1987’den günümüze direniş ve geçirdiği değişimler

1987’den günümüze direniş ve geçirdiği değişimler.
1987’den günümüze direniş ve geçirdiği değişimler.

Tüm dünyada İsrail karşıtı kamuoyu oluşması, Filistin ile destek gösterilerinin yapılması, hareketin başlattığı bu operasyonun genel manada istenilen sonuçlar verdiğini göstermektedir.

1987 yılının aralık ayında İsrail’in Gazze’de Filistinli çocukları kamyonla ezmesi neticesinde başlayan 1.İntifada dönemindeki en önemli gelişmelerden biri, İslami Direniş Hareketi Hamas’ın kurulması olmuştur. Hareketin resmi kuruluşu 1987 yılında olsa da temelleri çok daha önce atılmıştır. 6 Gün Savaşları, 73 Savaşı, petrol krizi, Likud’un iktidara gelmesi, İran İslam Devrimi, Lübnan’ın işgali gibi iç ve dış gelişmeler, Hamas’ın kurulması öncesindeki sosyo-politik zemine etki etmiştir.

Kuruluş ile beraber kendine dair ilk resmi beyan niteliğinde olan Misak’ı yayınlayan hareket; bu belgede direnişin usül ve esaslarını belirttiği gibi toplumun her kesiminin de rolünü açıklamıştır. Müslüman Kardeşler Hareketi’nden oldukça etkilenen Hamas, toplumun İslami bir eksende dönüşümünü amaçlamış, ortaya koyduğu ideolojik, siyasi ve askeri temelleri bu düstur üzerine inşa etmiştir. Askeri boyutun ortaya çıkması 80’lerin ortasına tesadüf etmiştir. Mücadelenin sadece fikri boyutta kalmasını yetersiz bulan Ahmed Yasin, İsrail baskı ve saldırılarına karşı askeri birimlerin temellerini atmıştır. Hareketin siyasi boyutunun yavaş yavaş ön plana çıkması ise ancak 90’lı yıllarda olacaktır.

1. İntifada

Yıllardır kurulmak istenen fikri altyapı ve kurumlar, 1. İntifada döneminde Hamas’ın halk arasında sorun yaşamadan mobilize olmasını sağlamıştır. Sivil itaatsizliğe Hamas tarafından verilen destek, halk ile hareket arasındaki ilişkiyi geliştirmiş, halkın beklentilerine karşılık vermek Hamas’ın temel öncüllerinden biri olmuştur. İsrail’in İntifada’ya hazırlıksız yakalanmış olması, FKÖ’nün de karargahının Tunus’ta olması dolayısıyla fiziken Filistin’e uzak olması, Hamas’ın 1. İntifada döneminde büyümesine ve güçlenmesine etki etmiştir.

İntifada döneminde kitlesel tutuklamalar ve baskı ile karşı karşıya kalan Hamas, FKÖ ile beraber Filistin’in en güçlü temsilcilerinden biri olmuştur. İntifada’nın müzakerelere evrilmesi, Hamas’ın siyasi boyutunun da öne çıkmasını sağlamıştır. İsrail ile müzakereyi kesin ve sert bir dille eleştiren Hamas, Oslo Anlaşması’na giden süreçte hem Filistin içinde hem de Filistin dışında siyasi bir ilerleme kaydetmiş ve aktif diplomasi yürütmüştür.

Bu dönemler aynı zamanda Ortadoğu’da önemli gelişmelerin yaşandığı yıllar olmuştur. Körfez savaşının etkisi, hareketin diğer ülkelerle olan bağlantılarını gelişmesine sebep olurken, İntifada dolayısıyla hareketin üyelerinin sürgün edilmesi, Hamas’ın diasporasını güçlendirmiştir. Hamas’ın Filistinliler nezdinde yükselen gücünü farkeden ülkelerin yakınlık kurmasıyla başlayan güçlenen Hamas diasporası; geçmişten bugüne FKÖ’nün siyasi bagajı, normalleşmeler, Ortadoğudaki gelişmeler ışığında dalgalı bir görünüm arzetmiştir.

Oslo Anlaşması ile beraber Filistin Otoritesi’nin kurulması, Filistin içinde dengeleri değiştirmiştir. Yapısal anlamda Filistin idaresinin artık seçimlerle belirleneceği bir dönemin olması, Hamas’ın da siyasi görüşlerini etkilemiştir. Hamas, 1996 yılında yapılan ilk seçimlere tepki olarak kolektif katılım sağlamamış ancak üyelerinin bireysel olarak seçimlere katılmasına müsaade etmiştir.

Hamas’ın askeri boyutu

Askeri ilerlemeye gelecek olursak, İntifada’dan önce küçük ve dağınık yapılanmalar halinde örgütlenen askeri mekanizma, İntifada yıllarında biraz daha sistemli yapıya kavuşmuştur. Ahmed Yasin’in öncülüğünde ilerleyen yıllarda Kassam Tugayları’nın temelini oluşturacak olan birlikler, ilk defa bu dönemlerde oluşturulmuştur. Birim 101 ya da farklı adlandırmaları da alan bu gruplar, operasyonel kabiliyet olarak bugünkü görünümden biraz daha uzaktılar. Sadece Gazze değil Batı Şeria’da ve 48 topraklarında da askeri faaliyetler gerçekleştiren bu gruplara dair resmi beyan da ilk defa 1990’lı yılların başında gelmiştir. İsmini işgal yıllarında emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı duruşu ile bilinen İzzeddin El Kassam’dan alan mekanizma, Kassam Tugayları adıyla hareketin askeri kanadını oluşturmuştur. Kassam tugayları ile beraber, İsrail ile mücadelenin merkezine yeniden direniş yerleşmiştir.

Diasporada diplomasiyi merkeze alan hareket, işgal altındaki Filistin topraklarında ise siyaset ve direniş ekseninde ilerlemiştir. Oslo Anlaşması’nın gerekliliklerinin İsrail tarafından yerine getirilmeyişi, Hamas’ın kamuoyunda daha fazla destek ve nüfuz kazanmasını sağlamıştır. Hareketin üyelerine yurt içi ve yurt dışında yapılan operasyonlar, İslam dünyasının Hamas ile bağlarının daha güçlendiği bir gerçeklik ortaya çıkarmıştır. İslam dünyasının içindeki devletlerin iç ve dış politikadaki değişimlerinin harekete verdikleri desteği de önemli ölçüde etkilediğini söylemek gerekmektedir.

Aksa İntifadası

2000 yılında Aksa İntifadası olarak da anılan İkinci İntifada, Filistin-İsrail meselesinde dengeleri değiştirdiği gibi, hareketin Filistin içindeki konumunu da etkilemiştir. Birinci İntifada’ya kıyasla silahlı direnişin daha ön planda olduğu bu süreç, Hamas’ın askeri kanadının daha aktif ve daha organize hareket etmesinin başlangıç dönemi olmuştur. Başta Kudüs’teki işgal olmak üzere Batı Şeria üzerinde yoğunlaşan baskı ve engellemeler, hareketin sınırlarını Gazze’nin ötesinde tüm Filistin’i kapsayıcı bir role dönüşmesine sebep olmuştur. Aynı zamanda ilk defa uzun menzilli silahlar hareket tarafından İkinci İntifada döneminde kullanılmış ve başarıya ulaşmıştır. Menzil ve etki olarak yüksek kapasitede olmasa da Kassam Tugayları’nın uzun menzil silahlar konusundaki iradesi, yıllar içerisinde güçlenerek hareketin operasyonel kabiliyetini de geliştirmiştir.

İkinci İntifada’nın harekete önemli bir etkisi de siyasi boyutta olmuştur. Oslo sonrası İsrail tarafından verilen sözlerin yerine getirilmemesi neticesinde bölgede işgalin daha da derinleşmesi, Filistin halkı için Hamas’a duyulan güven ve itibar daha artmıştır. Bu değişim, askeri ilerlemeye paralel olarak siyasi arenada da Hamas’ın ilerlemesine yol açmıştır. İkinci İntifada’nın sonu itibariyle Filistin’de seçim süreci başlamıştır. 1996 yılının ardından Filistin ikinci defa seçim sürecine girmiştir. 2005 yılında yerel seçimlerde sürpriz şekilde başarı elde eden Hamas, bir yıl sonra gerçekleştirilen genel seçimlerde de aynı istikrarı sürdürerek Filistin’de hükümeti kurması için gerekli çoğunluğu sağladı.

İsmail Heniye’nin önderliğinde kurulan teknokrat kabine, içerisinde dünyanın farklı yerlerinden gelen önemli isimleri de barındırıyordu. Başarılı bir profil çizen hükümetin siyasi akıbeti ise aynı olmadı. Ortadoğu dörtlüsü olarak da adlandırılan AB, BM, ABD ve Rusya’nın baskıları ve ambargosu neticesinde hükümet süreklilik sağlayamadı. Hareketin kurucusu ve karizmatik liderliği ile ön plana çıkan Şeyh Ahmed Yasin, 2004 yılında İsrail saldırıları neticesinde hayatını kaybetti ve siyasi liderlik koltuk değiştirmiş oldu. 2005’in ardından İsrail’in yaklaşık 38 senedir işgal ettiği Gazze’den çekilmesi, Hamas’ı Gazze’de daha yerleşik bir güç haline getirmiştir.

  • Arap Baharı ne işe yaradı?
  • İslami Direniş Hareketi’nin geçirdiği en büyük kırılma hiç şüphesiz Arap Baharı olmuştur.
  • İslami Direniş Hareketi’nin geçirdiği en büyük kırılma hiç şüphesiz Arap Baharı olmuştur. Tunus’ta başlayan ve tüm Ortadoğu’yu etkileyen bu süreçte bölge devletlerinin geçirdiği değişim, Hamas’ın dış ve iç hareket mekanizmasını da etkilemiştir. Mısır’da Mursi’nin başa gelmesi, Tunus’ta Nahda’nın seçilmesi, Hamas’ı bölgede güçlendirmiştir. Arap Baharı’nın topraklarına sıçramasını istemeyen ve nüfusunun yarısından fazlası Filistinlilerden oluşan Ürdün, Arap Baharı’nın başlangıç yıllarında Hamas ile ilişkilerini geliştirerek Arap Baharı’nın kendi topraklarına taşınmasını istememiştir. Hamas’ın dış ofisinin yer aldığı Suriye’de ise yaşanan gelişmelerin karşısında sulh olmasını isteyen hareket, Esad rejiminin katliam politikalarını kabul etmemiş ve ofisini Suriye’den taşımıştır. Arap Baharı, yalnızca birkaç sene içerisinde mezkûr devletler için farklı bir boyuta taşınmıştır. Mısır’da Mursi’nin devrilmesi, Tunus’ta yeniden Arap Baharı öncesi sorunların baş göstermesi, Suriye’de ise başta İran olmak üzere bazı devletlerin rejime olan desteği, Arap Baharı’nın yarattığı değişim rüzgarlarının aksi yönde esmesini sağlamıştır.
  • Müslüman Kardeşler Hareketi’nin Filistin kolu olarak faaliyetlerine başlayan Hamas, MKÖ’nün başta Mısır olmak üzere Ortadoğu’daki tasfiye sürecinden etkilenmiştir. Suriye konusunda ise Esad rejiminin katliamlarına devam ediyor olması hareketi daha da kısıtlamıştır. Nitekim, Arap Baharı’nın genel manada hareketin bölgesel çıkarları ile ters düşüyor olması, Hamas’ın pragmatist bir siyaset ile kendine dair politik açılımların genişlemesi ile sonuçlanmıştır.
  • Arap Baharı’nın hemen öncesinde yaşanan Mavi Marmara saldırısı, tüm dünyada İsrail karşıtı bir kamuoyunun oluşmasını sağlamış ve bu kamuoyundan en fazla faydalanan hareket Hamas olmuştur. Zira Mavi Marmara neticesinde İsrail’in uluslararası arenada ilk defa yargılanması gerçekleştiği gibi Gazze ablukasının da kırılmış olması hareketin bölge ülkeleri ile bağını güçlendirmiştir. 2010 yılında gerçekleşen Gilad Şalid takası da hareket için önemli duraklardan biri oldu. Yüzlerce Filistinlinin serbest bırakıldığı anlaşma, harekete dair Filistin halkının beslediği umutları daha da arttırmıştır.

Hamas’ın duruşu

Yeniden Arap Baharı sürecine gelecek olursak, bu yıllar direnişin kendisini operasyonel manada geliştirmeye devam ettiği yıllar olmuştur. Siyaseten yalnızlaştırılan Hamas’a İran’dan güçlü askeri desteğin gelmesi de yine bu yıllarda olmuştur. Direniş ekseni kapsamında bölgede farklı güçlere destek veren İran, Hamas’ın jeopolitik konumundan faydalanarak hem İsrail’e karşı direniş eksenini genişletmek hem de Sünni kamuoyunda Arap Baharı ile zedelenen imajını düzeltmek istemiştir.

Bölgede 2010’lu yıllarda değişen siyasi zeminden Hamas da nasibini almıştır. Hareket ifadelerin yeniden güncellenmesi kararı alarak, 2017 yılında açıkladığı “Yeni Belge” ile Hamas’ın yeni tüzüğünü ortaya koymuştur. Bu belge ile beraber Hamas, Misak’ta iddia ettiği misyon ve vizyondan temelde vazgeçmemiştir. Yeni Belge, düşman tanımlamasından Filistin’deki fiilî sınırların kabulü ve Müslüman Kardeşler örgütü ile olan bağlantıları içeren konulardaki söylemini önceki belgeye göre biraz daha farklılaştırmıştır.

Hamas, Arap Baharı’nın ardından yayınladığı bu belge ile daha ılımlı bir siyasi çizgide olacağını ifade etmiştir. Ancak bu dönemlerde İsrail’in ablukayı daha da derinleştirmek istemesi, hareketin siyasi çizgisi daha ılımlı tavır beyan etse de askeri kanadın yaklaşımlarında herhangi bir farklılaşmaya neden olmamıştır. Sadece Gazze değil, başta Kudüs olmak üzere Batı Şeria’da uygulanan hak ihlalleri, Filistin meselesinin merkezine direnişin yerleşmesinden başka bir çözümü kimse için bırakmamıştır.

Hamas ve İsrail

Pandeminin ardından 2021 yılında İsrail’in Kudüs politikaları bölgede yeni bir gerilim sayfası açmıştır. Kudüs’teki tehlikenin boyutlarının artması, Gazze direnişinin de sürece dahil olmasını sağlamıştır. Akabinde Gazze ile İsrail arasındaki süreç yeniden hararetli bir hal almıştır. İsrail’in Gazze saldırıları devam ederken, direnişin hem Gazze’de hem de işgal edilen Filistin topraklarında ortak bir irade ortaya koyması İsrail’e geri adım attırmış ve taraflar arasında ateşkes imzalanmıştır.

2021, aynı zamanda hareketin bölgedeki güçlerin neredeyse tamamıyla yeniden yakınlaşmaya girdiği bir dönem olmuştur. Arap Baharı öncesi ve başlangıcındaki güçlü siyasi pozisyonunu yeniden kazanmak isteyen Hamas, siyasi söylemini bu kapsayıcılık ile aşmaya çalışmıştır. İsrail siyasetinin de hızla değiştiği bu yıllarda gün geçtikçe daha da radikalleşen İsrail siyaseti, başta Gazze olmak üzere Filistinlilerin hayatlarına getirdiği engellemeleri arttırmıştır.

Engellemeler ile beraber son yıllardaki “normalleşme” süreci, hareketin oluşturmak istediği Filistin tablosunun karşısında yer almaktadır. İsrail ile normalleşme sürecine giren devletler, İsrail’e güven verdiği gibi dünya kamuoyunun gündeminden de Filistin meselesinin yavaş yavaş düşmesine sebep olmuştur. Filistin meselesinin yeniden canlandırılması ve İsrail karşıtı kamuoyu oluşturulması, normalleşmelerden uzak durulması, İsrail siyasetindeki radikal değişimin etkilerinin azaltılması gibi sebepler ile 2023 Ekim ayında direniş tarafından İsrail’e operasyon düzenlenmiştir. İşgalin başladığı günden bu yana ilk defa karadan, denizden ve havadan bu kadar kapsamlı bir harekat yapılması, İsrail-Filistin meselesinde dönüm noktası olmuştur. İsrail’in yaşadığı güvenlik zaafiyeti, esirler, kamuoyuna verilen mesaj ve görüntüler, hareketin ivmesinin yeniden yukarı yönde olmasını sağlamıştır. Tüm dünyada İsrail karşıtı kamuoyu oluşması, Filistin ile destek gösterilerinin yapılması, hareketin başlattığı bu operasyonun genel manada istenilen sonuçlar verdiğini göstermektedir. Bununla beraber Gazze’de yaşanılan insani kriz, dünya tarihinin gördüğü en büyük katliamları içererek tüm bölge siyasetinin buraya odaklanmasını sağlamıştır.

Gelinen noktada yeni bir esir anlaşması ve ateşkesin varlığı konuşulmakta olup, hareketin atacağı adımların tıpkı geçmiş yıllardaki kırılma noktaları gibi hareketin geleceğinde belirleyici olduğu düşünülmektedir.