Çocuk ve Kent: Saraybosna

5 Nisan 1992’den, 29 Şubat 1996’ya kadar süren Saraybosna kuşatması sırasında çocuklar sokaklarda oynamaya devam etmiştir. Kuşatma günlerinde Saraybosna’daki Cumhurbaşkanlığı Binası önünde buldukları şişe ve konserve kutularına su doldurup boşaltarak oyun oynayan iki çocuk.
5 Nisan 1992’den, 29 Şubat 1996’ya kadar süren Saraybosna kuşatması sırasında çocuklar sokaklarda oynamaya devam etmiştir. Kuşatma günlerinde Saraybosna’daki Cumhurbaşkanlığı Binası önünde buldukları şişe ve konserve kutularına su doldurup boşaltarak oyun oynayan iki çocuk.

Hem çocuklarla çalışan bir eğitmen hem de iki çocuk annesi olarak yaşamını son on üç yıldır Saraybosna’da sürdüren Mehtap Özer Isović, referans noktası olarak ‘hareket’ ve ‘oyun’u alıyor ve ‘kent ve çocuk’ konusunda Saraybosna’ya dair kapsamlı bir inceleme sunuyor. Kent ve çocuk bahsi çerçevesinde konut alanları, kent merkezleri, sosyal altyapı ve ulaşım ağları planlanırken hesaba katılması gereken önemli noktalara da değinen Isović’in Saraybosna izlenimleri Karşılaştırmalı Kentler serimizde sizlerle…

Kent büyüktür. Demografisi çeşitlilik gösterir. Fırsatları çoktur. Su, kanalizasyon, elektrik, iletişim gibi temel ihtiyaçlara taşra ve kırsal bölgelere göre daha kolay ulaşılabilir. Bu yüzden kentliye ticaret, kültür, eğlence, eğitim, sağlık, ulaşım gibi birçok alanda sayısız seçenek sunar kent. Bu durum kenti diğer yerleşim birimlerinden ayıran başlıca farktır. Kenti kent yapan da tam olarak budur. Çocuklar da bundan nasibini alır, almalıdır. Bir de işin öbür yüzüne bakalım. Kent büyüktür. Demografisi çeşitlilik gösterir. Tehlikeleri çoktur. Bunların başında hem yetişkinler hem de diğer çocuklardan gelebilecek fiziksel taciz ve saldırılar, motorlu taşıtların yaratacağı kazalar, ses ve gürültü kirliliği vb. gibi çok sayıda tehlike yer alır. Çocuklar bu tehlikelerden muhafaza edilir, edilmelidir.

Ancak, çocuk kime denir? Kaç yaşına kadar çocuk sayılır insan? Kaç yaşına gelince artık çocuk olmaktan çıkar insan? Psikolojik ve sosyo-ekonomik kriterlerin ülkeden ülkeye ve bir ülke içinde bölgeden bölgeye dahi değiştiği göz önünde bulundurulursa bu sorulara cevap vermenin güçlüğü de anlaşılacaktır. Ancak bir çocuğun yetişkin gözetiminden yavaş yavaş çıktığı ve bağımsız bir şekilde, diğer bir ifadeyle, kendi başına ‘hareket’ edebildiği ve ‘oyun’ oynayabildiği yaş, o çocuğun içine doğduğu toplum için artık çocukluktan da yavaş yavaş çıktığı yaş olarak kabul edilebilir. Bu adı konmayan dönemeçte, çocuk hala çocuk olmasına rağmen bir yetişkine ihtiyaç duymadan, bağımsızca yaşadığı kentten istifade edebilmektedir.

Referans noktası olarak ‘hareket’ ve ‘oyun’ alındığında yetişkin gözetiminden çıkmakta olan bu yaş çocuklarının, kent içinde kendi başlarına ne kadar kolay ve güvenli seyahat edebildikleri ya da sokak, cadde, park gibi açık alanlarda ne dereceye kadar güvenle oyun oynayabildikleri soruları kent ve çocuk bahsini şekillendirmeye kafi gelecektir. Çünkü tam bu noktada kent tasarımı bir turnusol kağıdı vazifesi görecek; kent ve çocuk bahsinin rengini değiştirecektir.

Kentlerin kendi başına dışarıda iş görebilen bu çocuklara ve onların ihtiyaçlarına verdiği tepkiler çok cılızdır. Çocuklar ile onların hareket ve oyun gereksinimleri, kentsel planlama ve tasarım süreçlerinde dikkate alınacaklar listesinde nadiren yer bulur kendilerine. Hatta o kadar kayıtsız kalır ki kent çocuklara onlar yokmuş gibi bile davranır çoğu zaman. Küçük kentlilere göre şekil almaz kent. Sanki çocuklar caddeleri karşıdan karşıya geçmez veya geçemez gibi ya da bir toplu taşıma araçları ile okula gitmez ya da gidemez gibi. Örnekler, bir çocuğun ev dışında gördüğü işlere göre sayısız çoğaltılabilir elbette. Bu durumları öngörerek o yaş insanının kent tecrübesini artıracak ve kolaylaştıracak çözümler üret(e)memektedir kent. Çocukların gelişim ve büyüme süreçlerine eşlik edecek bir planlama ve tasarım gerçekleşmez çoğu zaman. ‘Bu kent senin de kentin’ mesajı verilmez çocuğa.

Bu kayıtsızlığın altında yatan birçok neden olmakla beraber başlıca etmen, çocukların kent hayatını tecrübe ederken çoğu defa yetişkinlerin gözetiminde olmalarıdır. En azından varsayım budur. Çocuk dışardaysa muhakkak bir yetişkinin gözetimindedir ve onunla birlikte hareket ediyordur. Bu varsayım da beraberinde belli bir yaştan sonra kendi başına dışarıda iş görmek isteyen ya da zorunda olan çocukların ihtiyaçlarını yok saymak anlamına gelmektedir. Kent içinde bağımsız hareket edebilme hali de çocuğun sosyo-ekonomik durumuna, karakter özelliklerine, buna ne kadar istekli oluşuna, fiziksel ve zihinsel bir engeli olup olmamasına bağlı olarak farklılık gösterecektir. Hatta kız çocukları özelinde aile ya da toplum baskısı nedeniyle bu bağımsız hareket edebilme hali, kimi ülkelerde hepten kısıtlanabilmektedir. Genelleme yapılamayacak kadar çok faktörün rol oynadığı bir konudur bu. Ne var ki, bir şekilde sokakta, dışarda olan çocuğun ihtiyaçları göz ardı edilemez. Çünkü sokakta bir yetişkinden ayrı düşünülemeyen çocuk varsayımı, bir noktadan sonra geçerli değildir artık. Çocuk dışardadır da.

Kent, Çocuk ve Seyahat

Bireysel farklılıklar bir kenara bırakıldığında Bosna-Hersek’te çocukların ebeveynleri ya da onlara bakan diğer kişiler tarafından bağımsız hareket etmeye ve iş görmeye teşvik edildiği, desteklendiği ve özendirildiği söylenebilir. Bu bahis, kendi başına dışarıda oyun oynama ve seyahat etme noktalarından gözlemlendiğinde ilk dikkati çeken şey; çocukların erken yaşlardan itibaren kendi başlarına hareket/seyahat edebildikleridir. 7 yaş ve üstü çocukların artık ebeveynsiz sokağa çıkmasına müsaade edilir. Hatta bunun yazılı olmayan genel geçer kuralı, ilkokul 2. ve 3. sınıfta artık kendi başına okula gidip gelebilmektir. Şunu hatırlatmak da fayda var; Saraybosna’da genellikle evinize en yakın okula gidersiniz. Bu nedenle okul bir çocuk için çoğunlukla yürüme mesafesindedir. Bu durum, kenti deneyimleme noktasında bir çocuğun ilk ısınma turlarını nispeten bildiği, tanıdığı bir çevrede atmasını sağlar.

Okul yolu denilen istikamet kişiye özeldir. Herkesin takip etmesi beklenen bir güzergah yoktur. Ancak belli sokak ve caddeler, patikalar, kavşaklar, yaya geçitleri zaman içinde daha çok kullanılır hale gelmiştir. Okul giriş ve çıkış saatlerinde bu güzergahların onlarca çocuk tarafından kimi zaman tek başına kimi zaman ikili üçlü gruplar halinde kullanıldığı görülür. Bunun en güzel örneklerinden biri 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, öğretmenlere çiçek hediye etme geleneği etrafında şekillenir. O gün geldiğinde tüm seyyar çiçek satıcıları başka onca noktada satış yapabilecekken okul çocuklarının geçeceği o güzergah boyunca konumlanır ve satış yapar.

Ancak, bu kadar bariz bir şekilde kendini belli eden bir hat, orayı en sık kullanan kent sakinleri yani çocuklar için bir türlü yeniden tasarlanmıyor ne yazık ki. Motorlu taşıtlardan gelebilecek tehlikelerden yalıtılmış bir koridor oluşturulmuyor. Bedensel engelli çocukların okula erişimlerini kolaylaştıracak araç ve düzenekler sağlanmıyor bu hat üzerinde. Hava karardıktan sonra çocukların yaşayabilecekleri korkuları en aza indirmek için ışıklandırma, azami seviyeye çıkarılmıyor. Çocukların cadde ve kavşak kullanımında gönüllü olarak yardım edecek yetişkinler tanzim edilmiyor. Ya da o güzergahtaki yerler orayı en çok kullanan kent sakinleri olan çocukların iç motivasyonlarını artıracak ağaç ve bitkilerle ya da sokak sanatı örnekleri ile donatılmıyor.

Bosna-Hersek’te taşımalı eğitim, tüm ülkede sayısı onu geçmeyen özel okullar dışında yapılmamaktadır. Bu nedenle, çocuklar ortaokul döneminde gerekiyorsa toplu taşıma araçlarını kullanmamaktadırlar. Örneğin, Saraybosna kent merkezinin adı konmamış bir tane servis aracı vardır: tramvay. Sabah ve öğleden sonra okul giriş çıkış saatlerinde şehrin iki ucu arasında gidip gelen tramvay vagonları, bir nevi enerji bombası düşmüşçesine hareketlenir, kalabalıklaşır ve şenlenir. Bu da beraberinde o çocukların ihtiyaçlarına binaen şekillenecek bir planlama ve tasarım sürecine duyulan ihtiyacı ortaya çıkarmaktadır. Okullardan toplu taşıma araçlarına ulaşmak için ve o araçları kullandıktan sonra eve dönmek için kat etmek zorunda olunan yerlerin acilen yeniden tasarlanması gerekmektedir. Üstelik bizzat toplu taşıma araçlarının beklenildiği durakların görsel ve işlevsel olarak yeniden tasarlanması elzemdir. Sadece o duraklara has ücretsiz internet erişiminden, yine ücretsiz cep telefonu dolum merkezlerinin yerleştirilmesine dek; hem çocukların toplu taşıma araçlarını beklerken geçen süreyi daha etkin kullanmalarını hem de çocuklar ile ebeveynleri arasındaki iletişimi sürekli hale getirip sağlamlaştıracak adımlar planlanabilir. Benzer şekilde, çocukların güvenliği esas alınmalı ve ışıklandırma kesintisiz sağlanmalıdır. Ayrıca çocukların okul giriş ve çıkış saatlerinde, onların ihtiyaç ve isteklerine en çok cevap verecek şekilde tasarlanmış özel otobüs ve tren vagonlarının hizmete sokulması büyük kolaylıklar sağlayacaktır.

Elbette bu yaş çocuklarının kent içindeki hareketi sadece okula gidip gelmekten ibaret değildir. Çeşitli sanatsal ve kültürel kurslar ile etkinlikler ya da spor aktiviteleri, çocukların sıklıkla tercih ettikleri yerlerdir. Okul yolu için geçerli olan yakınlık faktörü, bu aşamada etkisini yitirmektedir çünkü bu yeni istikametler her zaman yürüme mesafesinde bulunmamaktadır ve bu da beraberinde mutlaka kullanılması gereken toplu taşıma araçlarını gerektirmektedir. Bu noktada da yukarıda bahsi geçen benzer planlama ve tasarım süreçlerinin eksikliği hissedilmektedir. En yakın tiyatro, sinema ya da spor kompleksine ulaşabilmek için kat edilmesi gereken tüm yollar ve kullanılması gereken tüm toplu taşıma araçları ile bu deneyimlerin tümü holistik bir bakış açısıyla ele alınmalıdır.

Kent, Çocuk ve Oyun

Bir çocuğun kentle ilk temas noktası sokaktır. Kent, kendini sokak olarak sunar bir çocuğa. Sokak, kimi zaman bizzat kendisi oyun olur; kimi zaman oyunu üretir ve kimi zaman bu oyunlara ev sahipliği yapar. Çünkü özel hazırlanmış bir mekandan ziyade var olan ile kucak açar kent sokakları çocuklara. Çocuk bu daveti çoğu zaman kabul eder ve mukabele eder.

Dışarıda oyun çocuk için bir ihtiyaçtır. Sokakta oyun oynayan çocuk bedenen ve zihnen gelişir, serpilir; sosyal ilişkilerini düzenler ve güçlendirir; karşısına çıkan sorunlara yaratıcı çözümler üretir ve hayatta karşısına çıkacak birçok zorluğun provasını yapıp baş etme yöntemleri geliştirir. Tüm bunların gerçekleşebilmesi için sokakta oyunun olmazsa olmazı açık ve güvenli mekandır. Bu iki şart sağlandığı sürece, çocuk dışarıda oyun oynar ve oyun kentte yerini bulur.

Ancak kent bu şartları her zaman sağlayamaz çocuk için. Ya yeterli büyüklükte açık alan planlanmaz sokak, mahalle veya semt ölçeğinde; ya da çocukların güvenle ve güvende oyun oynayabileceği şekilde tasarlanmaz planlanmış bu alanlar. Ya çocuklar koşmak için bile boş bir alan bulamaz yaşadığı mahallede (ki mahalle çocuk için sokaktan çok daha büyüktür ve onun sokağını da kapsar) ya da olur da boş bir alan var ise buralar başka çocuk ve yetişkinlerden veya motorlu taşıtlardan gelebilecek tehlikelere karşı korunaksız bırakır çocuğu. Dolayısıyla, bu iki şartın sağlanmasına, kentsel yapılanma süreçlerinde öncelik verilmelidir. Gerisi kendiliğinden gelecek ve kent mimarisi de, kent ve çocuk bağlamında dönüşecek ve şekil alacaktır.

Alipašćno Polje semti daha yapım aşamasındayken (1974-79) yeni kurulan çocuk parklarında oynayan çocuklar.
Alipašćno Polje semti daha yapım aşamasındayken (1974-79) yeni kurulan çocuk parklarında oynayan çocuklar.

Kent ve çocuk bahsinde ‘oyun’ alt bahsine en güzel örneklerden biri Saraybosna Novi Grad Belediyesi sınırları içinde yer alan Alipašino Polje (Alipaşino Polye) semtidir. Bu semt, çocukların oyun ihtiyacına ve oyunun sağlayacağı bedensel, zihinsel ve sosyal gelişim ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde planlanmış ve inşa edilmiştir. 1964 yılında kabul edilen Saraybosna kalkınma planına göre; 1974-79 yılları arasında inşaatı tamamlanmış bu semt A, B ve C kısımlarından oluşmaktadır. Tahmini 60.000 kentlinin konut ihtiyacına cevap veren bu semt, bugün Saraybosna’nın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biridir. Alipašino Polje’deki binalar en az 4 ve en çok 18 katlı apartmanlardan oluşmaktadır. Site kavramı olmayan bu kentin, bu semtinde birkaç apartman ortak bir yeşil alanı çevreleyecek şekilde ve binaların girişleri de yine bu yeşil alana açılacak şekilde tasarlanıp inşa edildiğinde; binaların ortasında kalan bu yeşil alanlar, o binalarda yaşayan çocuklar için güvenli bir oyun alanına dönüşüvermiştir. Böylece bu alanların bir park ya da oyun alanı gibi tasarlanmasına gerek kalmamıştır. Ufak bir tasarım kıvraklığıyla açık ve güvenli olma şartlarını da yerine getiren bu alanlar, semt çocuklarının oyun oynayabilmek için kentten beklentisini karşılamaktadır.

Kent ve çocuk bahsinde değişmeyen tek unsur çocuk parklarıdır. Kentsel planlama ve tasarımdan sorumlu olanlar, olur da çocuk kentlileri dikkate aldılarsa ilk ve tek akla gelen çözümleri çocuk parkları olmaktadır. Çocuğun dışarıdaki oyun oynama ihtiyacını, doğası gereği çoğu zaman karşılamaktan uzaktır bu eğreti parklar. Sokaktan ve doğadan tamamen kopuk işlev gören plastik çocuk parkları, bir nevi plastik cerrahi müdahaledir kent ve çocuk ilişkisine. Çocuklar için bu alanlar, kentin kültür ve iklim kodlarına göre çeşitlense de park oyuncakları yeterince zorlayıcı ve doğal değildir. Sokak oyunu ve çocuk alanında biraz daha derinlemesine araştırma yapıldığında görülecektir ki; sokakta oyunu bilerek çevrelenmiş ve kentin diğer kısımlarından ayrılmış olan çocuk parklarında bazı özellikler bulunmaktadır:

eve yakınlık (ebeveynlerin diledikleri zaman çocukları görebilecekleri mesafe referans alınabilir),

özellikle çevrelenmiş olmaması,

trafikten (nispeten) izole ya da korunaklı olması,

• (yağmur kar gibi iklimsel olaylara karşı koruma sağlayacak) hem açık hem kapalı kısımlar/alanlar içermesi,

• (sokak oyunlarında işlev görecek) hareketli ve hareketsiz unsurlar içermesi,

hem doğal hem yapay unsurlar ve malzemeler içermesi,

bedensel ve zihinsel gelişim açısından yeterince ilgi çekici ve zorlayıcı bir mekan olması,

• bisiklet, paten, kaykay gibi araçları kullanabilecek ya da top oyunları oynayabilecek kadar genişlik sunabilmesi,

• hem görsel hem de fiziksel olarak kolay erişilebilmesi ve

• oyun oynamak için yeterli sayıda çocuğun orada bulunması.

Bu şartları neredeyse hiçbir çocuk parkı kolay kolay sağlayamamaktadır. Giderek kalabalıklaşan kentte artan konut sayısı, açık alanları yutmakta ve kalan açık alanlar da motorlu taşıt trafiğine açılmaktadır. Bu, sokakta oyuna yer bırakmamaktadır.

Ne var ki, sayıları çok az da olsa çocuk parklarının güzel istisnaları bulunmaktadır. Yerel yönetimlerin, çocuk ve onların oyun ihtiyaçlarını dikkate alarak planlama süreçlerini başlattıklarında çok başarılı sonuçlar aldığı da görülmektedir. Bunun en yeni örneği Saraybosna’nın Novi Grad Belediyesi sınırları içinde yer alan ve Miljacka Nehri boyunca uzanan Safet Zajko (Safet Zayko) Parkı’dır. 11 hektarlık trafiğe kapalı bir alanda kurulu olan ve 577 ağaca ev sahipliği yapan bu park, yukarıda bahsedilen şartların neredeyse hepsini bir rekreasyon alanı olarak bünyesinde barındırmaktadır.

Elbette sokak oyunu kategorisine tamamen sokulamasa da, çocukların oyun ihtiyaçlarının tamamen dikkate alınarak ve iyi yorumlanarak inşa edildiği söylenebilir. Bu parkın diğer bir özelliği ise yakın zamana kadar atıl durumdaki bir askeri kışla oluşudur. Yerel yönetimlerin insiyatifi ile başarılı bir kentsel dönüşüm projesi olarak parlayan bu park ulaşılabilirlik, erişilebilirlik, güvenlik, görünürlük, sağlık ve konfor ve de bağımsız hareket imkanı ile çevre semtlerde yaşayan ailelerin uğrak yeri haline gelmiştir.

Safet Zajko Parkı, ulaşılabilirlik, erişilebilirlik, güvenlik, görünürlük, sağlık ve konfor ve de bağımsız hareket imkanı ile çevre semtlerde yaşayan ailelerin uğrak yeri haline gelmiştir.
Safet Zajko Parkı, ulaşılabilirlik, erişilebilirlik, güvenlik, görünürlük, sağlık ve konfor ve de bağımsız hareket imkanı ile çevre semtlerde yaşayan ailelerin uğrak yeri haline gelmiştir.

Kent ve çocuk bahsi çerçevesinde konut alanları, kent merkezleri, sosyal altyapı ve ulaşım ağları planlanırken hesaba katılması gereken bazı noktalar şunlar olabilir:

Çocukların ihtiyaç ve kentten beklentilerini farklı kanallarla yerel yönetimlere bildirmesi sağlanabilir. Bu sistematik olarak yapılacak anketler, mülakatlar ya da toplantılar yoluyla sağlanabilir. Ayrıca okul öncesi ve ilkokul çağındaki çocukların okul dönemi içinde belli aralıklarla en küçük birimden başlamak üzere sokak, cadde, mahalle, semt, ilçe ve kentlerini yeniden hayal etmeleri ve bunu sınıf olarak sunmaları istenebilir. Elde edilecek sonuçlar öğretmen, okul ve yerel yönetimler arasında kurulacak bir ağ içinde sürekli yenilenebilir. Diğer bir ifade ile, fiziki çevrenin planlama ve şekillendirme süreçlerine çocuklar yerel yönetimler tarafından katılmalıdır. Onların ihtiyaç ve dilekleri bu süreçlerde temel kriterlerden biri olarak hesaba katılabilir.

Ev dışında geçirilecek vakitte çocukların dışarıda oyun da oynadığı esasına dayanarak çocuklar için yeterince güvenli ve yeterince ilgi çekici oyun alanları oluşturulabilir. Bu noktada artan yapılaşma ile azalan açık ve/veya yeşil alanların taraması yapılabilir ve ihtiyaca binaen kaybolan bu alanlar tekrar hayata döndürülebilir.

En yakın kent merkezinde çocukların en temel ihtiyaçlarını karşılayacak kurum ve yapıların var olup olmadığı taranabilir. Örneğin tiyatro, sinema, kütüphane, müze, kültür merkezi, halk eğitim merkezi, psikolojik danışmanlık merkezi, farklı sporlar için alanlar vs. mevcut mudur? Bunların kullanım ücreti her sosyo-ekonomik sınıftan gelen çocuğun erişebileceği kadar ucuz mudur? Aksi takdirde kentin teoride sağladığı farz edilen olanakları pratikte var olmayacaktır.

En yakın kent merkezine güvenli bir toplu taşıma sistemi kurulmuş mudur? Bu sistem aksamadan her gün düzenli olarak işlemekte midir? Bu ulaşım ağını kullanmak isteyen çocukların ücretsiz ulaşım hakkı saklı mıdır? Bisiklet yolları, yürüyüş yolları vs. gibi alternatif ulaşım yolları için alt yapı sağlanmış mıdır? Bu sorulara farklı ölçeklerde cevap aranabilir.

Yaya olan çocukların motorlu taşıt hareketinin olduğu alanlarda güvenli bir şekilde hareket edebilmesi için alt geçit, üst geçit, yaya geçidi, trafik ışıkları vb. gibi gerekli geçiş alanları oluşturulmuş mudur? Bu sorulara farklı ölçeklerde cevap aranabilir.

Sokak isim tabelaları, trafik işaret levhaları veya kültür ve spor merkezlerine yönlendirme yazıları bir çocuğun rahatça anlayabileceği okunurluk ve görünürlükte midir? Görsel ipuçları ile desteklenmektedir mi sokak işaret ve yazıları?

Kent merkezinde ya da kentin muhtelif yerlerinde mevcut mekan ve hizmetlerden çocuklar sistematik olarak haberdar edilmelidir. Edinburgh kenti için yayımlanmış olan Çocuk Dostu Kent Rehberi buna güzel bir örnek olarak gösterilebilir. Bu rehberde, kent sınırları içinde çocukların kullanıp istifade edebileceği her mekan ve hizmet listelendiği gibi bunların çocuk ziyaretçilere karşı tavır ve tutumları, ulaşılabilirlikleri, ne kadar eğlenceli oldukları ve hitap ettikleri yaş grupları da yer almakta ve ona göre derecelendirilmektedir.