluşuyla bağlantılıdır. Buradaki maliyet konusu şirketlerin karşılaştığı hasıla ve maliyet dengesindeki tercihe benzer.

Borçlanmayı GSYH’ya bağlamak yeni bir fikir değildir. Ne yazık ki 1980’lerdeki Brady Planı’nın bir parçası olarak Arjantin ve diğer yüksek borçlu ülkeler tarafından kullanımı, bir imaj ve algı sorununa yol açmıştır. Öte yandan bugünün borç ve kaldıraç oranlarının azalması ihtiyacı , GSYH bağlantılı tahvillerin yeniden gündeme gelmesine yol açmaktadır. İslami Finans alanında, LIBOR bazlı icara/kira ödemeli devlet sukukları da dahil bir çok sukuk çeşidi bulunur. Bu aslında şeriatın faizden kaçınmasının sonucu ortaya çıkan bir ironidir. LIBOR bazını GSYH ile değiştirmek, özellikle şeriat bakış açısından son derece mantıklıdır.