1993’te Kız Kulesinin karşısında kitap okuyan o kız şimdi nerede

Arşiv
Arşiv

1993 yılında Kız Kulesinin karşısında, elinde kitap olan, etekleri uçuşan o kız şimdi nerede? O kıza ne oldu? O kız nasıl birisiydi? Nasıl devam etmiştir hayatı? Ve o kız hâlâ mümkün müdür?

O kız tabii ki hâlâ mümkün değil çünkü o kızın mümkün olduğu vasat ortadan kalkalı çok oluyor. Çünkü o Kız Kulesi’nin karşısında 1993’te etekleri uçuşarak kitap okuyan kızın yaşadığı Türkiye’den geriye herhangi bir şey kalmadı. Dolayısıyla ne o Türkiye mümkün ne o kız mümkün. O Türkiye kelimenin bütün anlamıyla siyasal çatışmaların ve her türden vesaitin kol gezdiği bir Türkiye idi. O Türkiye’nin ürettiği insan tiplerinin içinde o kız Anadolu’dan masumluğuyla gelmiş, dürüst ve içten kalmaya çalışan babaların kızıydı. O kızı oluşturan atmosfer, bugünkü Türkiye’nin atmosferinden çok daha farklı olarak kendi kişisel duruşlarını her şeyden daha çok belirginleştirmek isteyen adamların kızlarıydı o kızlar. Ve dürüst ve içten kalmaya and içmiş nesillerin çocuklarıydı o çocuklar.

Ne olduysa 28 şubatın kanlı dumanlı sisli atmosferinden sonra oldu. Türkiye’deki iktidar değişimi çok sert bir sosyolojik hareketlenmeye de yol açtı ve bu sosyolojik hareketlenme de nihayet Kız Kulesi’nin karşısında etekleri uçuşarak kitap okuyan o kızları hayattan çekti. O kızlar şimdi çeşitli sektörlerin elinde oyuncak. Güzellik sektörünün, makyaj sektörünün, sosyal medya sektörünün ve birçok sektörün elinde oyuncak. Çünkü görünmeyi seçen bir Türkiye’de yaşıyoruz artık. O kızlar babalarının miraslarını devam ettirerek var olmayı ve var kalmayı tercih etmişlerdi, şimdi görünmeyi ve görünür olmayı tercih eden bir yere ulaştık. Bunun suçlusu şudur ya da sorumlusu budur demek yerine burada İsmet Özel’in sorusuna, “neyi kaybettiğini hatırla” sorusuna dönmek lazım. Çünkü en nihayet kaybettiğimiz şeyin kelimenin yine bütün çağrışımlarıyla masumiyet olduğunu düşünüyorum.

Ben 1990’ları bütün amatörlüğüyle, bütün baskılarıyla, bütün vesaitleriyle ve bütün kötü özellikleriyle hatırlıyor olmama rağmen bir yanıyla 90’larda İslamcıların ülkücülerin solcuların, memleket üzerine söz alan ideolojik yönelimlerin bütünüyle saf ve bütünüyle doğru bir yerden hareketlendiklerine inanan bir adamım. Sonra o köprünün altından çok sular aktı, bu bir. İki, Kız Kulesi’nin karşısında etekleri uçuşarak kitap okuyan o kıza hiçbir delikanlı gönlünü indirmiyor artık. Çünkü aşk gelecek cihana cümle eksik tamam olur dizesine inanan kalmadı. Slogan şu muydu “iki gönül bir olunca samanlık seyran olur” evet slogan oydu Türkiye’nin aşka dair geliştirdiği en sahici sloganlardan biri bu slogandı ya da atasözüydü. Şimdi iki gönülün bir olması hiçbir samanlığın seyran olmasına yetmiyor çünkü hayatımızın merkezine duyguları almayalı barındırmayalı çok oluyor. Dün arabamla yolda ilerlerken yol kenarında yavrularıyla oynayan bir köpeği instagramına atmak üzere fotoğraflayan bir kız gördüm. Sadece üç saniyesini ayırdı buna. Bir köpeğin yavrulamış olması mucizesine ayırabileceği saniye sayısı üçe kadar inmiş. Ama o köpeklerin fotoğrafının altına hangi cümleyi yazacağını muhtemelen 10 dakika düşünecek. Çünkü biraz daha beğeni almak, bir tek kişi tarafından beğenilip samanlığı seyran etmekten çok daha işlevsel geliyor o kızcağıza. Dolayısıyla o kız gitti, hayatımızdan çekildi, hayatımızdan çekilmeseydi dünyanın en mutsuz insanı olarak yaşamaya devam edecekti, hayatımızdan iyi ki çekildi.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.