Gelenekselden ilham alan lüks konut: Lantern House

Related Companies 2015 yılında Heatherwick Studio’ya Manhattan, High Line’da yeni bir lüks konut projesi tasarlama görevi veriyor. Stüdyo, High Line boyunca uzanan dev cam cephelere sahip blok yapılara uymak yerine bölgenin geçmişine yönelerek yeni bir konut türü oluşturmayı planlıyor. Heatherwick Studio, mevcut tarihi yapılardan aldığı ilhamla bölgede öne çıkan kalıcı bir tasarıma imza atmayı hedefliyor.

Stüdyo hedefine ulaşmak için bölgedeki geç Viktorya ve Edward dönemi yapılarının birçoğunda tipik olarak bulunan mütevazi cumbalardan yola çıkıyor. Cumbalardan hareketle hacimli cam strüktür motifi geliştiriliyor. Motif, çift yüksekliğe sahip betonarme strüktür elemanları arasına uygulanıyor. Binaların köşe noktalarında kolon yer almıyor ve devasa hacimli camlar yerleştiriliyor.

“Lantern” fener anlamına geliyor ve Lantern House’ta yer alan pencerelerin tasarımı, Heatherwick Studio’nun Cape Town'da eski bir tahıl silosunda tasarladığı Zeitz MOCAA’nın fener benzeri pencerelerine gönderme yapıyor.

Manhattan’ın Chelsea bölgesi zengin endüstriyel mirası ile öne çıkıyor. Heatherwick Studio, bölgenin sanayi ve denizcilik depolarından yola çıkarak fener benzeri cumbalı pencerelere endüstriyel metal detaylar ve gri tuğla cephelerle eşleştiriyor. Yapıların uzun yıllardır oradaymış gibi algılanması sağlamak için eski görünümlü tuğla yelpazesi tasarlanıyor. Yuvarlak köşe tuğlası ve sahici tuğla yüzeyleri gibi gerçekçi detaylar oluşturuluyor. Chelsea bölgesinde sıklıkla görülen günlük malzeme seçimi sayesinde yığma şekilde inşa edilmiş gibi görünen yapılar elde ediliyor.

Lantern House’u oluşturan biri 21 katlı diğeri 10 katlı iki kulenin arasından High Line geçiyor.Bu durumu avantaja çevirmek için High Line’ın altından geçen ve iki kuleyi birbirine bağlayan ortak giriş tasarlanıyor. Lobinin çatısı High Line’ın altına doğru uzuyor ve genişliyor. Demiryolunun devasa çelik sütunları çatıyı delerek lobinin ortasında konumlanıyor.

Lobinin arka kısmında projedeki peyzaj işlerini üstlenen Hollander Design tarafından tasarlanan gizli bahçe sayesinde High Line’ın altında kalan kör alan canlandırılıyor. Bahçe, kentsel peyzaj tasarımına canlandırıcı bir yorum getiriyor. Bitkilendirme ve minik toprak tepeleri ile doğal bir görünüm oluşturuluyor. Bitkilendirme için Kuzeydoğu Amerika’nın yerel bitkileri ile bahçe High Line altında kaldığı için gölgede yetişen özel bitkiler tercih ediliyor.

Binaların sokak kotlarında, New York’un genelinde gözüken devasa cam cephelerden kaçınılarak daha alçak cepheler tasarlanıyor. Genel karaktere uyan cumbalı cam cepheler caddeye doğru uzanarak kiracılıklara insan ölçekli dükkanlar sağlıyor.

Lantern House’ta iç mekan tasarımları March & White Design ile yapılıyor. İç mekanların tıpkı yapının cephesi gibi benzersiz özelliklere sahip olmasına önem veriliyor. Kuleler, yatak odası sayısı 1 ile 4 arasında değişen 181 apartman dairesine ev sahipliği yapıyor. Dairelerin alanları ise 74 m² ile 254 m² arasında değişiyor. Lüks dairelerin yanında cam lobi, şömineli özel kütüphane, oyun odası, etkinlik süiti, ortak çalışma salonu ve revaklı dışa açık galeri gibi çeşitli ortak alanlar tasarlanıyor.

İki katlı sağlık ve yaşam merkezinde yüksek tavanlı 22 metrelik havuz bulunuyor. Havuz alanında ayrıca özel oturma alanlarına sahip traverten nişler, spa küveti, şezlonglar, soğuk dalma havuzu yer alıyor. Tüm bunlara kardiyo makineleri, serbest ağırlıklar ve yoga odası bulunan spor merkezi ekleniyor.

Açık mekanlar arasında şehrin panoramik manzarasını sunan güneşlenme terası ve açık hava oyun terası yer alıyor. Teraslar peyzaj, şezlonglar, ateş çukuru, yemek masası ve barbekü alanı ile destekleniyor.