Afrika notları: Yokluktaki varlık ve bazı haller

Afrika
Afrika

Afrika’nın insanlarındaki yokluk bizdeki varlığı eziyor. Onların o derin bakışlarında bütün dünyamız, hırsımız, içimizden atamadığımız lüks eriyip gidiyor.

Küçük anne

Yolun kenarında arabanın içinde bekliyorum. Bir bebek ağlaması çalınıyor kulağıma. Bir küçük anne. Bisikletiyle gidiyor. Sırtında büyükçe bir şalla bağladığı daha birkaç aylık bebeğiyle. Ağlıyor bebek. Acıkmış olduğuna hükmedip benim bulunduğum yere yakın bir yerde duruyor.

Bisikletinden inip yolun kıyısına oturarak bebeğini emziriyor. Susuyor bebek. Yine yolun bir kenarında küçüklü büyüklü kullanılmış pet şişelerini mükemmel bir intizam içinde kaldırım kenarına dizen adam orta yaşlarda bir kadına pet şişe satıyor. Pet şişeleri çuvala doldurup bir güzel yerleştiriyor kadının bisikletine. Bisikleti düzeltiyor, kadının gideceği istikamete çeviriyor. Kadın mahcup teşekkür ediyor adama. Adam kadının yüzüne bakmadan kabul ediyor başka bir mahcubiyetle o teşekkürü. Kadın bisikletine binip giderken adam pet şişe dizisinin yanına doğru yürüyor. İki elini kavuşturuyor bu arada. Bir şeyler kazanmanın, bir iş yapmanın yüzüne verdiği o satın alınamayacak huzur ve sükûnetle.

  • Az sonra bebeğini emziren kadın yerinden kalkıyor. Büyük şalla bebeğini sırtına sarıp bisikletine biniyor. Bebek mutlu. Kadın kim bilir kaç saat, kaç kuruş kazanmak için sırtında canından bir sıcaklık pedallara asılıyor.

Bütün bunları izleyen benim göğsüme Afrika’nın mümbit sekineti iniyor. Bu insanlardaki yokluk, bizdeki varlığı eziyor. O derin bakışlarında bütün dünyamız, hırsımız, içimizden atamadığımız lüks eriyip gidiyor.

Bu topraklarda ileri süreceğiniz her hüküm, birkaç zaman sonra başka bir hükümle yer değişebilirlik taşıyor.
Bu topraklarda ileri süreceğiniz her hüküm, birkaç zaman sonra başka bir hükümle yer değişebilirlik taşıyor.

Genetik vecibe

Bugüne kadar çok yazmadım Afrika’ya dair. Çünkü bu topraklarda ileri süreceğiniz her hüküm, birkaç zaman sonra başka bir hükümle yer değişebilirlik taşıyor. Biraz durmak istedim. Gözlemlemek. Peşin hüküm vermekten uzak durmak. Burada bulunanlar içinde bu yargıları paylaşan insanların bir süre sonra bunlardan vazgeçtiklerini görünce Afrika’ya dair yazmanın zorluğu karşıma çıktı. Bir takım notlar aldım. Dönünce Burkina isminde bir kitap sözü vermiştim İbrahim Tenekeci’ye. Geçen yıl izbe bir çayhanede birkaç şey anlattım ona. Afrika insanına dair. O, Anadolu insanını anlatıyordu ben Afrika insanını. Aralarında o kadar benzerlik vardı ki. Sonra dedi ki niçin yazmıyorsun bunları?

Afrika’da yazmak, yaşamanın çok gerisinden geliyor. Çünkü hayat öylesine insani ve fıtri ki kendinizi bunların içinde buluyorsunuz.

Onların diliyle, onların gözüyle bakarak yaşamaya başlıyorsunuz. Elbette bu da bir aldanış. Kendinizi bir süre geri çekip sonradan gelecek olanlara bir işaret fişeği yakmak en büyük ödevinizdir. Ki sonradan buralara gelecek olanlar sizin kaldığınız yerden devam etsinler. Uzak ülkelerdeki insanlara özellikle Batı’nın saçtığı aç ve sefil Afrika imajını alt üst edecek, insani bir bakış açısına yarayacak cümleler bırakmak başka bir ödev. Ayağa kalkmaya çalışan Afrika insanına hem somut olarak omuz vermek hem yazılarınızla bunu yapmak ayrı bir ödev. Yazarın sorumluluğu, yaşadığı bunca zor ve yoğun gündemi alabildiğine berrak bir şekilde aktarabilmek.

Diliyorum ki, büyük bir iştiyakla başladığımız Afrika Notları serisi bereketi de içinde taşıyacak gücü kendinde bulsun. Anadolu’nun soluk borusu der tarihçiler Kafkaslar için. Kafkaslardan aldığı serin ve görklü nefesi Afrika ciğerlerine aktarmak Türk insanın genetik vecibesidir.

İstanbul camisinde biri Müslüman oldu.
İstanbul camisinde biri Müslüman oldu.

Haller lügati

İstanbul camisinde biri Müslüman oldu. Niçin seçtin Müslümanlığı diye soruldu genç adama. Dedi ki, arkadaşlarım Müslüman. Ve çok doğru, dürüst insanlar. Bu nedenle sevdim Müslümanlığı. Bir hâl işte. Hâl konuşmuş. Okumuş. Yazmış neredeyse. Adamı çekip karşısına anlatmış. Ama kelimesiz. Ama dilsiz. Ama lügatsiz.

  • Ömer Tuğrul İnançer’in Cins’te yayınlanan söyleşisinden bir cümle geldi aklıma. İnsanı korkutan, uykularını kaçıran, yakasından tutup sarsan o cümlesi: İnsanlar size bakıp Müslüman olmaya özenmiyorsa imanınızı gözden geçirin.

Şimdi kim daha mümin? Şu karşımızdaki mahcup adamın eline tertemiz bir sayfa verilmesine vesile olan o dürüst gençler mi biz mi daha güzel temsil ediyoruz dinimizi? O gençlerin elinde ne sosyal medya ne pahalı telefonlar ne projeler ne dinlerini anlatacak o kuşe kâğıda basılı dergiler, ne kitaplar… Sadece bir hâl var onlarda. Hâllerden bir hâl. Mümin hâli. İnanmış adamlardaki o güzel hâl.

Ah Türkiye

Dediler ki sizin ülkenizde Müslüman nüfusun oranı nedir? Dedim ki yüzde 99. Dediler ki Allah-u Ekber.