Akdeniz'in doğusu ve Arap edebiyatı

Akdeniz'in Doğusu - Abdurrahman Münif
Akdeniz'in Doğusu - Abdurrahman Münif

Arap romanının yaşadığı bir geçiş sürecini yansıtmaktan öte Münif’in romanları otuz yıllık bir dönemi yaşanmışlıklardan yola çıkarak ele alıyor. Ortadoğu’nun siyasi bir aynası gibi. Şartlar ve zemin ne kadar zor olursa olsun Münif, içinde yaşadığı coğrafyayı, Arap rejimlerini ve Arap yaşam portresini kendi bakış açısıyla romanlarında eleştiriyor ve irdeleyerek yazıyor.

Modern Arap romanının kendinden hatırı sayılır şekilde söz ettirmeye başlaması, geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar uzanıyor. Arap eleştirmenlerce tartışmalara sebep olsa da Necip Mahfuz’un Nobel Edebiyat Ödülü almasıyla Arap edebiyatı tüm dünyada adından söz ettirmeye başladı. Modern Arap edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Abdurrahman Munîf (1933-2004) tam da bu zaman diliminde, Arap romanının olgunlaşma dönemi yazarlarından biri olarak varlık gösterdi.

Abdurrahman Munîf (1933-2004) tam da bu zaman diliminde, Arap romanının olgunlaşma dönemi yazarlarından biri olarak varlık gösterdi.

Daha önce Türkçeye üç kitabı çevrilen Abdurrahman Münif’in, Akdeniz’in Doğusu isimli eseri Ketebe Yayınları tarafından dilimize kazandırıldı. Coğrafya kaderse eğer, Münif bundan hakkıyla faydalanmış bir yazar. Arap coğrafyasının önemli bölgelerinde uzun zaman yaşamış olması, yazarın kitaplarına sirayet eden güçlü bir kavrayış olarak karşımıza çıkıyor.

Hikayelerdeki coğrafya ya da coğrafyadaki hikaye

Abdurrahman Münif’in dünyaya geldiği dönem Arap dünyasında büyük değişikliklerin olduğu, iki büyük savaş arası bir dönem: Yıkıcı ve çok hızlı bir değişimi yaşayan topraklar, halklar ve muamma... Bu siyasi kırılmaya yazarın şahitliği, gazete haberlerinden öteye geçerek günlük hayata dokunmuş ve böylece okuyucuda derin etkiler bırakmıştır. Bir başka açıdan Münif’in, modern Arap düz yazısının kendine ait bir kimlik kazanmaya başladığı yıllarda doğmuş olması onu etkin yazarlar arasında okumamızı sağlamıştır. Fransa ‘nın Mısırı’ın işgali sebebiyle modern Arap edebiyatının başlangıcı arasında bir ilişki kuruluyor. Bununla birlikte modern Arap edebiyatının bu ilk oluşum evresinde Lübnanlıların önemli bir yeri de var. Arap Nahda hareketi başladığı zaman Arap edebiyatçıların Batı’dan aldığı türlerden birisi, disiplin yöntemleri ve konularıyla kıta Avrupa’sının hikâye türünü oluşturuyor. Batı edebiyatından ilk etkilenenlerin Lübnanlılar olduğu hatrı sayılır araştırmanın söylediği şey, sebebi ise: Avrupalılarla ilk irtibata geçenlerin Lübnanlılar olması. Lübnanlı olan Halîl Cibrân, Mîhaîl Nu’ayme, ve Emin er-Reyhanî... Ki çoğumuz söz konusu yazarları öncelikli olarak duymuşuzdur.

Abdurrahman Münif’in dünyaya geldiği dönem Arap dünyasında büyük değişikliklerin olduğu, iki büyük savaş arası bir dönem
Abdurrahman Münif’in dünyaya geldiği dönem Arap dünyasında büyük değişikliklerin olduğu, iki büyük savaş arası bir dönem

Akdeniz'in doğusu ve bir münif klasiği

Arap romanının yaşadığı bir geçiş sürecini yansıtmaktan öte Münif’in romanları otuz yıllık bir dönemi yaşanmışlıklardan yola çıkarak ele alıyor. Ortadoğu’nun siyasi bir aynası gibi. Şartlar ve zemin ne kadar zor olursa olsun Münif, içinde yaşadığı coğrafyayı, Arap rejimlerini ve Arap yaşam portresini kendi bakış açısıyla romanlarında eleştiriyor ve irdeleyerek yazıyor. Ürdün, Suudi Arabistan, Irak, Mısır, Suriye gibi ülkelerde geçirdiği uzun zamanlar boyunca, bu ülkelere dair tanıklıkları, onun eserlerinde işlediği konulara nüfuz etmiştir. Politik ve tarihsel açıdan bölge insanının kimlik, yaşayış, duyuş biçimimi es geçtiğimiz, sorunlar ve çözümler kıskacında kalmış bakış açımız Abdurrahman Münif sayesinde, hikâyelerden, insandan yola çıkar ve politik kıskacın ötesine taşınır.

  • Ketebe Yayınları’ndan çıkan Münif’in, Akdeniz’in Doğusu romanı hapishane edebiyatının ilk örneği olarak gösteriliyor. Romanda yazar Münif üçüncü bir anlatıcı kullanmaksızın altı bölümden oluşan hikâyeyi sırasıyla Recep ve Enise’nin ağzından anlatıyor.

Recep isimli siyasi bir tutuklunun hikâyesinde; aile, aşk, arkadaşlık, özgürlük ve mücadelesine hep birlikte tanıklık ediyoruz. Yazar, zaman ve mekâna ihtiyaç duymadan tüm Arap coğrafyasındaki cezaevlerinde siyasi tutuklulara yapılan zulüm ve işkenceyle bizi başbaşa bırakıyor. Tüm Arap ülkelerinde siyasi tutuklular en ağır cezalara ve işkencelere maruz kaldılar. Bunun doğal sonucu olarak da Mısır, Suriye, Ürdün, Libya ve daha birçok ülkede hapishane edebiyatı doğdu elbette. Bölgede bu anlamda önem atfedilen ve siyasal boyutuyla da ilk akla gelen eserlerden birisi mesela Zeynep Gazali’nin Zindan Hatıraları’dır. Gazali,Cemal Abdunnasır yönetiminin Müslüman Kardeşler üyelerine yönelik tasfiye girişimleri sırasında 1965 yılından 1971 yılına kadar tutuklu kalarak, işkencelere ve eziyetlere maruz kalıyor. Bununla birlikte Münif’in tek bir kişide ruh bulmayıp tüm toplumu ilgilendiren bir kurguyla zamansız ve mekânsız yaşananlara ışık tutması onun romanını hapishane edebiyatının çok ötesine taşıyor.

Diktatörler ve edebiyatın özgürlüğü

Diğer taraftan Suûdî asıllı doğmuş olmasına rağmen politik düşüncelerinden dolayı ülke rejimi tarafından vatandaşlıktan çıkarılması Münîf’in hayatının tamamını ülke dışında geçirmesine sebep oluyor. Muhalif tavrı nedeniyle hayatı boyunca iktidarlar tarafından baskı görse de denge siyaseti gütmüyor. Batı işbirlikçisi Arap iktidarları eleştirerek, yoksulluk, gelir adaletsizliği gibi sosyal sorunları eserlerinde işliyor. Necip Mahfuz 1988 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü aldığında birçok Arap eleştirmen ödülü hak eden kişinin Abdurrahman Münif olduğunu söylüyor. Fakat yazarın öfkeli hâli, Doğu’yu kendi gözlerinden okuyarak Batı’nın istediği gibi ele almaması, onu Nobel’den uzaklaştırıyor, beklediğimiz gibi. Necip Mahfuz ve Abdurrahman Münif’in güçlü kalemleri siyasi dengeler sebebiyle ayrışıyor burada.

Tiranlık, Marquez ve Türkiye

Coğrafya, iktidarlar ve totalitarizm demişken benzer eserler çağrışım yapıyor hâliyle. Başkan Babamızın Sonbaharı aklımıza gelecek bir eser. Márquez’in hayalinde dünya tarihindeki diktatörlerin karakteristik özelliklerini taşıyan ve tirana dönüşecek kahramanıyla Başkan Babamızın Sonbaharı isimli fantastik romanı, evrensel bir diktatör portresi çiziyor.

Başkan Babamızın Sonbaharı içeriğiyle, Latin Amerika ve Arap coğrafyasının hatta Türkiye’nin de tecrübe ettiği sosyal meselelere temas ettiği bir gerçek.

Başkan Babamızın Sonbaharı içeriğiyle, Latin Amerika ve Arap coğrafyasının hatta Türkiye’nin de tecrübe ettiği sosyal meselelere temas ettiği bir gerçek. Ancak bunu yazacak güçlü bir kalem ve otorite karşısında dışlanmayı göze alacak bir isim bizden çıkmış mıdır darbeler tarihinde? Münif ve Marquez bölgelerindeki gerçekliği, hepimizin meselesi yaparak güçlü bir üslupla ele aldıkları için varlar. Eserler, coğrafyaların ve halkın hikâyesini, acısını, gerçekliğini duyup anlatım zenginliği ile işlerse kalıcı olabiliyor. Akdeniz’in Doğusu kendisinden söz ettirecek olgunlukta güçlü bir eser. Ve meraklısı olan okurlar için Ketebe Yayınları güzel kitapları bizlerle buluşturmaya devam edecek…