Abdülhak Şinasi’nin kayıp notları yıllar sonra kitap raflarına nasıl döndü

Tıpkı bir Avrupalı muharrir gibi hayatı boyunca notlar alarak kitaplarına malzeme hazırlayan ancak bu notlardan pek azını kitaplaştıran Abdülhak Şinasi’nin gerçek şahsiyetini ortaya çıkarması bakımından bu küçük kâğıtların büyük değer taşıdığını söyleyen Şevket Rado’ya göre edebiyat tarihçilerinin bunları görmeden yapacağı değerlendirmeler eksik kalacaktır.
Türk edebiyatı ustalarının yaşarken yakasını bırakmayan talihsizlikler dizisi çoğu zaman vefatlarından sonra da devam eder. Talihsizliklerin başında varisler yüzünden kitapların basılamaması problemi geliyor. Abdülhak Şinasi Hisar da yakın zamana kadar bu sebeple ulaşılamayan yazarlardan biriydi.
Malum: Çocukluğu Boğaziçi, Büyükada ve Çamlıca’da geçen Hisar’ın eserlerinin ana eksenini de bu döneme ait hatıraları oluşturuyor. Hakkında pek çok değerli yazı kaleme alan Abdullah Uçman’a göre o, “geçmiş zaman peşinde bir İstanbul âşığı” idi.
- Pek çok fıkraya da konu olan temizliğe düşkünlüğü ve aşırı titizliği Hisar’ın çalışma tarzına da yansımıştı: İlk yazıları yayınlandığında 34, ilk kitabı Fahim Bey ve Biz çıktığında 54 yaşındaydı.
54 yaşında ilk kitap...
Pek çok fıkraya da konu olan temizliğe düşkünlüğü ve aşırı titizliği Hisar’ın çalışma tarzına da yansımıştı: İlk yazıları yayınlandığında 34, ilk kitabı Fahim Bey ve Biz çıktığında 54 yaşındaydı. Bir yıl sonra bu romanıyla CHP Hikâye ve Roman Mükâfatı’nda üçüncü oldu. 1963 yılında Nişantaşı’ndaki evinde vefat ettiğinde arkasında roman, anı, biyografi, deneme, antoloji türlerinde 11 kitaplık bir külliyat bıraktı: Boğaziçi Mehtapları, Fahim Bey ve Biz, Çamlıca’daki Eniştemiz, Boğaziçi Yalıları, Geçmiş Zaman Köşkleri, Ali Nizamî Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği, İstanbul ve Pierre Loti, Yahya Kemal’e Veda, Aşk İmiş Her Ne Var Âlemde, Geçmiş Zaman Fıkraları, Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı.
- Şevket Rado, dostu Abdülhak Şinasi’nin ölümünden sonra evrakının, Türk matbaacılığı, gazeteciliği ve tiyatrosuna dair araştırmalarıyla tanınan kardeşi Selim Nüzhet Gerçek’in evrakıyla beraber çuvallara doldurularak Sahaflar Çarşısı’nda satıldığını yazıyor.
Yeniden olması gereken yerde
Son yayıncısı Yapı Kredi Yayınları ve Abdülhak Şinasi Hisar üzerine doktora yapan Necmettin Turinay’ın gayretleriyle bu külliyat daha da büyümüş ve yeni kitaplar eklenmişti.
Ancak dediğim gibi Hisar’ın kitapları bir süredir basılamıyordu. Şükür ki Everest Yayınları bu problemi çözdü ve kitaplar yeniden olması gereken yere, yani kitapçıların raflarına, okuma listelerine, okurların çantalarına girdi. Bu arada kitapların “şekline” dair de birkaç söz etmeliyim: Karton kapaklı ve ciltli seçenekleriyle çıkan bu kitapların boyutu 12 X 16. Yani cep boy sayılabilir. Bazılarına pek hoş gelmeyen bu boyut bana oldukça sevimli geliyor. Ayrıca Hisar’ın ilk yayıncılarından Varlık’ın o güzelim serisini hatırlatıyor.
Yazarın hayattayken yayınlanan 11 kitabından 6’sı yayınlandı şimdilik, arkası gelecektir.
Sahaflar çarşısı’ndaki 7 çuval
Gelecektir ama nasıl? Yazar, yayıncı ve koleksiyoner Şevket Rado, dostu Abdülhak Şinasi’nin ölümünden sonra evrakının, Türk matbaacılığı, gazeteciliği ve tiyatrosuna dair araştırmalarıyla tanınan kardeşi Selim Nüzhet Gerçek’in evrakıyla beraber çuvallara doldurularak Sahaflar Çarşısı’nda satıldığını yazıyor. Bunlardan yedi çuvalı bir tesadüf eseri satın alan Rado’nun izlenimi:
“Çuvallardan hakikaten pek çok lüzumsuz şey çıktı. Ama karmakarışık bir halde çuvallara doldurulan bu evrak arasında Abdülhak Şinasi Hisar’ın ufak ufak, avuç içi kadar kâğıtlara yazılmış notları, öylesine darmadağınık olmuş bir halde perişanlığa mahkûm edilmişti ki manzara yürekli sızlatıcı idi.”
“Senelerce uğraşmak lazım”
Bu yedi çuvaldan çıkan binlerce kâğıt parçası düşünün: Üzerinde Abdülhak Şinasi’nin yayınlamadığı şiirleri, seyahat notları, dil, edebiyat, Türkçülük ve milliyetçilik üzerine düşünceleri, edebiyatçılara dair kaleme getirdiği hatıraları…
Eski harflerle tutulmuş ve ince uçlu bir kalemle ufacık yazılmış bu kâğıt parçaları arasında aylarca çalışan Rado, aynı konu etrafında yazılanları bir araya getirmek için uğraşır. Bir yandan da bu notları sökebilmek için pertavsızla büyüterek okumaya girişir. Sonuç pek de parlak değildir:
“Ama ne yazık ki hiçbiri tamam olmuyor. Aylar kâfi değil, belki senelerce uğraşmak lazım gelecek.”
Kağıt parçalarını birleştirmek
Yine de “edebiyatımızın büyük adamı ve benim şahsi dostum” dediği Hisar’ın okura sunamadığı eserlerini parça parça bile olsa ölümden kurtarmak maksadıyla pes etmez ve o perişan kâğıtlardan Hamdullah Suphi Tanrıöver’e dair hatıralarını derleyip Hayat Tarih Mecmuası’nda yayınlar (sayı 7, Ağustos 1966, s. 4-9). Bu arada Şevket Rado -ihtiyat kaydıyla- Abdülhak Şinasi’nin, Ahmet Haşim ve Yahya Kemal için yaptığı gibi Hamdullah Suphi için de bir kitap yazmayı düşündüğünü belirtiyor.
Tıpkı bir Avrupalı muharrir gibi hayatı boyunca notlar alarak kitaplarına malzeme hazırlayan ancak bu notlardan pek azını kitaplaştıran Abdülhak Şinasi’nin gerçek şahsiyetini ortaya çıkarması bakımından bu küçük kâğıtların büyük değer taşıdığını söyleyen Şevket Rado’ya göre edebiyat tarihçilerinin bunları görmeden yapacağı değerlendirmeler eksik kalacaktır.
Bakalım bu avuç içi kadar kâğıtlara yazılmış notlar da -Hisar külliyatının bir parçası olarak- avuç içi kadar kitaplara dönüşebilecek mi?
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.