Ağa Han ödüllü tarihi yapı: Türk Tarih Kurumu
Türk Tarih Kurumu, yerel tarihi ilk kaynaktan araştırmaya olanak tanıyan önemli işlevinin yanı sıra yapı tasarımıyla da ön plana çıkıyor. Turgut Cansever ve Ertur Yener’in tarihten referans alarak tasarladıkları yapı, Ankara Sıhhiye’de yer alıyor. 1980 yılında Ağa Han Ödülü’ne layık görülen tasarım, bu ödülle dünya çapında tanınan bir yapıya dönüşüyor.
Turgut Cansever, mimari başta olmak üzere tüm sanatlara insanın varlık bilincinin yansıması gerektiğine inanan ve asli amacın dünyayı güzelleştirmek olduğunu savunan bir mimardır. Çalışma hayatı boyunca uygulama projeleri, restorasyon projeleri, teklif projeleri ve yarışma projeleri olmak üzere fikir aşamasında kalan ve inşa edilen pek çok projeye imza atar. Yaşadığı coğrafyayı keşfetmeye ve tarihsel süreci göz önünde bulundurarak tasarım yapmaya önem veren mimarın, Ertur Yener ile birlikte tasarladığı Türk Tarih Kurumu binası tasarımı ve yapının ana işleviyle toplumun geçmişini ele alıyor.
Cumhuriyet’in ilanının ardından toplumsal ölçekte pek çok yeni kurumun temeli atılıyor. Bu kurumların en önemlilerinden biri de Atatürk’ün talimatıyla kurulan ve Türk tarihi araştırmalarının ilk kaynaktan yapılmasını destekleyen Türk Tarih Kurumu ismiyle karşımıza çıkıyor. 1931’de kurulan TTK, araştırmacılar için çalışma alanlarının yanı sıra önemli bir kütüphaneyi de içinde barındırıyor. Yıllar geçtikçe artan ihtiyaçları karşılayacak şekilde daha geniş bir kütüphane alanı sunabilecek, bilimsel kongre ve konferanslara ev sahipliği yapabilecek ve daha çok araştırmacının çalışmasına imkân sağlayacak bir bina ihtiyacı doğuyor. Böylece tüm bu ihtiyaçları karşılayacak yeni bir yapı için 1951 yılında proje çalışmaları başlatılıyor.
Yapının inşa edileceği arazi, Ankara’nın önce Lörcher, sonra Herman Jansen öncülüğünde hazırlanan İmar Planları’nda önemli bir arter olarak kurgulanan Atatürk Bulvarı’nın arka cephesinde konumlanıyor. Bu arterde çoğu yabancı mimar tarafından tasarlanmış Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, Kız Teknik Olgunlaşma Enstitüsü, Ankara Kız Lisesi, Zübeyde Hanım Kız Meslek Lisesi gibi önemli eğitim kurumları bulunuyor. Büyük kütlelere sahip olan bu yapıların tasarım dili tasarlanacak yeni yapı için de önemli bir kriter oluşturuyor.
Türk Tarih Kurumu, matbaa ve kurum binası şeklinde iki parçalı olarak kurgulanıyor. Projenin başında bu yapılar birlikte ele alınsa da matbaa binasının inşaatı sırasındaki gürültü Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde rahatsızlığa sebep olduğu için önceliklematbaa binası tamamlanıyor. Turgut Cansever bazı sağlık sorunları yaşadığından dolayı bu süreci yakından takip edemiyor ve 1955’te inşaatı tamamlanan yapı tasarım açısından istediği gibi sonuçlanmıyor. Mimar, merkez binanın kuzeyinde kalan matbaanın nihai tasarımda arka planda olacağı bir çözüm üretiyor.
Toplam inşaatı 17 yıl süren yapının ilk tamamlanan parçası olan matbaa binası 5 katlı planlanıyor ve arazideki kot farkından dolayı girişler ikinci kattan alınıyor. Dikdörtgen planlı bu yapının inşaatının ardından bir duraklama süreci oluyor ve 5 yıl sonra çalışmalar yeniden başlıyor. 1967 yılında inşaat tamamlanarak merkez bina da kullanıma açılıyor. Merkez bina ve matbaa arasındaki ilişki, matbaanın 2. katından merkez binanın 1. katına bir geçiş yapılarak sağlanıyor. Matbaa binası kat sayısı dolayısıyla merkez binadan yüksek kalıyor ancak cephede aynı malzeme kullanılarak ortak bir tasarım dili kurgulanıyor.
Yapı; kütüphane, toplantı salonları, çalışma alanları gibi birimlerin bir avlu etrafında toplandığı şekilde tasarlanıyor. İçe dönük olarak tanımlanan bu tasarım şeklinin cephede anıtsal bir görünüm kazanması için yapının giriş katı kolonlarla yükseltiliyor. Buna ek olarak malzeme tercihi Ankara taşından yana yapılarak masif görüntü belirgin bir hale getiriliyor. Yapının tasarımında güncel teknolojiyi kullanma çabasıyla birlikte geleneksel yöntemleri teknolojiye entegre etme amacının olduğu görülüyor. Mimar bu durumu Mimarlık dergisinde şu şekilde anlatıyor:
“Çağdaş bir malzemenin (Alüminyum'un doğramalarda) kullanılışında modern teknolojinin gelişmiş olmak, kesinlik gibi değerlerinden faydalanılırken, bu değerlerin tek taraflı ele alınmasını önlemek üzere birleştirici ve ayırıcı kafes v.b. gibi geleneksel mimarî unsurlar kullanılmıştır. Modern malzemenin kesinlik ifadesinin meşe gibi değerli ahşap malzeme ile değerlenmesi öngörülmüştür.”1
Anıtsal bir kütle oluşturmak için duvarlar öne çıkarılıyor ve duvarların masif etkisini bozmayacak şekilde basık bir çatı yapılıyor. Dışarıdan yapının içine dair fikir edinmek zorken yapının içinde bu katı tavır yerini ışık bacalarından süzülen ışığın oluşturduğu sonsuzluk hissine bırakıyor. Böylece ana cepheden alınamayan ışık sorunu da çözülmüş oluyor. Anıtsal nitelikteki giriş saçağını geçip yapının içine girildiğinde bir avlu ile karşılaşılıyor ve bu karşılaşma günün farklı saatlerinde kullanıcılar için farklı ışık oyunları sunuyor. Ayrıca bu alandaki ahşap kafesler ile avluya bakan bazı mekanların mahremiyeti de sağlanıyor.
Merkez binanın içindeki avlu haricinde, birbirine paralel olarak kurgulanan matbaa ve merkez binanın arasında kalan alanda bir avlu tanımlanıyor. Araştırmacıların geleneksel mimarideki hayat kavramının mekansallaştığını düşündükleri bu avluda, kullanıcıların çalışmalarını yaparken ara verebilecekleri kamusal bir alan kurgulanıyor. Kamusal alanda iki havuz ve oturma birimleri yer alıyor.
Türk Tarih Kurumu binası yapımı tamamlandıktan 13 yıl sonra1980 yılında, Ağa Han Vakfı tarafından düzenlenen Ağa Han Ödülü’ne aday oluyor ve 200 projenin başvurusu arasından ödüle layık görülen 15 proje arasına giriyor. Jürinin Tarihsel İçerikle Uyum Araştırması başlığı altında değerlendirdiği bina şöyle bir yazıyla anlatılıyor:
“Ödül, çağdaş yapı teknolojisini geleneksel fikir ve ilkelerle birleştiren bir mimari anlatım biçimine giden yolda olumlu bir aşama oluşturduğu için verilmiştir. Merkezi avlu geleneksel Osmanlı yapılarının içe dönük karakterini yansıtırken, İslam mimarisinin bütünlük ilkesi de parçaların bütüne olan ilişkisini belirlemekte bir düzenleme aracı olarak kullanılmıştır. 1930’lardan bu yana Ankara’da yapılan binaların belirgin ortak özelliği olan Uluslararası üsluba bir tepki olan bu bina, geleneklerden neler öğrenilebileceğinin bir örneği ve daha geçerli bir mimari dile işaret eden bir öncüdür.”2
Yapı ödül alarak beğenileri toplasa da yıllar geçtikçe yapının karakterine uygun olmayan müdahaleler yapılıyor ve pek çok mimarın karşı çıkmasıyla birlikte Turgut Cansever’in kızı Emine Cansever Öğün’ün verdiği bilgiler doğrultusunda arşivdeki projeler taranarak yapının restorasyonunun yapılmasına karar veriliyor. Ayrıca yapı, 2014 yılında Ankara 2 nolu Kültür Varlıkları Koruma Bölge Kurulu tarafından tescilleniyor.
Proje | Türk Tarih Kurumu |
Proje Tipi | Kamu Yapısı |
Yeri | Sıhhiye, Ankara |
Mimarı | Turgut Cansever & Ertur Yener |
Proje başlangıç yılı | 1951 |
Proje bitiş yılı | 1967 |