Adımı zifiri karanlıklara haykırdılar

Bir Ali gücüyle omuzlayıp kapıları girmek var şehre.
Bir Ali gücüyle omuzlayıp kapıları girmek var şehre.

Gözleriyle konuşa konuşa bütün tecellileri harekete geçirir küçük bir deniz. Kıyısında köşesinde yabani otlar biter bir şehir eskisinin. Bir film sahnesinin ortasında olmak da var, denizin ortasında mahsur kalmak da. Bir Pîrî Reis çıkar mı önümüze, bu da belli değil. Haritalar, rotalar, tayfalar ve Forsa…

İşte yine tuhaf, eski ve yıpranmış bir sayfadan geçip buralara kadar geldim. Çerçilerin arasından, üzerime yapışan renkleri taşıyarak, yüksek binaların gölgesinden serinlik biriktirerek geldim.

Ben bir gök gürültüsü olarak indim toprağa. Ardımdan yağmur geldi. Günün en sakin saatlerinde oluyor her şey.
Ben bir gök gürültüsü olarak indim toprağa. Ardımdan yağmur geldi. Günün en sakin saatlerinde oluyor her şey.

Bütün geçitler çok ince ve kalabalıktı. Herkes kendinden daha fazlasını isteyerek yaşamanın ustası olma derdindeydi. Bir ısrarı sürükleyerek buralara kadar getirdim. Temkinliyim. Daha da çok gözü kara. Bakışı tekin olmayan, mutsuz bir ayaklanmanın en kötü hâlini sergileyenlerin arasından geçerek geldim. Atların nal seslerini toplayarak, toz duman bir meydanın tam ortasında ayakta durdum. Benimle birlikte durdu kocaman bir orman. Burunlarından soludu atlar. Bir cenge şimdi ön çok da bu atlar hazırdı. Bir Ali gücüyle omuzlayıp kapıları girmek var şehre. Üstümdeki savaş zırhlarını çıkarmadan geldim. Öyle bir gümbürtü var ki gökte sanki başımızdan aşağı dökülecek bulutlar.

Birden bire olur her şey. Keskin bir ses böler geceyi Hava çok karanlık. Hava çok keskin. Üstünde ne varsa dünyanın altında da o.

Yağmur duasına çıkalım derken simsiyah bulutların arasından gözüken güneşe ulaşmak için meydanda durdum, atlar hazırdı, duman kalkmıştı, bulutlar hâlâ simsiyahtı. Yağmurun kokusu bile yoktu. Güneş kararsızdı. Ben bir gök gürültüsü olarak indim toprağa. Ardımdan yağmur geldi. Günün en sakin saatlerinde oluyor her şey. Kimselerin ayak sesi yokken, şehir uykunun koynundayken ve bütün dünya kendini savunmaya hazırlanırken birden oluyor her şey. Köşe başlarından, derin karanlıklardan, eski zamanlardan çıkıp gelen herkes dolduruyor meydanı. Söz yok. Tedavülde sadece derin bir sessizlik var. Bunu kimse anlamaz. Zaten böyle bir vakti de kimde anlamaya çalışmaz. Olan sadece bir sessizliğe doğru kapılıp gitmektir. İnsan zaten her şeyi bile bile yaşar.

Soyut yüzlerle zafer hayalleri kurmak, ya da eskitmek bir gülüşü en zalim zamanında. Bunu kimse düşünmese de bir düş olarak not ediyorum kenara.
Soyut yüzlerle zafer hayalleri kurmak, ya da eskitmek bir gülüşü en zalim zamanında. Bunu kimse düşünmese de bir düş olarak not ediyorum kenara.

Birden bire olur her şey. Keskin bir ses böler geceyi Hava çok karanlık. Hava çok keskin. Üstünde ne varsa dünyanın altında da o. Çağıran bir ses öylesine uzaktan, soğuk ve yağmur bekleyen köşe başlarını tutan çocukların sessizliği gibi bir sessizlik. Avcuma konan bir sıcaklık kadar sıcak. Gözleriyle konuşa konuşa bütün tecellileri harekete geçirir küçük bir deniz. Kıyısında köşesinde yabani otlar biter bir şehir eskisinin.

  • Bir film sahnesinin ortasında olmak da var, denizin ortasında mahsur kalmak da. Bir Pîrî Reis çıkar mı önümüze, bu da belli değil. Haritalar, rotalar, tayfalar ve Forsa… Kimsenin bir tayfun beklediği yok.

Bitmek bilmez yolculuklara çıkmadan menzil hayal etmek... Önündeki çizgiyi bırakıp karmaşık bir çizginin ardına takılmak... Soyut yüzlerle zafer hayalleri kurmak, ya da eskitmek bir gülüşü en zalim zamanında. Bunu kimse düşünmese de bir düş olarak not ediyorum kenara. Gün gelecek tüm coğrafya bizim yüzümüzle uyanacak dünyaya. Bu bahçenin sessizliğinden oluyor her şey. Ayak seslerinden bir ayaklanma peydahlıyorum. Bunu kimseye söylemeden yapıyorum.

Fark etmiyor kimse. Adımın sonuna konan kocaman bir nokta büyüyüp büyüyüp beni içine alıyor. Bir noktadan ibaret olarak yaşamayı öğreniyorum. Eski defterleri karıştırmak gibi Bir eski zaman marşı ile düşlerden uyandım Adımı zifiri karanlıklara haykırdılar.