Aklımıza gelen başımıza gelir batıl inancı

Ezcümle, Rabbimiz, zihnimize tâbi değildir.
Ezcümle, Rabbimiz, zihnimize tâbi değildir.

Yaratıcı zihnin denetimini çoğunlukla insanın iradesine bırakmamıştır. Biz onları zihne getiremiyorsak kovamayız da. Zaten kimse de kaygılı düşünceleri zihnine getirerek kaygı içinde debelenme sevdalısı değildir. Bu bile kaygı düşüncelerinin irade dışı olduğunun en büyük delilidir.

Zihnin en temel vasfı sürekli düşünceyle dolu olmasıdır. Arı kovanı misali, bir düşünce girer diğeri çıkar. Vızıldar durur zihin. Yerinde duramayan kıpırdak birini andırır. Şimdide kalmak istemez. Çünkü gelecekte ne olacağına bigane kalamaz insan. Zihni de ona hep gelecekle ilgili kurgular, senaryolar üretir. Sonra geçmişte pattadak atlar. Yaşadığı bir olayı temcit pilavı gibi ısıtır ısıtır önüne koyar insanın.

Bütün bunlar insanın rağmına olur. Ele avuca sığmaz zihin. Elle tutulamayan civaya benzer. Konudan konuya atlar. Bazen de bir fikir başka bir fikri çağrıştırır. Bir bakmışsınız biraz önceki düşünceyle hiç bağlantısı olmayan başka bir fikirle meşgulsünüz. "Tedâi-yi efkâr" denir buna. Düşüncenin üretim yeri kalptir. (Bu modern psikolojinin bilemediği hatta anlayamadığı bir husustur. Psikoloji zihindeki düşüncelerin üretim yerinin beyin olduğunu savunur.) Kalpte düşünceler lafızlardan çıplak olarak sadece mana olarak çıkar. İslam alimleri düşüncenin de yaratıldığına inanırlar. Yaratılan düşünceler hayal alemine girer ve orada kelime denilen lafızları giyerler. Mesela Türkçe düşünen birinin kalbinden su, çıplak olarak çıkar, hayal aleminde "su" şeklinde bir kelimeye bürünür, ağızdan lafız olarak "su" olarak çıkar. Bir İngiliz için aynı su kavramı, kalpten çıplak olarak çıkar, onun hayal alemi de suya "water" elbisesini giydirir ve lisanından "water" olarak çıkar.

Zihnin işleyişine dair en yanlış bilgi, zihnimize gelen düşüncelerden kendimizi sorumlu tutmaktır. İrademize taalluk etmeyen durumlardan sorumlu olmamamız adaletin temel şiarıdır. Düşüncelerimizden sorumlu olduğumuz vehminden dolayı birçok insan batıl bir inanca saplanır kalır. Bu batıl inanç "aklımıza gelenin başımıza geleceği"dir. Hemen tüm kaygı bozukluğu yaşayan insanlar bu batıl inançla mâlûldür. Kaygılı insanların zihinleri envai çeşit kaygılı düşüncelerle dolar taşar. Ya okulu bitiremezsem ya kanser olursam ya çocuğumun başına bir şey gelirse ya şu olursa ya bu olursa. Bitmek tükenmek bilmeyen düşüncelerle boğuşur durur kaygılı insan. Çünkü bu düşünceleri hakikati söyleyen gerçekler gibi algılar. Hâlbuki, düşünce eşittir düşüncedir. Düşünceleri hakikat gibi algılayınca onlardan kurtulmak için yırtınır durur.

Düşüncelerden kurtulmak istemenin bir nedeni de aklına gelenin başına geleceği şeklinde batıl bir inanca saplanıp kalmadır. Zihne gelen vehimlere nazaran esas vehim budur. Zihnine "gelen" diye özellikle yazdım. Laf söz dinlemeden gelir düşünceler. Git deyince gitmez, kal deyince kalmaz. Yaratıcı zihnin denetimini çoğunlukla insanın iradesine bırakmamıştır. Biz onları zihne getiremiyorsak kovamayız da. Zaten kimse de kaygılı düşünceleri zihnine getirerek kaygı içinde debelenme sevdalısı değildir. Bu bile kaygı düşüncelerinin irade dışı olduğunun en büyük delilidir.

Zihnimize gelen düşünceleri biz irademizle üretmiyorsak, o zaman onlardan da sorumlu değiliz. O zaman soru şudur: Bizim sorumlu olmadığımız düşünceler nasıl olur da kötü olayları çekecektir?

Bu batıl inanç doğru olsaydı, her gün ama her gün başımıza sürekli musibet yağması gerekirdi çünkü her gün zihnine kötü bir senaryonun gelmediği insan yoktur. Şöyle bir itiraz akla gelecektir: Ama benim aklıma gelen başıma geldi. Buna cevabım şudur: Aklına gelenin yüzde kaçı başına geldi? İnsanın tüm hayatında aklına gelenin başına gelmesi yüz binde birdir Allahualem.

Kâinattaki hadiseler, insanın dünyasında olanlar da dahil olmak üzere Yaratıcı'nın sonsuz iradesiyle ve kudretiyle yaratılır. Başımıza gelen olaylar da yine Yaratıcı'nın sonsuz iradesi ve kudretiyle yaratılır. Başıma gelen aklıma gelir batıl inanışında sorun, irademiz dışında zihnimize gelen düşünceleri Yaratıcı'nın yaratması için bir şart hâline getirmektir. Yaratıcı bize bir olay yaşatacaksa, bir musibet isabet ettirecekse bizim zihnimize bağımlı ve tâbi değildir. Onun sonsuz iradesi, sonsuz hikmeti vardır.

İnsan niye dua ediyor denirse, bu başka bir mevzudur. Dua da kişinin iradi olarak Yaratıcı'dan talebi, isteği vardır. Ki, irademizle Yaratıcı'dan talep ettiklerimizin bile bu dünyada hepsi kabul edilmez, ahirete bırakılır. İradi olarak Yaratıcı'dan talep ettiklerimiz bile Onun sonsuz hikmetine uygunsa kabul gördüğü hâlde, aklımıza gelenlerin başımıza geleceği vehmi, vehimlerin en büyüğüdür sonucu rahatlıkla çıkar. Bu inanış bilmeden, farkına varmadan, Yaratıcı'nın sonsuz iradesini, sonsuz hikmetini zihnimize tâbi kılmaktır. "Ağızdan çıkan sözler dua hükmüne geçiyor ama," denirse, elhak doğru derim. Çünkü ağızdan çıkan sözlerinden mesuldür insan. Bu hikmetli söz belki de zamanla biçim değiştirerek, "aklıma gelen olumsuz düşünceler dua hükmüne geçer"e dönüşmüş veya her ikisi karıştırılmıştır. İradeye bağlı olmayan düşünceler ile iradeye bağlı ağızdan söz çıkarmak aynı kefeye koyulamaz.

Ezcümle, Rabbimiz, zihnimize tâbi değildir. O, hiçbir şeye, hiçbir sebebe tabi, bağlı, bağımlı değildir ayrıca. Bu yüzden Rabbimizdir.