Gelenekselleşme ile çağdaşlık arasında: Camiler

Mescid-Umevi- Suriye
Mescid-Umevi- Suriye

İbadethaneler, insanların kalplerinde hep önemli bir yere sahip olmuştur. Bunun için; dünyanın varoluşundan bu yana her millet, söz konusu binaların yapımına özen göstermiştir. Örnek olarak camilere baktığımız zaman, ilk inşa etme sürecinde sade ve soyut bir temel aldığını, Osmanlı döneminde ise tasarımının doruk noktaya geldiğini görmemiz mümkündür. Daha sonra ise, yenilik yapma yoluna gidilmemekle birlikte mevcut tasarımlarda durgunluk hakim olmaktadır.

Bundan hareketle; içerikte bu durumun nedenleri araştırılıp, cami yapımındaki tarihsel süreçlerin gelişimi analiz edilecek. Ardından; camilerde geleneksel tarz ile çağdaş tarz mukayese yoluyla incelenecektir.

Mescid-Umevi- Suriye
Mescid-Umevi- Suriye

İbadethaneler -gerek İslamiyet öncesi gerek sonrası- diğer yapılardan farklı olarak, yapımında değişik tarz ve unsurlar eklenerek inşa edilmiştir. Ölçek olarak büyük ve içine girildiğinde heybetini hissettiğimiz bu yapıların amacı aslında; ibadet için gelenin içine korku vermekti.

Öte yandan, İslamiyet'te ibadethanelerin (camiler) mimarisi, gösterişe kaçmaksızın sade ve süsleme

unsurlarından yoksun görünmektedir.

Bunun en bariz örneği, Medine'de bulunan ve İslam'da ilk inşa edilen "Mescid-i Nebevî" dir. Bu da Tanrı ile kul arasında hiç bir aracı olmadan doğrudan iletişim sağlayan İslam’ın özü ve ruhunu açıkça göstermektedir.

Peygamber zamanında Mescidi Nebevi
Peygamber zamanında Mescidi Nebevi

Duvarları kerpiçten, kolonları palmiye gövdesinden ve çatısı palmiye yaprağından yapılan İslamda ilk cami olan "Mescid-i Nebevî" –yukarıda ifade edildiği gibi- Medine'nin çevresinde bulunan malzemeler kullanarak binaya sade ve yalın yapı özelliğini kazandırmıştı. Başlarda yeri aydınlatmak için çok ilkel yöntemler kullanılmış, mesela bazı maddelerin birbiriyle yakılmasından kaynaklanan ateş ışıltısından yararlanılmıştır.

Daha sonra, Hz. Peygamberin bazı sahabeleri bunun yerine kandil kullanımı önerince, peygamber uygun görmüş ve uygulamaya geçirmiştir. Bu demektir ki; İslam peygamberi, binaya değer katacak veya önceden var olan bir fonksiyonun kullanımını kolaylaştıracak her yeni mimari bir unsurun olmasını teşvik edip

değerlendiriyordu. Daha sonra üzerinde duracağımız bu noktayı şimdilik aklımızda tutalım.

"Allah’ın, içinde İsmi’nin yükseltilmesine ve zikredilmesine izin verdiği evlerin içinde (Allah’ın nuru) vardır. Orada O’nu, sabah akşam tesbih ederler." (Nûr suresi : 36)

Camilerin asıl amacı: Müslüman'lara Allah'ın evinde huşu ile saygı içinde niyazda bulunabilecekleri mimari bir alan sağlamaktır. Ayrıca, İslam’ın ilk döneminde sadece ibadet yeri değil, ama aynı zamanda Müslüman’ların dini öğrenip pratiğie dökebilecekleri bir okul mahiyetindedir. Peygamberin insanlar arasında yargıya vardığı, yeni kanunların çıktığı, insanların bir araya gelip birbirleriyle tanışık olduğu sosyal değeri olan bir mekandır. Burası, Müslüman’lar arasındaki sosyal ve tabaka farklılığının yok olup yüce Allah karşısında bir olarak yan yana durdukları mekandır.

İlk caminin, Medine-i müneverre'nin mekezinde kurulmuş olmasıyla, yeni İslam şehrinin merkezini oluşturarak insanların hayatındaki bu yeni akışıyla etrafa barış, güvenlik ve huzur sıçramıştır.

Kubbe
Kubbe

Kubbe ve minare yapımı:

Işık ve havalandırma gibi amaçların olması koşuluyla, camilerde kubbe yapımında sakınca yoktur. Minarelerin de müezzinin sesini olabildiğince uzak mesafelere kadar taşıması, veya uzaktan görününce, 'burada cami var' farkına vardırması gibi ibadet yeri arayanlara vesile olması hedeflenerek yapılabilmektedir. Ama şunu da unutmayalım ki, bunlar hiç gösterişe kaçmadan, hedefe odaklı olarak uygulanmalıdır. Minarelerin de, süs ve detaylara yer vermeden uzun, sade ve düz şekilde inşa edilmesi yeterlidir ki cami inşası onlar olmadan da tamamlanabilir, hatta sakıncası yok bile. Bir yandan da kimi insanlar, sünnete karşı ve para kaybından başka bir şey olmadığı iddiasıyla minarelerin yapımına itiraz edip duruyorlar. Bir başka grup ise minarelerin artık İslami bir sembol olduğunu, yapının ayırt edilmesini sağlayan bir faktör olduğunu savunuyorlar.

Yukarıda anlattığımız gibi bahsi geçen "Mescid-i Nebevî"

nin çatı inşaatında palmiye ağacının yaprakları kullanılmıştır. Daha sonra, Hz. peygamberin en büyük ve önemli sahabelerinden biri olan Ömer bin Hattab (Radiyallahu Anh) şöyle dedi: “mescidi genişletirken ustaya: ‘İnsanları yağmurdan koru! Sakın sarılı kırmızılı boyayıp insanları fitneye düşürme!’ buyurdu.”

Hz. Peygamber de bir hadisinde: "Bana süslü gösterişli camiler yapmam emredilmedi," diye buyurmuştur.

Ulu Camii içi
Ulu Camii içi

Cami mimarisinin gelişimi:

İlk caminin yapımına başlandığı anda gerek kareli yapısı bakımından, gerek inşaatında kullanılan malzemeler bakımından da; mimarisi bulunduğu çevreden esinlenmiş durumdadır. Oysa; tarzda çeşitlilik ve farklılıklara rağmen, camilerin temel mimari özellikleri aynıdır. Aslında, İslamiyet'in ulaştığı farklı bağlamlar ve çeşitli çevrelere mensup toplulukların ürünüdür. Bu da; İslam mimarisinin içinde barındırdığı ve çevresinden esinlenerek yansıttığı farklı tarzdaki binalarda görülmektedir. Asya, Afrika, Çin, Hindistan ve Osmanlı tarzı bunların birkaçıdır. Başlarda, farklı şehirdeki Müslüman’ları bir araya getirmek amacıyla büyük bir cami yapılırdı. Daha sonra, İslam'ın yayılıp geniş coğrafyalara ulaşmasıyla, aynı şehrin farklı bölgelerinde çok caminin yapılmasına ihtiyaç duyuldu. Ama aynı zamanda, şehir halkının toplanması için Cuma namazları en büyük camide kılınırdı. Arapçada 'cami' kelimesinin (cemetmek/ toplamak) anlamına geldiği için de ona cami denmektedir. Ziyaretçilerinin sayısı artıkça, ibadet yerinin gerektirdiklerini karşılamak üzere yavaş yavaş eklenmeler yapılırdı. Söz konusu caminin kısımlarını (elemanlarını) kısaca şöyle anlatabiliriz:

Minber:

Camide basamakla çıkılan bir kürsü olup imamın, üzerinden cemaate hutbe okuduğu (merdivenli) yapıdır.

Mihrap:

Müslüman’ların namaz kılması gereken Mekke'nin yönünü gösteren duvarda oyuk biçimli bir yapıdır. Mekke'ye doğru yönelim kıbleyi gösterir, bu sayede duvarda yapılan oyuk biçimli mihrabın olduğu yere 'kıble duvarı' denmektedir. İlk camide görünür olmasa da, daha sonra eklenmiştir.

Kubbe:

Hz. Muhammed'in vefatından 60 yıl sonra, kubbe ilk olarak, Kudüs'teki 'Kubbet-üs Sahra' İslam'da ilk kubbeli cami olmak üzere burada kurulmuştur (691). Kutsal bilinen kayanın, şehirde o zamanki kubbelerle uyumlu olarak koruyup ölümsüzleşmesi maksadıyla onu da bir kubbe yaptılar diye söyleniyor. Ardından Müslüman mimarlar da konik, tonozlu, yarımküre vb. farklı geometrik şekilleri ile cazip gelen kubbeler yaparak yaratıcı olmayı çalışmışlardır. Kubbe inşasındaki yaratıcılığın, Fatimiler ve Memlûklar dönemlerinde doruk noktasına geldiğini söylememiz mümkündür. Ancak, Osmanlı'da kubbe sistemi çok özgün ve niteliklidir. Bahsi geçen tarzda, büyük bir kubbe ile çok sayıda küçük kubbe birlikte bulunmaktadır.

Sahn (avlu):

Cemaatleri içinde sığdırabilmesi için cami mimarisinin temel gereksinimlerinden biri olup tüm şehrin nüfusunu alacak bir kapasiteye sahip bir alandır.

Minare:

Camide en bariz ve görünürde olan kısım ise minaredir. O, üzerinden ezan okunan camiye bitişik ya da eklenmiş bulunan bir yapıdır. Samarra'nın meşhur spiral biçimli minaresinden tut, ta Osmanlı döneminde kalem şeklindeki minarelere kadar, minarelerin çeşit çeşit formları vardır. Minarenin önemi sadece yaptığı görevle sınırlı değil, o İslam'ın varlığını hatırlatan çok güçlü görsel bir semboldür. Minareler ilk olarak Umeviler döneminde yapılıp sonra İslam'ın farklı dönemlerindeki süren hükümranlığı sırasında -mimarların katkısıyla- minarelerin yapımında görünüm ve süslenme ile ilgili ciddi gelişmeler kaydedilmiştir.

Çağdaş camiler
Çağdaş camiler

Çağdaş cami mimarisi:

Farklı mimari geleneklerden başlayan hem yeni hem de yaygın hale gelen ve bilinen tarzıyla tüm mimari gereksinimleri karşılamak üzere "İslami" denecek tarzı icat etmeye çalışan Çağdaş cami mimarisi, adeta çeşit çeşit tarz karışımının bir ürünüdür.

Caminin dış görünüşünü belirleyecek dini bir kılavuz yoktur. Texas merkezli "the Prairie View A&M Üniversitesi, Mimarlık okulu, mimarlık ve toplum bölümünde Doç. Dr. Akel İsmail Kahera diyor ki: "Kuran'daki kutsal metinlerde bir caminin yapımı ile ilgili bilgi verilmemektedir." Kahera, caminin tasarlanmasına dair bir kitap yazmıştır. O da atölye programında yaptığı gibi, ülkede caminin tipolojisini kaydeden hocalardan biridir. " camilere gereği gibi hürmet gösterilip halk kitlesi de onlara kayıtsız şartsız geçiş yapabilmelidirler.

Tarihsel süreçlere bakıldığı zaman, cami yapımındaki estetik anlayışının bölgeden bölgeye büyük değişiklikler gösterdiği malumdur. Müslüman coğrafyası, İspanya ve Afrika'dan ta Asya'ya kadar uzamıştır. Bu da; farklı ve kendine özgü yedi mimari tarzın ortaya çıkışını sağlar.

İspanya ve Kuzey Afrika'daki açık avlu sistemli yapılardan, Güneydoğu Asya mimarisinde piramit biçimli taban anlayışına ve Türkiye'deki merkezi kocaman kubbe sistemli yapılara kadar farklı örnekleri mevcuttur.

Çağdaş tarzlı camilere bakarak, yeni inşa edilenleri üç gruba ayırabiliriz:

1- Eski öge/figürleri çağdaş bir tarzda işlemek. İstanbul'da Yeşilvadi Camii, Çamlıca Camii ve Şakirin Camii; Almanya'da Cologne Merkez Camii; Kopenhagen'de Ulu Camii; Kuveyt'te Avenues Camii, Hırvatıstan'da Rijeka Camii ve Priştina Merkez Camii’nin tasarımı (Oada+) bu tür işlenişin bir kaç örneğidir.

2- Eski malzeme ve işleyiş tarzı aynen kullanmak, ancak yapıya yeni malzemeler de dahil etmek.

3- Bütünüyle yeni tarz benimsemek.

Bu türe oldukça nadir rastlanır, ya da tasarlanmış ama uygulanmamış proje olarak karşımıza çıkar. Venturella ekibinin Priştina Merkez Camii projesi, Manama'da Doğu Park Camii, Furiborz Hatem'in Dubai Camii ve Manco Arch'in Halide Edip Camii projeleri, tasarlanıp da uygulanmayan örneklerdir. Uygulanan nadir bir örnek ise Sancaklar Camii'dir.

Çağdaş cami mimarisinin anlayışını gösteren eşsiz ve özgü bir örnek olup özellikle onu ziyaret etme fırsatını bulabildiğim için, hakkında daha çok detaylı bir şekilde konuşmak isterim...

Sancaklar Camii

Kaba malzemeler ve çağdaş anlayışlı bir tasarım kullanılarak, İslam'ın temel niteliğini çağdaş hayat biçimiyle bağlayan yetenekli bir mimarın işidir. Emre Arolat diyor ki: "Yapıda kubbe veya minare kullanmayarak alışılmışın dışına çıkmak istedik", "Görsel veya göze çarpacak unsurlardan kaçınmak ve temel anlamda namazın törensel özünü yakalamak istedik." Arolat, yapısında temel malzemelere öncelik verdi – tuğla, taş, beton gibi sert malzemelerin yanında; karanlık-ışık zıtlığı ve yapının bulunduğu topografya ile kurduğu ilişkiden de faydalandı. Neticede; sade ama sağlam ve dayanıklı yapısıyla, tefekkür ve ibadete elverişli bir ortam sağlandı. Arolatla birlikte, cami mimarisinde söz konusu çağdaş tarzın ortaya çıkışı, çok önemli bir yeniliğin doğuşunun altını çizip çağdaş Türk mimarisinin temelini atmış bulunmaktadır.

Sancaklar Camii
Sancaklar Camii