Tarihiyle ve doğasıyla dikkat çeken bir yarımada: Gölyazı

Gölyazı drone görseli.
Gölyazı drone görseli.

Eski adıyla Apollonia, günümüzdeki adıyla Gölyazı, Uluabat Gölü üzerinde yer alıyor. İnce bir köprü ile ana karaya bağlanan yarımada, M.Ö 5. yüzyıla dayanan geçmişi ve fiziksel güzellikleriyle Bursa’nın dikkat çeken beldelerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Gölyazı ve Uluabat Gölü. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Gölyazı ve Uluabat Gölü. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Bursa ilinin Nilüfer ilçesine bağlı olan Gölyazı, kent merkezine 34 km uzaklıkta bulunuyor. Gölyazı, 1970’li yıllarda Bursa’nın içme suyu kaynaklarından biri olan Uluabat Gölü’nün çevresindeki en eski yerleşim yerlerinden biri olarak kabul ediliyor. Çok geniş bir alana yayılan ve oldukça sığ olan Ulubat Gölü’nde birçok adacık yer alıyor. Bu adalardan bazılarının tarih boyunca yerleşim gördüğü biliniyor. Eski kaynaklarda ismi Lacus Apolloniatis olarak geçen Ulubat Gölü üzerinde en büyüğü Halilbey Adası olan 9 adet ada bulunuyor. Kaynaklarda, Artynias veya Apolloniatis olarak da adı geçen Apolyont yani Ulubat Gölü’nün üzerinde ve Rhyndacus yani Karacasu Çayı’nın yakınlarında bulunan Gölyazı, ‘Rhyndacus yakınlarında bulunan Apollonia’ anlamına gelen ‘Apollonia ad Rhyndacum’ adını alıyor.

Gölyazı ve Uluabat Gölü’nde bulunan diğer adalar. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Gölyazı ve Uluabat Gölü’nde bulunan diğer adalar. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Tarihi ve fiziksel açıdan oldukça önemli olan Gölyazı ile ilgili ilk bilgiler Strabon tarafından aktarılıyor. Strabon, Daskylitis Gölü’nün yakınında Rhyndacos üzerinde bulunan Apollonia ismindeki kentin varlığından söz ederek bu kentin Kysikoslulara ait olduğunu belirtiyor. Bölgeyle ilgili en önemli bilgiler ise Philippe Le Bas’ın 1843 yılında yayınladığı ‘Küçük Asya Seyahati’ (Voyage en Asie-Mineure) isimli eserinde yer alıyor. Kaynaklarda, Gölyazı’nın kuzeyinde bulunan Kız Adası’nın üzerinde bir Apollon Tapınağı olduğu düşünülüyor. Erken Bizans döneminde kentin tamamen bu adaya çekilmesiyle, bu alanın Apollonia’nın merkezi haline geldiği kaydediliyor. Kaynaklarda kentin duvarlarının, Helenistik Dönem’e dayandığı ve Roma İmparatorluğu döneminde duvarların devşirme malzeme ile onarıldığı söyleniyor. Geç 11. yüzyılda ise Gölyazı, Selçukluların yönetimi altına giriyor ancak bir süre sonra Bizans sınırları içine dahil ediliyor. Sonrasında ise bölgeye Osmanlı Devleti hakimiyet kuruyor. Bu bilgilere dayanarak Gölyazı’nın çok katmanlı bir tarihe sahip olduğu görülüyor.

Yerleşimin bir parçası haline gelen eski dönem kalıntıları. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Yerleşimin bir parçası haline gelen eski dönem kalıntıları. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

William J. Hamilton, 1842 yılında yazdığı ‘Küçük Asya, Pontus ve Ermenistan’da Araştırmalar’ isimli kitabında, Gölyazı’yı Ulubat Gölü’nde bir ada olarak tanımlıyor. Bölgedeki iki tepenin volkanik toprağa, dut ve üzüm bağlarına sahip olduğunu belirtiyor. Hamilton, 1842 yılında yaptığı Gölyazı tasvirinde, Uluabat Gölü ve mezarlık arasında kalan alanda antik kentin kalıntılarının görülebildiğini aktarıyor. Aynı zamanda Gölyazı’nın ana karaya ahşap hafif strüktürlü bir köprüyle bağlandığını ekliyor. Hamilton’a göre bu köprü, su kenarında bulunan ve günümüzde Ağlayan Çınar olarak bilinen 750 yıllık çınarın dallarına zarar vermeyecek şekilde rüzgar yönünde yapılıyor.

750 yaşındaki ‘Ağlayan Çınar’. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
750 yaşındaki ‘Ağlayan Çınar’. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Hamilton, kentin tüm adaya ve su kenarına kadar çepeçevre yayıldığını ve köprü kenarında zarar görmüş bir Bizans kalesi ve duvarlar olduğunu yazıyor. 1830’lu yıllarda kentte 200 Rum ve 100 Türk hanesi bulunurken, 1923 mübadelesinden sonra bölgede sadece Türk halkı kalıyor. Hamilton eserinde, gölün 1800’lerde balığıyla ve kerevitiyle meşhur olduğunu söylüyor. Bursa’ya ve İstanbul’a bile buradan büyük sazanlar gönderildiğini belirtiyor. Ancak günümüzde son 10 yılda turizm ve inşaatlar sonucu kirlilik artıyor ve göldeki canlılık azalıyor. Eskiden halkın geçim kaynaklarından biri olan Uluabat Gölü, son yıllarda bu özelliğini kaybediyor.

Yerleşimdeki bazı kalıntılar ve yakın tarihli yapılar. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Yerleşimdeki bazı kalıntılar ve yakın tarihli yapılar. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Günümüzde sadece Apollon Tapınağı, tiyatro, stadyum, nekropol ve bazı kiliselerin yerleri biliniyor. Bunun dışında kaynaklarda adı geçen yapıların net konumları hakkında bilgi bulunmuyor. Apollon Tapınağı’nın varlığı, Le Bas’ın 1800’lü yıllara ait olan notlarına dayanıyor. Günümüzde merkez camiinin arkasında bulunan Sübyan Mektebi isimli yapının da eskiden bir tapınak olduğu düşünülüyor. Zambaktepe’nin güney yamacında yer alan tiyatronun ise 4000 kişilik bir kapasiteye sahip olduğu söyleniyor. 2006 yılında yapılan bir çalışma sonucunda tiyatroya ait parados girişleri, orkestra, sahne binası ve cavea sıralarının bir kısmı tespit ediliyor. Kaynaklarda Zambaktepe’nin kuzey yamacında bir stadyum bulunduğu geçiyor. Le Bas, yapmış olduğu çizimlerde tüm bu yapıların konumlarına yer veriyor. Günümüzde bu kalıntıya ait olan toprak zemin, spor sahası olarak kullanılıyor.

Aziz Panteleimon Kilisesi.
Aziz Panteleimon Kilisesi.

Kaynaklar, yerleşimde 4 adet kilisenin yer aldığına işaret ediyor. Bunlardan biri olan Zambaktepe’deki Aziz Panteleimon Kilisesi, günümüze kadar ulaşmayı başarıyor. Bunun dışında Hagios Georgios Kilisesi ve Hagios Konstantinos Manastırı Kilisesi de kalıntılarıyla karşımıza çıkıyor. Günümüzde Gölyazı sınırları içinde yer alan ancak adı bilinmeyen bir kilise daha bulunuyor. Aziz Panteleimon Kilisesi’nin inşa tarihine dair net bir bilgi olmamasına rağmen, galerilerde kullanılan demiryolu raylarından dolayı 19. yüzyıl sonlarında inşa edildiği düşünülüyor. Duvarlarında kireç taşı ve tuğla kullanılan kilise, üç neften oluşan bazikal bir plana sahip ve dor düzeninin etkili olduğu Yunan-Klasik mimarisini yansıtıyor. Nilüfer Belediyesi tarafından restore edilen yapı günümüzde kültür merkezi olarak kullanılıyor.

Simitçi Kalesi’ne ait kalıntılar. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Simitçi Kalesi’ne ait kalıntılar. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Simitçi Kalesi, üzerinde yer alan kemerden dolayı halk arasında bu ismi alıyor. Yapı, dikdörtgen bir plan üzerine kuruluyor. Günümüzde sadece bir kısmı ayakta kalmış olan yapının yüksekliği yaklaşık 8 metre olarak biliniyor. Kalede moloz taş, kireç ve kumdan oluşan bir dolgu malzemesi görülüyor. Aynı zamanda kemer kısımda tuğlalar arasında yer alan dolguda yoğun olarak kırılmış kiremit kullanılması dikkat çekiyor.

Sur kalıntıları ve yakın tarihli bir yapı. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Sur kalıntıları ve yakın tarihli bir yapı. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Kent üzerinde günümüze ulaşabilen sur duvarlarının uzunluğu yaklaşık 457 metre olarak kabul ediliyor. Ancak bu ölçü, kalıntılarına ulaşılamayan sur duvarlarının tahmini uzunluğuyla beraber 900 metreye kadar çıkıyor. Zambaktepe’de yer alan surlara göre, Gölyazı’da yer alan surlar daha iyi korunarak günümüze ulaşıyor. Gölyazı’da iç ve dış kapı olmak üzere iki adet kapı yer alıyor. Yerleşime ilk girişi sağlayan kapı, ada üzerinde bulunan en yüksek sur kalıntısını oluşturuyor. Restorasyon nedeniyle ayrıntılı bir inceleme yapılamasa da kaynaklar kalıntının Bizans Dönemi’ne ait olduğunu söylüyor. İkinci kapının ise yalnızca batı kulesi görülürken, doğu kulesi tamamen günümüz yerleşiminin altında kalıyor. Devşirme malzemenin kullanıldığı bilinen kapı üzerinde M.S. 13. yüzyıldan kalma onarımlar olduğu görülüyor.

Yerleşimde bulunan geleneksel yapılardan biri. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Yerleşimde bulunan geleneksel yapılardan biri. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Gölyazı, genellikle 1 veya 2 katlı olarak inşa edilmiş 500 konuttan oluşuyor. Yerleşimde 87 tescilli sivil mimarlık örneği, 4 anıtsal yapı ve anıtsal surlar yer alıyor. Konutlar genellikle bodrum kat hariç bir veya iki katlı olarak yükseliyor. Bodrum katları genellikle kiler, depo ve ambar gibi fonksiyonlarda kullanılıyor. Bursa’nın bazı bölgelerindeki geleneksel yapılardan farklı olarak üst katlarda çıkma bulunmuyor. Böylece çıkmaların meydana getirebileceği ısı kayıplarının önüne geçilerek, güney cephelerdeki pencereler sayesinde güneş ışınlarından en yüksek oranda verim alınması sağlanıyor. Konutların zemin katları yaşam alanlarından ziyade depolama, hayvancılık gibi faaliyetlere ayrılıyor. Ancak yapıların restorasyoları sırasında zemin katların kullanımı, salon, lobi gibi işlevlerin kullanılması yönünde değiştiriliyor. Evlerin üst katları ise esas yaşam alanı olarak kullanılıyor.

Eski sur kalıntılarının bulunduğu bir sokak. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Eski sur kalıntılarının bulunduğu bir sokak. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Gölyazı’da az sayıda da olsa üç katlı evler de bulunuyor. Evlerin üç katlı olması durumunda orta kat genellikle soğuk mevsimlerde, üçüncü kat ise ılık mevsimlerde kullanılıyor. Üst katlarda hayat olarak adlandırılan bir sofa ve sofaya bağlanan odalar bulunuyor. Sofa, bir yandan sirkülasyonu sağlarken diğer yandan ev halkının ortak olarak kullandığı çok işlevli bir alan olma görevi görüyor. Yerleşimdeki sur ve bahçe duvarlarında harçsız yığma yapım tekniği kullanılırken, konutlarda karma bir taşıyıcı sistem kullanılıyor. Yapıların bazıları ahşap karkas sistemiyle, bazıları ise zemin katında yığma, üst katlarda karkas taşıyıcı sisteme göre inşa ediliyor.

Gölyazı’da bulunan eski yapılar. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Gölyazı’da bulunan eski yapılar. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Yerleşimde bulunan yapıların cephe kaplamaları malzemeye göre değişkenlik gösteriyor. Taş malzeme kullanılan cepheler genellikle sıva kullanılmadan bırakılıyor. Böylece taş ve bazı yapılarda bulunan ahşap hatıllar, cepheye farklı bir görsel etki veriyor. Karkas duvar tekniği kullanılarak yapılan konutlar ise kireç veya çimento ile sıvanıyor. Bazı yapıların cepheleri ise ahşap tahtalar ile kaplanıyor. Gölyazı konutlarında çok fazla süsleme elemanı kullanılmıyor.

Restorasyon yapılmış kat silmesi kullanılan yapılardan biri. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Restorasyon yapılmış kat silmesi kullanılan yapılardan biri. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Cephelerde süslemeye pek fazla yer verilmese de, bazı cephelerde yatay veya dikey olarak kullanılan kat silmeleri görülüyor. Genellikle ahşap malzeme kullanılırken, tuğla ve taş malzemeden yapılan örneklere de rastlanıyor.

Göle çıkan sokaklardan biri. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın
Göle çıkan sokaklardan biri. Fotoğraf: Birsen Uzun Aydın

Genellikle bitişik nizam olarak inşa edilen yapılarda ahşap oturtma çatı sistemi kullanılıyor. Tescilli yapılarda taş, tuğla, toprak ve ahşap malzemeler kullanılırken restorasyon görmüş veya onarılmış olan bazı yapılarda ise boya, sıva, beton ve yapıların aslına uygun olmayan pvc camlara rastlanıyor. Geleneksel konut yapısının dışına çıkılarak yenilenen yapıların sayısı artsa da Gölyazı, ziyaretçilerini etkilemeye devam ediyor.

KAYNAK / YURTKURAN, S. (2010). MİMARİ DOKU OKUMALARINDA SOSYAL AĞ MODELİ (DOSAM): GÖLYAZI ÖRNEĞİ. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ. KARDORUK, N. (2015). APOLLONİA AD RHYNDACUM KENT SURLARI. ULUDAĞ ÜNİVERSİTESİ. ALTUN, O. (2010). GÖLYAZI AZİZ KONSTANTİN MANASTIRI. HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ SANAT TARİHİ ANABİLİM DALI YÜKSEK LİSANS TEZİ. KOÇ, K. (2019). BURSA GÖLYAZI BÖLGESİNE AİT YAPISAL ÖZELLİKLERİN BELGELENMESİ VE İNCELENMESİ. İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ.