3 soruda Ömer Tuğrul İnançer

Ömer Tuğrul İnançer: Okumak için evvela okumasını öğrenmek lazımdır.
Ömer Tuğrul İnançer: Okumak için evvela okumasını öğrenmek lazımdır.

Resulullah efendimiz hazretleri “Okuma bilmiyorum” demedi. “Okuyamıyorum” dedi. Emrolunan şey nedir orada? Okumak değildir, “Bismi Rabbik”tir. Rabbinin adı olmazsa Habibullah da olsan okuyamazsın.

Nasıl okuyalım?

Okumak için evvela okumasını öğrenmek lazımdır. Biz okuma biliyor muyuz acaba? Biz yazı okumak için mi “ikra” emrini aldık; kâinatı okumak için mi “ikra” emrini aldık? Bunu önce kafamızda süzelim. Yanlış bilgiler üzerine yanlış fikirler oluşur. Efendimize buyurulan ilk ayeti kerimeyi, bize hep tahsil edin manasıyla anlattılar. Cebrail geldi, efendimize “Oku” dedi. Efendimiz de “Ben okuma bilmiyorum” dedi. Öyle mi? Böyle biliyoruz ama böyle değil. Anlatılan bu olunca, bunun üzerine inşa edilen bütün fikirler yanlış. Efendimiz okuma yazma bilmiyor ve bunu Allah ve sözlük manası aklıselim olan Cebrail bilmiyor ve “Oku” diyor. Elinde kâğıt mı getirdi de Cebrail Aleyhisselam efendimize “Oku” dedi.

Biz daha hecelemeyi sökemedik. Kâinatı okumak hususunda. Onun için şunun bunun kitabını okuyacağım derken, kendi öz kitabımızı okuyamaz hâle geldik.

Evvela ne getirdi? Biz Kur’an deyince musaf anlıyoruz. Musaf başka şeydir, Kur’an başka şeydir. Kur’an’ın sahifelendirilmişine musaf denir. Rahmetli Kâni Karaca, hafız… Kördü. Okuması yoktu ama hafızdı ve Kur’an biliyordu. Okumuyordu, biliyordu.

Resulullah efendimiz hazretleri “Okuma bilmiyorum” demedi. “Okuyamıyorum” dedi. Emrolunan şey nedir orada? Okumak değildir, “Bismi Rabbik”tir. Rabbinin adı olmazsa Habibullah da olsan okuyamazsın. Evvela bunu bir öğrenelim. Okumayı bilmiyoruz. Alfabe bilmek, elifba bilmek okumayı bilmek zannediliyor. O senin, benim, onun yazdığı yazıları okumaktır. Biz o okumakla mı mükellefiz; efendimizin kâinatı “Okuyamıyorum” dediği okumakla mı mükellefiz. Ve kâinatı okumak için de “Bismi Rabbik” lazımdır. Dolayısıyla okuma öğrenelim evvela, sonra okuruz.

Neden okuyalım?

Allah, Kitab-ı Kerim’inde “Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya’budûni” buyuruyor.
Allah, Kitab-ı Kerim’inde “Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya’budûni” buyuruyor.

Emrolunduğumuz için evvela. Bizim yaradılış sebebimiz kul olmak içindir. Allah, Kitab-ı Kerim’inde “Ve mâ halaktul cinne vel inse illâ li ya’budûni” buyuruyor. “Ben cinleri ve insanları kul olsunlar diye yarattım.” Bana kul olsunlar diye değil. Kul olsunlar diye. Yaratılmakta irade yoktur. Hangimiz falanca aileye, filan millete mensup yahut filanca cinsiyette olduğumuza irademizle mi karar verdik. Gönderildik. Ama kul olmak irade ile olur, ya Allah’a kul olursun; ya da nefsine kul olursun. Dolayısıyla Allah’ın yarattığı her insan Allah’a kul değildir. Nefsine kul olanları Allah’a kul kabul edemezsin. Ben kızınca gavura gavur derim. Gavur deme diyorlar, onlar da Allah’ın kulu. Hayır, onlar Allah’ın kulu değil, onlar nefislerinin kulu. Allah’ın mahlûku başka bir şeydir, Allah’ın kulu başka bir şeydir. Evvela bunları öğrenelim.

Hecelemeden kelime; kelime öğrenilmeden cümle; cümle öğrenilmeden paragraf; paragraf öğrenilmeden kitap öğrenilmez. Biz daha hecelemeyi sökemedik. Kâinatı okumak hususunda. Onun için şunun bunun kitabını okuyacağım derken, kendi öz kitabımızı okuyamaz hâle geldik. Ve bugün ilim denen Allah’ın kıymet verdiği kurum, Ali’nin dediğini Mehmet’e, Ayşe’nin dediğini Fatma’ya nakletmekte kaldı. Bunu ne yazık ki akademimiz de böyle yapıyor. Her makaleye, yazıya kaynak göster diyor. Yani eski kitapları topla yeni bir şey koy ortaya. Peki, yenilik nerede? Bu bir statik nakildir, ilim değildir. İlim, muhatabın aklındaki tereddüttü giderecek alamete sahip olana aittir.

Ona da âlim denir. Alamet sahibi olacak yani delil ve ispatı olacak. Yoksa falanca kitapta şöyle yazıyor, filanca kitapta böyle yazıyor. Bunun menkıbesel tarafını anlatayım, herkes kendine lazım olanı oradan algılasın. Hazreti Mevlana, sanıldığı gibi yiyelim, içelim, gezelim, dönelim gibi bir adam değildir. Çok önemli bir Hanefi fakihidir. Bu zat ve Konya’nın o dönemki önde gelen uleması… Bir mecliste bir konu münazara ediliyor, hadis ve Kur’an konuşuluyor. Kapı açılıyor; “Bırakın bu dedikoduyu! Allah öyle demiş, peygamber böyle demiş. Sen ne diyorsun?” diyor gelen zat, Şemsi Tebrizi. Bugünün problemi arkeolojik malzeme ile çözülmez. Ama ayette öyle diyor.

  • Tamam, o günkü ayetin bugünkü probleme çözüm üretme şeklini biliyorsan âlimsin. Ayeti nakletmek ilim değildir. Keza hadisi de keza sahih ilmi kaideleri de… Çözüm üretmek ilimdir.

Ne okuyalım?

Kendini oku, kendini… Kendini okumayı öğren. Kur’an ve hadisi tercümesinden okuyup hüküm verince işte böyle bir toplum ortaya çıkıyor.