Ahlakdışı anlamda doğruluk ve yalan üzerine

Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche

Vay hâline de şu alın yazan merakın ki, bir kez bir çatlak bulup bilincin hücresinden dışarı çıkarak aşağı bakabilen ve şimdi anlayan, ki insan, merhametsizlik, ayartılmışlık, doyamazlık, öldürücülük içindeyken, bilisizliğinin gelişigüzelliği içindedir; sanki, bir kaplanın sırtına binmişken, düşlere dalıp gitmiş gibi. Nereden çıkabilir ki, o zaman, bu durumdayken, herhangi bir doğruluk güdüsü!

Zihin, bireyin ayakta durmasının aracı olarak, başlıca gücünü aldatmacada gösterir; aldatma, daha zayıf, daha az kanlı-canlı bireylerin kendilerini ayakta tutmalarının aracıdır; çünkü, zayıf olduklarından, var olma kavgasına boynuzlarla ya da yırtıcı hayvan dişleriyle katılamazlar, insanda bu aldatma becerisi doruk noktasına ulaşır: Burada yanıltma, pohpohlama, yalan söyleme ve aldatma, arkadan konuşma, başka türlü gösterme, sahtelik içinde yaşama, maske takma, şeylerin üzerini örten uzlaşımlar, başkaları karşısında da kendi karşısında da oyun oynama, kısacası tek bir kendini beğenmişlik alevinin çevresinde uçuşup durma, öylesine kural ve yasadır ki, insanların arasından bir dürüst ve arı doğruluk güdüsünün nasıl olup da ortaya çıkabildiğinden daha anlaşılamaz bir şey yoktur, neredeyse, insanlar derinden derine sanrıların ve hayal tasarımlarının içinde yüzerler, gözleri şeylerin yalnızca yüzeylerinde gezinir ve "biçimler" görür, duyumsamaları onları hiçbir noktada doğruluğa götürmez; bunun yerine, uyarıcı duyumlar toplamakla ve sanki, şeylerin arkasında el yordamına dayalı bir oyun oynamakla yetinir.

Ek olarak da insan, geceleri kendini bir düş yaşamının yalanları içine bırakır; ahlak duygusu da buna hiç engel olmağa çalışmaz: Hâlbuki güçlü bir istençle horlamalarını giderebilmiş insanlardan söz edilir. İnsan kendiyle ilgili ne bilir ki aslında! Ya, kendini bir kez tam olarak, sanki bir camekana yerleştirilmiş gibi algılayabilseydi? Doğa ondan en önemli şeyleri, kendi bedeni üzerine de esirgememiş midir; onu, barsaklarının kıvrımları, hızlı kan dolaşımı, karmaşık sinir titreşimlerinin ötesinde kalan, böbürlendiği bir aldatıcı bilince sürmek ve onun içine kapatmak için! Anahtarı da fırlatıp atmıştır: Vay hâline de şu alın yazan merakın ki, bir kez bir çatlak bulup bilincin hücresinden dışarı çıkarak aşağı bakabilen ve şimdi anlayan, ki insan, merhametsizlik, ayartılmışlık, doyamazlık, öldürücülük içindeyken, bilisizliğinin gelişigüzelliği içindedir; sanki, bir kaplanın sırtına binmişken, düşlere dalıp gitmiş gibi. Nereden çıkabilir ki, o zaman, bu durumdayken, herhangi bir doğruluk güdüsü!

  • Çevirmen: Oruç Aruoba
  • Cogito, Sayı.16, Sayfa.55-56