Galatasaray = Pres ve geçiş takımı

MERVAN NAZIM
Abone Ol

Galatasaray, Şampiyonlar Ligi’nde Bodo/Glimt karşısında sergilediği dominant performansla sadece üç puan almadı; aynı zamanda son 24’e kalma yolunda da iddiasını bir kez daha ortaya koydu.

GERİ ÇEKİLMEK YERİNE RAKİBİ BOĞMA STRATEİJİSİ

Yazılarımda sıkça vurguladığım bir gerçek var: Okan Buruk, elit bir “pressing maestro”su. Rakibin kim olduğuna aldırmadan önde baskıyı (high press) uygulayan, temposu yüksek, enerjik ve agresif bir futbol anlayışına sahip. Okan hocanın oyun mesajı nettir her zaman: “Geri çekilmek” bir seçenek değil, “rakibi boğmak” temel strateji.

G.SARAY’IN İYİ OLDUĞU KONU: TOPA DAHA AZ SAHİP OLMAK

Bu maç özelinde de Galatasaray, topa sahip olma konusunda bir tercih yaptı.

  • Zira Okan Buruk’un Galatasaray’ı, topa ne kadar az sahip olursa o kadar etkili oynayan bir takım kimliğine bürünmüş durumda.

Frankfurt karşısında yüksek topa sahip olma oranı (yaklaşık %62) takımı tuzağa düşürmüş ve sonuç 5 gollü bir hezimet olmuştu. Ancak Bodo karşısında tablo farklıydı: Galatasaray yalnızca %38 topa sahip oldu ama maçı 4.09 xG (beklenen gol) değeriyle tamamladı. Bu, oyunun kontrolünü top üzerinden değil, pres ve transition (geçiş) üstünlüğü üzerinden kurduğunu gösteriyor.

PRES, BU TAKIMIN DNA’SINDA VAR

Bu plan yalnızca anlık bir taktik hamle değil; Galatasaray’ın DNA’sına işlenmiş bir prensip. Oyuncu profilleri — fiziksel olarak güçlü, presi sürdürebilen, geçişlerde (offensive transition) hızla pozisyona girebilen oyuncular — bu felsefeye birebir uygun.

  • Okan hocanın planı netti: Rakibe topu bırakmak, ön alanda Osimhen–Barış–Sane-Yunus dörtlüsüyle yüksek yoğunluklu bir baskı (high-intensity pressing) kurmak ve rakibin build-up sürecini bozmak.

Bodo/Glimt, pas yapmaktan çekinmeyen ama pas kalitesi açısından riskli bir takım. Galatasaray tam da bu zayıf noktayı hedef aldı. Nitekim atılan üç golün de baskı sonucu kazanılan toplardan gelmesi, Buruk’un analizinin iyi çalıştığını gösterdi.

  • Taktik anlamda bakıldığında Galatasaray, Bodo’ya kıyasla daha kompakt, organizasyonel olarak dengeli ve geçiş futbolunu daha efektif kullanan bir takım profili çizdi.

Bodo/Glimt ise hücumda tehdit oluşturmasına rağmen savunma yerleşiminde (defensive organization) ciddi problemler yaşadı. Özellikle rest defence yapılarındaki zaafiyetler, Galatasaray’ın hızlı hücumlarında fark yarattı.

Sonuçta Galatasaray, taraftarına adeta “Bu muydu korkulan Bodo?” dedirten bir oyun gücüyle sahadan galip ayrıldı. Okan Buruk’un takımı, Liverpool galibiyetinde de gördüğümüz gibi, artık Avrupa sahnesinde sadece mücadele eden değil, dominasyon kurabilen bir takım kimliğine sahip.

Bodo/Glimt gibi son yıllarda Avrupa’da birçok devi dize getirmiş bir ekibi bu kadar etkisiz hale getirmek, Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi seviyesinde artık “elite” bir futbol oynadığının en somut göstergesi.