Hız ve Kent: New York / Hızla Yitirdiklerimiz

Farklı hız seviyelerine göre değişen algı düzeyi.
Farklı hız seviyelerine göre değişen algı düzeyi.

On yıldır New York’ta yaşayan Fatih Ergün, Dünyanın en hızlı şehirlerinden birisi olarak bilinen New York’u anlatıyor. Ergün, hızın farklı mekânların yanında, aynı ortamda da ne denli göreceli olduğunu ve hızın fiziksel çevre üzerindeki etkileriyle ilgili gözlemlerini dile getiriyor. Tüm bunları bambaşka bir perspektiften ele alan Ergün’ün New York izlenimleri, Karşılaştırmalı Kentler serimizde sizlerle…

New York: Hiç uyumayan şehir (The City that never sleeps)

New York denince akla ilk gelen şeylerden biri ‘hız’. Kent, gece gündüz sürekli akan araçlar, koşuşturan insanlar, yoğun kalabalıklar, dolup taşan trenler, borsada durmaksızın akan numaralarla zihinlere kazınmış. Peter Jablonowski’nin New York’un hızını anlatan "A Taste of New York"adlı time lapse görüntüleri bunun çok iyi bir örneği.

Bazı şeylerin hızlı olduğu noktasında herkesin ortak bir kabulü vardır. Hemen hemen herkes bir aracın hızlı olup olmadığı noktasında hemfikir olabilir. İhtiyacımız olan tek şey aracın saatte kaç kilometre hıza çıkabildiği bilgisidir.

Peki bir şehrin ne kadar hızlı olduğuna nasıl karar verilir? Bu konu üzerinde herkesin hemfikir olduğu bir parametre yok. Örneğin şehrin hızı; o şehre inen günlük uçak sayıları, saniye başına gerçekleşen finansal işlemler, günlük ziyaretçi sayısı, internetten sipariş edilen yemeğin ne kadar çabuk kapına geldiği, şehrin siluetinin ne sıklıkla değiştiği gibi bir çok değer ile ölçülebilir. Bir şehrin hızını anlamak için kullanılan parametrelerden bir diğeri de yaya hızı olabilir. Bir araştırmaya göre New York yaya hızında 10.35 sn ile dünyada 8. sırada yer alıyor. Tabi dünyanın her yerinde olduğu gibi New York’ta da yürüme hızı bir sabit değil. İnsanların kimi çok yavaş kimi çok hızlı yürüyebiliyor.

New York’un yerlileri sürekli koşuştururken turistleri çok daha yavaş hareket ediyor. Turistlerin aylak aylak etrafa bakıyor olmalarından ötürü, kaldırımlarda oluşan trafik sorununa birkaç New Yorker eğlenceli bir çözüm olarak, yerliler için ayrı turistler için ayrı yürüme şeritleri dahi tasarlamıştı. Aynı mekanlardaki bu karşılaşmalar yerliler ve turistler arasında, bir hız farkının açığa çıkmasına sebebiyet veriyor. Çünkü hız nisbi bir kavram. Bize göre yavaş yürüyen birilerinin varlığı, bizim hızlı olduğumuz algısını ortaya çıkarıyor. Bu açıdan hız söz konusu olunca yavaşlık, durağanlık, hareket, zaman, mesafe gibi kavramlar da konumuzun bir parçası haline geliyor.

Hızla alakalı bir diğer unsur ise hızı anlamlandırmak için yavaşlığın veya durağanlığın var olma şartı. Yani kendi hızımızı belirleyebileceğimiz bizden hızlı, bizden yavaş ya da durağan nesnelerin oluşu. İşte tam burada şehrin durağan nesneleri olan binalar devreye giriyor.

Otoyoldan arabayla geçerken, aynı yolun altından bisikletle geçerken ya da sabah koşusunu yaparken veyahut da yürürken algıladığımız detay düzeylerinde ortaya çıkan farklılıklar.
Otoyoldan arabayla geçerken, aynı yolun altından bisikletle geçerken ya da sabah koşusunu yaparken veyahut da yürürken algıladığımız detay düzeylerinde ortaya çıkan farklılıklar.

Sabit binalar arasında farklı hız düzeylerinde hareket ederken çevreyle ve mimariyle kurduğum ilişkinin değişiyor olması hıza daha farklı bir işlev yüklüyor sanki. Hızlandıkça fark ettiğimiz detaylarda bir azalma, yavaşladıkça algıladığımız detaylarda bir artış görülüyor. New York’ta yükseltilmiş bir otoyolda giderken, hareketin artışıyla birlikte, elinizi uzatsanız değecekmişsiniz gibi duran binalarda strüktürel karkasın yavaş yavaş gözden kaybolup binaların eriyerek akışkan bir renk paleti haline dönüştüğünü görebilirsiniz. Otoyoldan araçla gitmek yerine, sokaktan yürümeyi tercih ederseniz belki sokakta öten kuşları dahi duyma imkanınız olabilir; yavaşladıkça mimari detaylara, inceliklere, çevrenize karşı olan farkındalığınız artabilir.

Göreceli Hız

Zaman One Time Square Binası ve çevresi için farklı hızlarda akıyor.
Zaman One Time Square Binası ve çevresi için farklı hızlarda akıyor.

Başlığa bakıp çok heyecanlandığınızın farkındayım ama sizi temin ederim burada, Einstein’in izafiyet teorisini kullanarak bir takım hesaplarla zamanın göreceliliğini veya cismin uzayda kapladığı kütlesinin zamanı bükmesiyle göreceli zamanlar oluşturduğunu falan anlatmayacağım. Ama bu teori zamanın mekana göre değişkenlik gösterdiğini fark ettiren bir binayı aklıma getirdi: One Time Square. Long Acre Meydanı olarak bilinirken New York Times’ın taşınması ile beraber Times meydanı olarak anılmaya başlamış. Meydanda yaya yürüme hızı turistlerden ötürü oldukça düşük; buna rağmen, sürekli akan görüntüler, renkler ve sesler ile Times Meydanı dijital çağın hızına ayak uydurmuş ve New York’un en hızlı ve en kalabalık noktası haline gelmiş.

İşte tam bu hızın en orta yerinde bulunan ve meydana adını veren bu yapının inşaatı 1904 yılında bitmiş. Yapı yaklaşık 55 yıl, aktif olarak New York Times Binası olarak hizmet ettikten sonra, 1960’lı yıllarda, bir cephe tadilatı geçirip, historicist stildeki cephesi tamamen yenilenerek modern mimari tarzda tekrar yapılmış. Bir süre bu haliyle kullandıktan sonra, o da Times Meydanı'nın değişim hızına ayak uydurmuş ve reklam panolarından oluşan bir cephe eklemlenmesi ile neredeyse yeni bir yüze kavuşmuş.

Cephesi bir bina için hızlı denebilecek düzeyde değişim gösteren bu yapı dijital reklam panolarıyla birlikte akıl almaz bir hızla değişime uğruyor. Bina reklamlardan, yılda yaklaşık 23 milyon dolar gelir elde ediyor. Bugün One Time Square, televizyondan milyonların izlediği, yılbaşı kutlamalarının yapıldığı, meşhur yılbaşı topunun düştüğü ikonik bir bina. Asıl ironik olan şey ise; binanın iç mekanı ve dış cephesinin hızının birbiriyle ters orantılı olması. Binanın cephesinde her an değişen reklamlara tezat bir şekilde binanın içi sanki zaman olarak geriye doğru gidiyor. Bir zamanlar en prestijli gazeteye, en şaşaalı restoranlara, ofislere ev sahipliği yapan bu bina, bugünlerde bir karkastan ibaret. İçi boş ve atıl bu binanın şimdiki sakinleri; fareler, örümcekler ve bilimum haşerat.

Aslında zamanın bir binanın cephesi ve iç mekanı için farklı hızlarda ilerliyor olması tipik bir New York örneği. New York yapılaşma hızı parametresiyle bakıldığında, dünyanın en hızlı şehirleri arasında ilk ona giremez. Gerek yüz ölçümünün küçüklüğü, gerekse hazır bina stoğunun yoğunluğu sebebiyle çok da yeni bina inşa edilen bir şehir değil. Yani şehrin yapı stoğunun değişme hızı, gelişmekte olan bir şehre göre çok daha düşük. New York’ta yapılaşma ve inşaat faaliyetlerinin bir çoğu, tadilat ve iç renovasyon olarak yapılıyor. Bu da demek oluyor ki şehrin dışarıdan algılanamayan bir dönüşüm hızı var. Onun için içi dönüştürülmüş tarihi binalar, belki de en çok görebileceğiniz tipolojilerden birisi olabilir.

Dünya’nın en hızlı kentlerinden biri olan New York için hız kavramı, her şehirde olduğu kadar göreceli ve o şehir içinde dahi, nerede durduğunuza göre değişiklik gösteren bir kavram. "Şimdi New York hızlı bir şehir mi değil mi?" diye soruyorsanız cevabı basit: Göreceli. İşte benim durduğum yerden New York böyle görünüyor.