3 soruda Bahtiyar Aslan

Okumak bizi bir yolculuğa çıkarır.
Okumak bizi bir yolculuğa çıkarır.

Okunabilecek her metni okuyalım. Sadece kitapları kastetmiyorum. Artık her şeye bir metin gözüyle bakmanın mümkün, hatta gereklilik olduğu konuşuluyor. İlk emir “oku” sadece Kur’an okumayı emretmiyordu herhâlde.

Neden okuyalım?

Her şeyden önce Tanrı öyle buyurduğu için tabii. Sonra bu dünyaya gelişimizle beliren ve modernleşme sürecinde keskinleşen yaralarımızı fark etmek ve sağaltmak için.

Çok okumak önemli elbette. Ama insanın istikameti olmalı. Geçmişin büyük bilgeleri binlerce kitap okumuyorlardı. Belli başlı bazı eserleri tekrar tekrar okuyorlardı.


Pierre Hadot, antik felsefenin amacının bir bakıma böyle bir sağaltım olduğunu söylüyordu. Önemli olan kaçınılmaz gerçeğe, yani ölüme alışmaktır, ondan kaçmak değil. Okumak bizi başka hayatlarla, başka kaderlerle buluşturur. Empatiyi öğretir. Hatta ötesini, Almanların einfühlung dedikleri şeyi. Böylece varlıkla aynîleşmek mümkün olur. Eşyaya sinen ruhu ve manayı böyle buluruz. Okumak bizi bir yolculuğa çıkarır. Fakat bu yolculuk bizi kendimizden, yurdumuzdan, yerimizden uzaklaştırmaz. Yolculuk kendimize, içimize doğrudur. Gerçek kimlik sahibi olmak ve benliğe ulaşmak da böyle mümkün olacaktır. Belki de bu kadar karmaşık değildir, ama ben sanırım şimdilik okumayı böyle sebeplerle izah etmeyi tercih ediyorum. Okudukça değişir belki bakışım.

Ne okuyalım?

Okunabilecek her metni okuyalım. Sadece kitapları kastetmiyorum. Artık her şeye bir metin gözüyle bakmanın mümkün, hatta gereklilik olduğu konuşuluyor. İlk emir “oku” sadece Kur’an okumayı emretmiyordu herhâlde. Zaten ortada Kur’an da yoktu henüz. Üstelik okuma yazma bilmeyen bir insandı Peygamberimiz. Ona işaret edilen metinler nelerdi acaba? Tanrı’nın o kadar çok metni var ki! Ve şüphesiz o kadar çok okuma biçimi. Evreni ve insanı okuyalım.

Yolculuk kendimize, içimize doğrudur.
Yolculuk kendimize, içimize doğrudur.

Evreni ve insanı iyi ve doğru okuyabilmek içinse kitap… İnsanı değiştiren, insanda değişimi başlatan her kitabı, her şiiri, her metni okuyalım. Okumadan önceki hâlimizle okuduktan sonraki hâlimiz arasında hiçbir fark olmuyorsa, o kitap da, o yazar da gereksizdir. Bize dokunan, hareket veren, vaaz etmeyen, insanı, insanın kadim gerçeğini duyuran, gösteren kitapları okuyalım. Unutmayalım ki Hz. Âdem’den beri âşık oluyoruz, kıskanıyoruz, özlüyoruz, arzuluyoruz, öfkeleniyoruz…

  • İhtiraslarımız var, korkularımız var. İnsanda kadim olan/ontolojik olan zaaf ve erdemlere eğilen kitapları okuyalım. Bunlar bizim uzun yolculuğumuzda işaret fişekleri yahut deniz fenerleridir. Buyurgan kitaplardan uzak duralım. İlahî olanlar hariç. Bir de çağdaş filozoflardan(!)…

Nasıl okuyalım?

Bunun bir reçetesi yok tabii. Çağımız, ruhuna uygun olarak çok okumayı kutsuyor. Tüketim kültürü gibi bir şey söz konusu okuma için de. Binlerce kitap okumak, her çıkanı okumak, her gün birini okumak… Böyle tuhaflıklar var. Çok okumak önemli elbette. Ama insanın istikameti olmalı. Geçmişin büyük bilgeleri binlerce kitap okumuyorlardı. Belli başlı bazı eserleri tekrar tekrar okuyorlardı. Yunus Emre’yi bir kere baştan sona okumak “Yunus’u okumak” anlamına gelmez şüphesiz. Onu tekrar tekrar okumak gerekir.

Bunun gibi binlerce kitap okurken temel bazı metinleri belirleyip tekrar tekrar okumak gerek. Yunus bunlardan biri. Buna belki Kutadgu Bilig filan da eklenebilir. Tanpınar tekrar tekrar okunmalı mesela. Doğu’dan Batı’dan isimler belirlemek mümkün. Her kitabı okumak çok kültürlü ya da bilge yapmıyor insanı. Bu bir temrin meselesidir.