Adil siyaset için uygulamalı anlayış rehberi: Nizamülmülk ve Siyasetname'si

Nizamülmülk

Klasik kültürümüzde siyaset etrafında oluşmuş literatür dört grupta tasnif edilebilir. En önemli örneği Farabi’nin Âraû ehli Medineti’l Fazıla olan ve en genel anlamıyla pratik felsefenin siyaset bölümünü oluşturduğunu düşünebileceğimiz siyaset felsefesiyle ilgili kitabiyat bu gruplardan ilki iken, Maverdi’nin el-Ahkamu’s Sultaniye ve’l Velayetü’d Diniyye’si ile İbn Teymiyye’nin es-Siyasetüş- Şer’iyye fî Islah’ır Raî ve’r Raiyye’sinin mümtaz örnekleri arasında yer aldığını vurgulayabileceğimiz ve ‘siyaset’ meselesi hakkında nazari bakımdan İslami hükümlerin neler olduğunu soruşturan ‘siyasal fıkıh’ kitapları da ikinci grubu oluşturur. Bu ilk iki grubun siyaset meselesine yaklaşımlarının teorik zeminde kaldığı görülürken, üçüncü ve dördüncü grubu oluşturan siyasetnameler ve layihaların ise beşeri pratiğin zamanmekân ve toplum içinde teşkil etmiş pragmatiğini kendilerine mevzu edindiklerini vurgulamak icap eder. Elbette kültürümüzde İbn Haldun’un ilm-i umran’a giriş olarak tasarladığı abidevi Mukaddime gibi asla yalnızca bu gruplar içinde düşünülemeyecek, ama onlarda içerilen bütün hususlara bir şekilde değinen eserler de yer alır.

SİYASETNAMELERİN ÖNEMİ

Layihalar herhangi bir siyasal toplumun mevcut hali ya da bu halde karşılaşılan sorunlar için bu toplumun egemenine sunulmuş ‘bilgi raporları’ olarak kavranabilir. Bu açıdan layihalar özel sorunlara özel çözümler içerir. Sözgelimi Koçi Bey Risalesi bu tür bir layiha olarak dikkat çeker. Siyasetname geleneği ise, devrin egemenine ve yöneticilerine nasihatte bulunmakla, önceki devirlerin sultanlarının ve emir sahiplerinin yaşadıklarından çıkarılacak ibretleri aktarmakla yetinir çoğu kez ve bu anlamıyla siyasetin ‘hükümdarlık sanatı’ boyutunun oluşumunda etkin olan bilgileri bir araya getirirler. Bir anlamda siyasetnameler Aristocu pratik bilgeliğin (phronesis) siyaset alanındaki şekillenişini özetlerler. (20. yüzyıldaki ‘felsefi hermenötik’ üstadı Hans Georg Gadamer bu nitelikleriyle phronesis’i her türlü ‘beşeri bilim’in merkezi konumuna yerleştirir.) Her ne kadar Aristo için pratik bilgelik, bir uygulamalı anlayış biçimi olarak bilgi gibi önceden var olan hakikatlerden oluşmayıp müzakere gerektiren ve bu müzakere yoluyla, geçmiş anlayışta üstü kapalı bir şekilde var olanın teemmül gerektiren bir tarzda keşfedilerek onun bugünkü anlayışla bağlantısını kuran bir faaliyet ise de siyasetnamelerin bu faaliyeti doğrudan cisimleştirdiklerini de düşünebiliriz. Siyasetnamelerin geçmiş hükümdarların hayatlarından aktardığı hikâyeler ve ibretler, onların başına gelen olayların değerlendirilmesi bu açıdan pratik bilgeliğin içermesi gerekli ‘müzakere’ boyutunun siyasetnamelere aktarılmış şeklidir. Siyasetnameler bu açıdan da klasik İslam dünyasındaki ‘iktidar, hakikat ve yönetimsellik’ ilişkilerinin nasıl kurulduğuna ilişkin yapılacak değerlendirmelerde en önemli kaynaklardandır.

BÜYÜK SELÇUKLULARIN BÜYÜK VEZİRİ: NİZAMÜLMÜLK

İçinde bulunduğumuz ay doğumunun bininci yılını (10 Nisan 1018) idrak edip anacağımız ve devrin Abbasi halifesinin verdiği unvanla Nizamülmülk olarak bilinen Hasan bin Ali bin İshak Tusi, Türk devlet geleneğinde örneklerine az rastladığımız türden bir ‘muhteşem ikinci adam’dır. Bu tür muhteşem ikinci adamlar meclisinde Bilge Kağan’ın Tonyukuk’u, I. Alaeddin Keykubat’ın Celaleddin Karatay’ı ve Kanuni Sultan Süleyman’ın Sokullu Mehmet Paşa’sıyla birlikte baş köşede oturur. Bu tür ‘muhteşem ikinci adam’lara tarihimizde az rastlanır, çünkü genelde tarihsel sürece ilişkin bakışlarda nedense ilk göze çarpanlar hep birinci adamlar, en ön safta olanlardır; bakışların da bunlara yönelmesi kadar doğal bir şey yoktur. Tarih yazarken sözgelimi Sultan Alparslan dönemi denir, Kanuni dönemi denir, Fatih dönemi denir, II. Abdülhamid dönemi denir; ama sözgelimi, Nizamülmülk dönemi nadir söylenir. İki sultana, hem Alparslan’a hem de Melikşah’a vezirlik yapmıştır Nizamülmülk. 1071’deki Malazgirt Savaşı’nda Sultan Alparslan’ın hemen yanı başında yer alamamıştır, çünkü daha önemli bir meseleyle, Nizamiye medreselerinin kuruluşuyla ilgilenmektedir. Müderrisleri arasında İmam Gazali’nin de bulunduğu Nizamiye medreselerinin İslam medeniyetinin bilgi bedeninin teşekkülünde büyük bir rol oynadığı, siyasi ve kültürel bir krizin yaşandığı bir dönemde önemli bir teşebbüs olarak çağların anlayışlarına önemli bir katkı sağladığı söylenebilir.

EDEBİ DEĞERİ YÜKSEK BİR METİN

Nizamülmülk’ün Siyasetname’si sadece siyasetname geleneğinin önemli bir halkası değildir bu bakımdan. Elimizdeki metnin siyasi açıdan önemli krizlerin yaşandığı, oldukça karışık ve korkulu günlerden geçilen; Batınî, Karmatî ve Mazdekî isyanların peşisıra patlak verdiği, Alamut kalesinde yuvalanan İsmaili-Haşhaşi terörizminin gemi azıya aldığı bir dönemde, 11. asır sonlarında, her ne kadar Sultan Melikşah’a sunulmak üzere yazılmışsa da Nizamülmülk’ün eğer kendisine bir şey olursa Sultan’a eseri sunması için yazdığı nüshayı emanet ettiği Muhammed Mağribi tarafından son şeklinin 1098 ila 1111 yılları arasında verilerek Sultan’a sunulduğunu biliyoruz. 1092’nin Ekim’inde Bağdat’a doğru hareket eden Melikşah’ın ardından Bağdat’a gitmek üzere yola çıkan Nizamülmülk’ün yolda kendisine bir istida sunmak bahanesiyle huzuruna çıkan bir Batınî-Haşhaşî fedai tarafından şehit edilmesinde rivayet odur ki Melikşah’ın diğer veziri Tac’ul Mülk’ün de parmağı olduğu söylenir. Nizamülmülk’ün Sultan Melikşah’la son dönemlerinde arasının açık olduğu, oğul ve torunlarının serkeşliği ve zulmü sebebiyle kendisini vezirlikten almakla tehdit eden Melikşah’a “Bu vezirlik diviti ve sarık, tacınla o derece bağlıdır ki diviti aldıktan sonra tacın da kalmaz gider” karşı tehdidini yönelttiği de mercidir.

Siyasetname’de ısrarla vurgulanan husus yöneticilerin halkın durumundan mutlaka haberdar olmaları, bürokrasiye ve mütegallibelere halkı ezdirmemeleri gerektiği, adaleti daima ön planda tutmalarını öğütler. Her ne kadar Siyasetname tarihi bakımdan önemli bilgiler, detaylar içerse de bir tarih kitabı değildir; kitap ibret alınacak olayları aktarıp tutulacak doğru siyaset yolunu göstermeyi arzular; bu açıdan Nizamülmülk’ün eserinin edebi değeri de yüksektir. Dil ve üslup yönünden en üst seviyelere çıkabilmiştir.

Eşarî bir muhaddis olmasının da yoğun etkisiyle Nizamülmülk, Ehl-i Sünnet haricinde kalan mezhep ve dinlere de pek müsamahakâr davranmaz eserinde. Geçmiş çağlarda yaşamış hükümdarlardan aktardığı hikâyelerden edinilmesi gerekli ibretleri Hz. Peygamber’den hadislerle bezeyerek sunar sürekli. Üslubu son derece açık, ibareleri yerli yerindedir. Ele aldığı konuları özlü ve sade bir biçimde aktarması da Siyasetname’nin başka bir değeridir. Gazali’nin Nasihat’ül Müluk’u başta olmak üzere sonraki dönemlerde yazılmış hemen bütün siyasetnameler üzerinde kalıcı etkilerinin olduğu da muhakkaktır. (Siyasetname, Nizamülmülk, çev. Nurettin Bayburtlugil, Dergah, 2016)

KEBİKEÇ

DİNLE UYUMLU BİR DEVLET ANLAYIŞI

İslam siyaset düşüncesini siyasetname geleneği etrafında yorumlayan Kadir Canatan, aralarında Nizamülmülk’ün de yer aldığı 17 referans metni kendi dönemlerinin zihniyetini, kültürünü de bize aktaran metinler olarak yorumluyor. Siyasetname geleneğinin genelde Fars kültür çevresinde ortaya çıktığını vurgulayan Canatan, Nizamülmülk’ün Türk devlet yapısı ve zihniyeti üzerinde de önemli etkileri olduğunu belirterek, onun Siyasetname’sinin kendisinden önce mevcut olan bir geleneğe eklemlenmesine rağmen ondan ayrılan yönleri de barındırdığını vurguluyor. Canatan’a göre, Nizamülmülk, güçlü, paternalist ve dinle uyumlu bir devlet ve siyaset anlayışının önemli mümüssillerinden biri.

(İslam Siyaset Düşüncesi ve Siyasetname Geleneği, Kadir Canatan, Doğu Kitabevi, 2014)

OSMANLI’DA ADALET, DÜZEN VE İSTİKRAR

Osmanlı-İslam siyasi düşüncesinin kapsamlı bir incelemesini üreten Orhan Keskintaş, Osmanlı öncesi İslam siyasi düşüncesinin temel ayrımlarından birinin, “istikrar teolojisi” ile “nizam ontolojisi” arasında olduğunu savlıyor. Bu ayrım temelinde Osmanlı siyasi düşünce deneyiminin mirasını, sadece siyaset alanında değil, sadece siyaset anlayışının değil, mekâna, insana, varlığa ve tüm anlama dair fikirlerin ve tartışmalar bağlamında da değerlendiren Keskintaş’ın eseri Osmanlı toplumsal hayatının günümüze dek gelen unsurlarını, siyasal anlayışlarımız üzerindeki etkilerini Osmanlı siyasetname geleneğinin kavrayıcı bir çözümlemesi eşliğinde değerlendiriyor.

(Adalet, Ahlak ve Nizam: Osmanlı Siyasetnameleri, Orhan Keskintaş, İletişim, 2017)

NİZAMÜLMÜLK’TEN MACHİAVELLİ’YE SİYASET

Siyasetnameleri, nasihatname geleneğinin siyasal alandaki tezahürü olarak kavrayan Özgür Önder’in kitabı, siyaset ve yönetim üzerine yöneticilere nasihat ve tavsiyeler içeren bu metinlerde siyaset ve ahlak arasında sıkı bağlar kurulduğunu ve adaletle hükmedebilmenin özünü de bu bağların oluşturduğunu Nizamülmülk’ün Siyasetname’sinin yönetim ve siyaset yaklaşımını inceleyen Önder, onun eserinin sadece pratik değil, teorik bir altyapısının da olduğu tespitiyle gerek diğer siyasetnamelerle gerekse Machiavelli’nin Prens’iyle kıyaslayarak siyasal iktidarın dayanması gerekli unsurları, yöneten-yönetilen ilişkilerini ve siyaset felsefesini ortaya çıkarmaya çalışıyor.

(Yönetimde Adalet ve Saadet: Bir Nasihatname Geleneği Olarak Siyasetname, Özgür Önder, Lotus, 2014)

KLASİK KÜLTÜRÜMÜZÜN SİYASAL OTOPSİSİ

Siyaset ve yönetim konusuna siyasetnamelerin penceresinden bakmaya gayret eden Ömer Dinçer’in kitabı siyasetnâmeleri de bağımsız ve başlı başına bir ekol gibi değil, ortak zemin üzerinde yükselen ve benzer konuları tartışan diğer türler arasında konumlandırarak ele alıyor. Siyasetnameler özelinde dört farklı kültür ve medeniyetin siyasi nasihat edebiyatının tarihî süreç içindeki gelişimini izleyerek, birbirlerine etkilerini soruşturan Dinçer, ele aldığı metinlerin içerik analizini de yaparak onların kültürel arka planını, tarihi zeminini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Siyasetnameler üzerinden geleneksel siyasi düşüncenin gelişimini irdeleyen Dinçer’in kitabı önerdiği yaklaşımla klasik kültürümüzün siyasal bir otopsisine girişiyor.

(Siyasetnameleri Yeniden Okumak, Ömer Dinçer, Klasik, 2018)