Adil oyun

Futbol
Futbol

Oynadık yenildik penaltılarda… Ben atmadım penaltı, korktum kaçırırım diye.Birkaç gün kendimize gelemedik tabi. Sonra hoca çağırdı beni. Sadece 8numara değil rakip takımın 4 oyuncusu lise talebesiymiş; öğrenmiş.

-Niye bütün idare ve öğretmenler güreş takımının antrenmanlarını bile seyrediyor da bir kere olsun bizim maçımıza gelmiyorlar!

- Ne bilim olum, güreş bizim sporumuzmuş. Futbol batılıların. Ondandır herhâlde.

- Olum bi kere güreşçilerin mayoları dine hiç uygun değil ki lan. Bizim şortlar zaten dizlerde anasını satayım.

- Tamam, da tarihte öle değilmiş işte. Boş ver takma kafana be Dursun…

Okulda ne kadar “bizden” hoca varsa alayına bozuktum. Futbol takımının “üvey evlat” muamelesi görmesi haksızlıktı ve “bizimkiler” haksız olmamalıydı.

Dursun’a “takma kafana “ dedim ama ben de fena bozuktum. Okulda ne kadar “bizden” hoca varsa alayına bozuktum. Futbol takımının “üvey evlat” muamelesi görmesi haksızlıktı ve “bizimkiler” haksız olmamalıydı. Eşofmanları yeniydi güreş takımının, mayoları pabuçları… Paralı yatılı gurbetçi çocuklar olmasa adam gibi kramponlarımız bile yoktu bizim. Güreş takımının idmanı varsa yazılıya girmezken biz kafamızda çamurlara maç dönüşü yazılıya girdiğimiz olurdu. Çünkü güreş milli sporumuzdu futbol yabancı. Oysa bu saçma ayrımın bizde açtığı yaradan haberi yoktu hocaların. Hepsi bir yana hakiki bal yiyordu herifler idmandan sonra. Hakiki bal…

1987 senesinde Arifiye Öğretmen Lisesi’nde parasız yatılı talebe iseniz hakiki bal yemenin ne denli kıymetli olduğunu bilirsiniz. Kızlarıma anlattım inanmadılar muhtemelen siz de inanmayacaksınız bir gün sabah kahvaltısında haşlanmış yumurta çıkacağı duyulduğunda olay olmuştu okulda. Kalk saati 6 iken sabahın beşinde uyanıp sıraya girmişti bütün okul yumurta kalmaz diye. Okulun inekleri, tavukları meyve bahçesi vardı ama öğrenciler için değil. Köy Enstitüsü günlerinden kalma bir gelenekti sanırım öğretmenlerin hizmetine sunulmaya devam eden. Ama hakkını verelim yine de; devletin verdiği lacivert ceket gri pantolonların ve çirkin ama plastik topa vursan patlatacak sağlamlıkta Sümerbank marka ayakkabıların…

Neyse iyi bir takımımız vardı bizim. Yağmur çamur kar demez idmanları aksatmazdık. Güreşçilerin kayrılması daha da hırslandırmıştı hem bizi hem hocamızı. Ha söylemeyi unuttum bizi beden hocası çalıştırırdı güreşçileri ise dışarıdan ücretli hoca… Çok çalıştık, çok hırslandık; rakiplere değil ha kendi okulumuza, öğretmenlere bilendik. Maçlar başladı önümüze geleni yendik. 3 atar bir sayar bir takım olmuştuk. Yarı finale çıktık. Şehrin ekabir okullarından biri ile oynayacağız. Gene hocalardan gelen yok. Ama birkaç arkadaş dersleri kırıp dayak yeme pahasına gelmişler bizi desteklemeye. Isınıyoruz hem biz hem rakip. İri yarı herifler; hiç öyle ortaokul talebesi gibi değiller.

 İyi bir takımımız vardı bizim. Yağmur çamur kar demez idmanları aksatmazdık.
İyi bir takımımız vardı bizim. Yağmur çamur kar demez idmanları aksatmazdık.

Bizim arkadaşlardan biri canhıraş beni çağırıyor tellerin arkasından. Gittim yanına başladı heyecanlı heyecanlı anlatmaya. Rakip takımın 8 numarasını tanıyormuş. Ama çocuk lise 2 öğrencisiymiş. Yemin etti çok iyi tanıyorum aynı mahallede oturuyoruz dedi. Gittim hocaya söyledim. Bırak bunları dedi topunu oyna işine bak. Oynadık yenildik penaltılarda… Ben atmadım penaltı korktum kaçırırım diye. Birkaç gün kendimize gelemedik tabi. Sonra hoca çağırdı beni. Sadece 8 numara değil rakip takımın 4 oyuncusu Lise talebesiymiş; öğrenmiş.

“İtiraz etmeyecek misiniz?” dedim. “Yok be Erdal” dedi. “Kazanmak şart mı oğlum? Biz iyi bir takımız, siz iyi futbolcular, iyi çocuklarsınız. Adam gibi çıktık oynadık; spor yaptık. Onların ayıbı onların olsun.

  • Madem böyle kazanmayı gurularına yediriyorlar alsınlar şampiyon olsunlar, büyüklük bizde kalsın” dedi. Hoca gözümde çok daha büyümüştü o an. Helal olsun be hocam dedim.

Ertesi sene ben lise 1’e geçtim. Lise takımı için fiziğim yetersiz olduğu için o sene okul takımında olmayacaktım. Bir gün ismim anons edildi. 4. Sınıflardan Erdal Hoş acele olarak spor odasına gitmeniz… Gittim hoca beni bekliyordu. “Beni çağırmışsınız hocam” dedim. “Haftaya” dedi “maçlar başlıyor oynayabilir misin?” “Çok zayıf kalmam mı hocam?” dedim, “Hem idmanlara da çıkmadım”. “Lise değil ortaokul takımında” dedi gözlerini kaçırarak.

O yüzüme bakmayınca ben de önüme baktım. Sustum. “Oğlum dedi düzen böyle biz de ayak uyduracağız artık ne yapalım?” Yüzümü hiç yerden kaldırmadan kabul edip çıktım odadan. O günlerin cümlesini yıllar sonra kurdum:

Oyunu adil oynayabilseydik hayatı daha adil yaşayabilirdik…