Akif Emre'nin Kudüs yazıları

Akif Emre için Kudüs nübüvvetin/Risalet'in iz ve göstergesidir.
Akif Emre için Kudüs nübüvvetin/Risalet'in iz ve göstergesidir.

Akif Emre için Kudüs bir idrak ve bilinç durumuna tekabül eder. Kudüs'ü bugün turistik ve kültürel bir figüre indirgemeye çalışanlar, fotoğrafın, görüntünün malzemesi yapmaya çalışanlar, mistik, metafizik ve mitolojik bir nostalji ve romantizm yapanlar Kudüs'ün gerçekliğini örtenlerdir.

Akif Emre'yi iki şehri anlatırken farklı hatırlarım... Kudüs ve İstanbul... Yazılarından da rahatlıkla anlaşılabileceği gibi Akif Emre bu iki şehri anlatırken, kuru bir mekândan, kronolojik bir tarihten ve nostaljik bir zamandan söz etmezdi. Bir inancın ve imanın tecelli ve tezahür ettiği mekânları anlatırdı sokak sokak, ev ev... Çünkü bir inancın ve imanın Medine'de billurlaşan şehir ve mekân tasavvuru daha çok Kudüs'te ve İstanbul'da tezahür etmişti onun medeniyet tasavvuruna göre. Buhara bu iki şehirdeydi, Taşkent bu iki şehirde. Kurtuba, Marakeş, Mostar, Saraybosna, Halep, Semerkant bu iki şehirde... Bir şiir, bir şuur, bir türkü, bir ağıttı bu iki şehir. Ve özellikle Kudüs, yaşadığımız çağın insanına bir pusulaydı. Akif Emre İslam şehir telakkisini, mekân fikrini, siyaset bilincini, varlık, bilgi değer tasavvurunu, zaman ve mekâna bakışını hep bu iki şehir üzerinden anlattı. Daha önce İstanbul'u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname olarak kitaplaşan İstanbul yazılarından sonra şimdi de Kudüs yazıları Kudüs Bir Pusula adıyla ete kemiğe büründü.

Akif Emre son yüzyılımızdaki ciddi birkaç Kudüs yazarımızdan biridir. O şehir ile mekân fikrini, şehir ve mekân fikri üzerinden de bir inancın ve imanın nasıl mekânda ete kemiğe bürünüp şehirde medeniyet olduğunu Kudüs üzerinden anlatır. Dolayısıyla Kudüs Akif Emre için İslam şehir fikrinin en önemli izi ve göstergesidir. Bugün ise sadece şehir fikrimizin değil, politik duruşumuzun, dünya tasavvurumuzun mihengidir Kudüs. Ona göre "Tarihte hiçbir şehirde Kudüs'te olduğu kadar efsanelerle hakikat çarpışmadı. Hiçbir şehir Kudüs gibi ‘geleneğin' temsilini üstlenmedi." Kudüs kadim gelenekleri de bünyesinde taşıyan, onları kuşatan son muştunun öteki ile yüzleştiği mekânın adı. Ve yüzyılımızda insan olma ve insan kalmanın bir çığlığı. Boğulmak istenen hakikat medeniyetinin çığlığı..."

Akif Emre için Kudüs nübüvvetin/Risalet'in iz ve göstergesidir. Hz. İsa'ya atfedilen her adım, her soluk Kudüs sokaklarında bir taşa yansımış gibidir. Her peygamber oradadır. Kudüs'ün bilhassa Mescid-i Aksa'nın her yanı bir peygamberin, bir alimin izleri, hatıraları ile doludur. Muallak taşından hâlâ Efendimiz'in kokusu yayılır kâinata. Biri ayak izinin nasıl bir medeniyetin ve insanlığın izi olduğunu, müteâl olan ile fizîkî olanın nasıl yekpareleştiğini orada görür ve anlar insan. Semaya açılan kapıdır bu anlamda Kudüs ve semanın yeryüzüne açıldığı kapı. "Mescid-i Aksa kâinatın varoluş sırrına açılan kapı. İlk kıble. Kudüs kutlu yolculuğun beşiği... Kudüs bu sonsuzluk yolculuğuna, kâinatın efendisi, kutlu müjdecinin ayak izlerini bıraktığı, nebilerin yurdu, Hz. İsa'dan Meryem'den esintiler taşıyan vadi. Mekke'den, Medine'den tüm evrene ulaşan muştuya yüzlerin ilk çevrildiği kutlu mekân Kudüs..."

Medine'nin ufkudur Kudüs. Mekke'nin gece kokusu... İstanbul'a giden duraktır. Kurtuba'ya, Semerkant'a kayan yıldız... Peygamber muştusudur Kudüs... Hz. İsa'nın müjdesini, Hz. Musa'nın töresini Kudüs'ü idrak edemeyen, Kudüs bilinci olmayan anlayamaz. Miracı ve İsra'yı Kudüs'te anlayabilir insan ancak; çünkü ancak Kudüs anlatabilir de ondan... Bu anlamda Akif Emre'nin deyimiyle "Kudüs havf ve reca vadileri arasında bir şehir..." Başta da belirttiğim gibi Akif Emre İslam düşünce geleneğinin mekân fikrini Kudüs'te mücessemleştirdiği gibi kendi mekân fikrini oluştururken de iz ve göstergelerini Kudüs'te mücessemleştirir. Çünkü "Mekân duygusu medeniyetlere karakterini verirler çoğu kez. Bir medeniyetin ayırt edici özellikleri, birikimi, insanlığa yaptığı katkısı ile o medeniyete beşiklik eden mekân, coğrafya arasında kaçınılmaz bir ilişki vardır. Medeniyete beşiklik eden mekânın insanı da şekillendireceğine dair tezler bir yana, toplumların mekânla kurduğu ilişki, ona yüklediği anlam karşılıklı bir etkileşimle toplumların kimliklerini etkilediği gibi ‘varoluş şartı'na anlam katar."

Öyleyse "Toplumlar hafızaları ile var olurlar. Hafızayı olaylar kadar mekânlar belirler. Mekânlara bıraktığınız iz kadar oraya aitsiniz demektir. Mekâna ve olaylara atfettiğiniz anlam çerçevesinde bir bütünlük oluşturabilirsiniz. Tarihin yorumundan bugüne taşınabilir olan mekân-değer-toplum ve zaman süreciyle kurabildiğimiz anlamlı ilişkiler bütünü demektir. Müslüman toplumların mekânla kurdukları ilişki bu çerçevede toprak fetişinden uzak ama varoluş kodlarını sürekli hatırlayarak anlamlı bir bütünlüğe işaret eder... Tarih tek başına kutsanmaz ama o tarihin ve mekânın bugüne anlatacağı çok şeyi ruhunda sakladığı bilinci hep diri tutulur." Şehir asla unutmaz cümlesini Kudüs bağlamında Kuran Akif Emre, bu şehrin Müslüman hafızasının en önemli göstergesi olduğunu belirtir. Dolayısıyla bu anlamda Kudüs aynı zamanda bir dildir de. Akif Emre'ye göre Kudüs bir toprak parçasına indirgenemeyeceği gibi o seküler anlamda bir coğrafya olarak da nitelenemez. Çünkü o Risalet ve nübüvvet bağlamında anlaşılabilecek, Mekke'de temelleri atılan evin ve Medine'de başlatılan şehrin, Medine tasavvurunun mekânda en üst bağlamda tezahür ettiği yerdir.

Bu anlamda Kudüs Müslümanların fethiyle şehir olma sürecini tamamlamıştır. Akif Emre'nin deyimiyle Kudüs Müslümanların elinde bir Kuran Kıssası gibi geçmiş zamanların tüm hikâyelerini korurken hakikatin işaret taşlarını döşeyerek, Kudüs sokaklarında ezelî hakikatin kutlu mekânlarına giden yolu da açtı. İslam medeniyeti Medine'de şekillendikten sonra kendinden önceki geleneğin şehri Kudüs'le hesaplaştı, yüzleşti ve son şeklini aldı. Öyleyse Kudüs meselesi bugün için sırf bir şehir sorunu, bir mekân sorunu, coğrafya sorunu, siyasî veya kültürel sorun değil, bir inanç ve medeniyet sorunudur. Bu anlamda da Kudüs gerçekten bugünün insanı için geleceğine yönelik bir pusuladır. Bu anlamda Akif Emre için Kudüs bir idrak ve bilinç durumuna tekabül eder. Kudüs'ü bugün turistik ve kültürel bir figüre indirgemeye çalışanlar, onu seyirlik bir unsura dönüştürmek, fotoğrafın, görüntünün malzemesi yapmaya çalışanlar, mistik, metafizik ve mitolojik bir nostalji ve romantizm yapanlar Kudüs'ün gerçekliğini örtenlerdir. Dolayısıyla Kudüs işgal altındaki herhangi bir şehir ve mekân değildir. Kudüs işgali gerçekte bir hafızanın, dilin ve bilincin işgalidir.

Akif Emre'ye göre Bosnalılar nasıl Saraybosna'da İstanbul savunması yaptılarsa, Kudüs'te savunma yapanlar da İstanbul'un, Mekke'nin, Medine'nin hatta İslam dünyasının savunmasını yapıyorlar. Öyleyse Kudüs bir kilit taşıdır. Kudüs'ün Müslüman bilincini sürekli diri tutması gereken bir emanet olduğunu belirten Akif Emre, onun yeryüzünde varlık iddiasını sürdürmemizin göstergesi olduğunun da altını çizer. Kudüs fikri ve düşüncesi varoluşsal bir öneme sahiptir. Kudüs'ün önce genel anlamda Filistin Sorunu'na sonra da özel anlamda Gazze'ye indirgenmesi, meselenin İsrail Sorunu olduğunu görmezden gelmek olduğu gibi temeldeki Kudüs fikrini ve düşüncesini de bertaraf etmek anlamına gelir. İslam âleminin Müslüman dünya denilerek coğrafî bir bağlama indirgenmesindeki temel saik de budur. Kudüs'ün Filistinlilerden arındırılmasındaki arka plana dikkat çeken Akif Emre Kudüs'ün özgür olmadığı bir dünyada İslam âleminin özgürlüğünden de söz edilemeyeceğini belirtir. İslam özgürlüktür çünkü. Kudüs özlemini, Kudüs anlamını, Kudüs özgürleşmesini Kudüs romantizminden ayıran bilinci kuşanan yeryüzünün kulluk idrakidir. Kudüs özlemi onun özgürleşmesiyle giderilebilir.

"Kudüs'ü unutturan idraksizlikti, Kudüs'ü unutturan hamasettir" diyen Akif Emre'ye göre Kudüs bir şehrin bir mekânın adı olmaktan öte bir ümmetin varoluş bilincidir. "Kudüs ümmet bilincinin siyasal, askeri, stratejik mihenk taşıdır. Ne Arabın, ne Acemin ne Türkün meselesidir; bundan öte ortak şuur hâlidir. Kudüs'ün kutsanmış anlamından uzak düşmek, yoksunluğunu hatırlamamak kendini inkara kadar götürür. Gelenek içinde temsil ettiği sembolizminden uzak kalmak da bilinci köreltir, ruhları körleştirir. Peygamberlerin ayak izini, soluduğu havayı taşıyan, Mirac'a uzanan yolun kesiştiği mekândan ayrı kalmak Müslüman kalplerin ölümüdür. Mirac'ı olmayan Müslümanlık nasıl tasavvur edilemezse Mirac'ın yeryüzünde izdüşümü gibi olan Kudüs de unutulmaz." Kudüs için en büyük problemin içi boş retoriklere, nostalji ve hamasete düşmek olduğunu belirten Akif Emre, Kudüs'ü bu coğrafyanın şahdamarı olarak niteler ve insanların bunu fark etmeleri için çabalar. Kudüs Mirac ve Kıble bilincidir. Mirac ve Kıble ise yücelme ve yönelmedir. Öyleyse Kudüs'ün işgal altında olması yücelme ve yönelme bilincini de yitirmek demektir. Kudüs'ün Miracı'nı anlamak aynı zamanda kendi içinde bulunduğu zihinsel işgali anlamayı da sağlar.

Kudüs Bir Pusula kitabı aynı zamanda içinde yaşadığımız dönemde bir İslamcının medeniyet, şehir, mekân, coğrafya bilincinin nasıl olması gerektiğiyle ilgili İz'ler ve Göstergeler'le dolu çok önemli bir metin... İz'ler'in ve Göstergeler'in farkında olmayan ise elbette pusulasını şaşırır...