Ah Enver Paşa!

Edirne’den Manastır’a, Almanya’dan Rusya’ya ve Türkistan’a kadar büyük bir isim geldi ve geçti.
Edirne’den Manastır’a, Almanya’dan Rusya’ya ve Türkistan’a kadar büyük bir isim geldi ve geçti.

İmparatorluk Rumeli ve Balkanlar’dan çekiliyor, bir tarih sayfası değil, tarihin bizzat kendisi kapanıyordu. Yaşanan bu kötü gidişat karşısında, ordu içinde bir siyasi kanat filizleniyordu. Daha sonra sıkça adını duyacağımız ve siyasi tarihimizin en önemli partilerinden biri olan; İttihat ve Terakki!

Buhara, Belcivan Vilayeti…

1922.

Devriye gezen milisler, Rus askerleriyle karşılaştı. O derin sessizliği yırtarcasına patlayan silahlar, mahmuzlanan atların acı kişnemeleri sardı tepeleri. Tepelerin üstünde ölüm kustu mitralyözler… En ön safa o geçti. Hücum emrini verdi. Birkaç Rus askerini yalın kılıç biçtikten sonra, ölüm, onu tam kalbinden buldu. Yer - gök sustu. Toprak sustu. Dili mühürlendi Devleti-i Âliye’nin. Beyaz atıyla fethettiği Edirne’de Selimiye sustu! 41 yaşında, son Osmanlı Paşası, son civanmert ittihatçı vuruldu. Şöyle yazdı ölüm raporunda; “14 Ağustos 1922 günü öğle vaktine yakın bir zamanda, şehadet rütbesine nail olmuştur.” Gazi-i Namdar Enver Paşa şehid oldu! Koca Osmanlı İmparatorluğu’nun parça parça kaybedildiği zamanlardı. Sanılanın aksine II. Abdulhamid Han’ın döneminde büyük toprak kayıpları yaşanıyordu. ’93 Harbi sırasında Rus kuvvetleri Yeşilköy’e dayandı. Kıbrıs İngilizlere, Bosna-Hersek Avusturya’ya, Kars, Ardahan, Batum ve Artvin Ruslara bırakıldı. Romanya, Karadağ ve Sırbistan bağımsızlıklarını ilan etti.

İmparatorluk Rumeli ve Balkanlar’dan çekiliyor, bir tarih sayfası değil, tarihin bizzat kendisi kapanıyordu. Yaşanan bu kötü gidişat karşısında, ordu içinde bir siyasi kanat filizleniyordu. Daha sonra sıkça adını duyacağımız ve siyasi tarihimizin en önemli partilerinden biri olan; İttihat ve Terakki! O sıralar Manastır’da gerçekleşen bir infaz ise bardağı taşıran son damla olmuştu. Rus Konsolosu, kendisine selam vermeyen bir Jandarma neferini darp etti. Bunu gururuna yediremeyen Türk askeri, Rus konsolosunu oracıkta öldürüverdi. Sonra ne mi oldu? Konsolosu vuran asker ve onu engellemediği için suçlu bulunan arkadaşı idam edildi. Ama utanç bununla da bitmedi. Rus Konsolosun cenaze alayı geçerken, Erkân-ı Harp Kolağası’na birliğindeki toplarla selamlama atışı yapılması emredildi. O genç Kolağası bu utancı içine sindiremeyecekti! O genç subayın adı Enver’di.

İşte böyle elem dolu günlerde genç bir Subay olan Enver kararını verdi! Zillet altında yaşamaktansa sonu ölüm olan bir mücadeleye atılacaktı.

İşte böyle elem dolu günlerde genç bir Subay olan Enver kararını verdi! Zillet altında yaşamaktansa sonu ölüm olan bir mücadeleye atılacaktı. Bu kararlılıkla o da İttihat ve Terakki’ye katıldı. O dönem II. Abdulhamid’in tamamı İttihatçılarla kuşatılmış Manastır’dan haber almak için yolladığı Manastır Valisi Hıfzı Paşa, saraya şu kelimelerle bir telgraf geçti. “Manastır’da kulunuzdan başka herkes ittihatçıdır!” Evet, Enver de artık bir ittihatçıydı ve diğer tüm ittihatçılar gibi şakası yoktu.

Tarih, iliklerine kadar liderlik ve başarı azmi taşıyan bu iki askeri son defa karşılaştırmayacaktı…
Tarih, iliklerine kadar liderlik ve başarı azmi taşıyan bu iki askeri son defa karşılaştırmayacaktı…

Şimdi II. Meşrutiyet’in ilan edilmesi gerekiyordu. Enver, bunun için Selanik’ten ayrılıp dağlara çıkacak; Bulgar ve Türk köylülerini ikna edecekti. Başardı da. Tam o sıralarda artık görevini tamamladığını ve teşkilatın Rumeli Müfettiş-i Umumisi olduğunu bildiren bir telgraf aldı. Bu mektubu getiren; o vakitler genç bir Kurmay Yüzbaşı olan Mustafa Kemal Bey’di. Tarih, iliklerine kadar liderlik ve başarı azmi taşıyan bu iki askeri son defa karşılaştırmayacaktı… II. Meşrutiyet ilan edilse de beklenen müspet gelişmeler yaşanmadı. Osmanlı’nın ilk anavatanı olan Rumeli, Edirne dâhil olmak üzere Türklerin elinden kayıp gitti. Bulgar orduları karargahını Çatalca’ya kurdu. Asker boğazına kadar siyasete batmıştı. Siyaset boğazına kadar acziyete… Tam bu vakitlerde bir söylenti yayıldı. Bulgarların İstanbul’a girmesini engellemek uğruna Edirne feda edilecekti. Daha sonra Edirne Fatihi olarak da anılacak Enver Paşa, bu duruma kayıtsız kalamadı. Yanına aldığı on kadar arkadaşıyla Bab-ı Ali Baskınını gerçekleştirdi. Kanla gerçekleşen bu ihtilalle hükümet devrilmiş, ittihatçılar ve Enver Paşa kazanmıştı.

Naciye Sultan ile geçirdiği kısa vakitleri de unutmamak lazım gelir.
Naciye Sultan ile geçirdiği kısa vakitleri de unutmamak lazım gelir.

Sonu büyük hüzünlerle gelecek bu hikâyenin, sevinç dolu az sayıda günleriydi bunlar… Bir de Naciye Sultan ile geçirdiği kısa vakitleri de unutmamak lazım gelir. Derken, Almanya ile yapılan bir ittifak ve kaybedilen koca bir dünya savaşı… Tarih kaybedenlere karşı nankör, kazananlara karşı ise cömertti. Çanakkale’nin adı bile anılmayan Başkumandanı Enver Paşa, bu kez kaybetmişti. Şimdi vatandan, yârdan ayrılma vaktiydi. Bir Alman torpidosuna dokuz ittihatçı bindi.

Talât, Enver, Cemal, Bedri, Doktor Nazım, Bahaeddin Şakir, Doktor Rüsuhi, Hayreti ve Cemal Azmi… Bir bilinmeze doğru ilerleyen bu dokuz kişi içinde ise her ne pahasına olursa olsun, “bir kere daha deneyeceğim” diyen biri vardı. Enver, hiç vazgeçmedi. Almanya’da kabına sığmaya Enver Paşa, memleketin kurtulması için türlü çareler düşünüyor, içi içini yiyordu. Daha fazla dayanamayarak Rusya’ya geçti. Rusya’da duramadı.

  • Tüm Orta Asya Türk ve Müslüman milletlerini tek bayrak altında toplayacak ‘kızıl elma’sını dillendirdi. İnanıyordu ki burada hazırlanacak bir orduyla, Osmanlı yeniden kurtarılabilir, müesses nizama kafa tutulabilirdi.

Bunu Sarıkamış’ta da planlamış, ama emrine uymayan Hafız Hakkı Paşa yüzünden Osmanlı kuvvetleri gerekli manevra ile birleşememiş ve bir felakete davetiye çıkmıştı. Allah-u Ekber dağlarında karlar altında Türk evlatları şehid oluyordu. Tarih, nankördür dedik. Gelenin keyfi için geçmişine sövenler; Sarıkamış için utanıp sıkılmadan 90 bin şehit yalanını uyduracaktı. Oysa ki gerçek rakam 20 bini bile bulmuyordu. İşte böyle bir yenilgi daha yaşamak istemeyen Enver Paşa, Türklerden müteşekkil ordusuyla Anadolu’ya yürüyecek ve milli bir mücadele başlatacaktı. Olmadı.

Hep Naciye’sine bahsettiği gibi yine denemişti ama bu sefer gitme vaktiydi… Bir bayram günü, verdiği son emir, inşallah onu peygamber komşusu olmaya vesile kıldı. Edirne’den Manastır’a, Almanya’dan Rusya’ya ve Türkistan’a kadar büyük bir isim geldi ve geçti. Geride, kendisine uzun bir müddet vefasızlık gösterecek, bir dönemler “Enverland” denilen öksüz bir ülke bıraktı. Nur içinde yat büyük Kumandan!