Amca sen hiç Ed Sheeran dinledin mi?

Görgünün, saygının ve merhametin olmadığı bir dünya. Yalnız, bunlar sebep değil, sonuç.
Görgünün, saygının ve merhametin olmadığı bir dünya. Yalnız, bunlar sebep değil, sonuç.

Kendileri ile önemli konuları paylaştığımı düşündüğüm her yaştan gencin birçoğunun daha ben ikinci cevher dolu cümlemi itina ile kurmaya gayret ederken, gözleri ile boş boş bana, gönülleri ile başka ufuklara baktıklarını görüveriyordum. Çok ilginç bir gözlemdi bu doğrusu.

Bence her şey yolundaydı. Yani plansız, programsız yaşanmazdı. Saat kavramı saniyesi bile önemli bir anlar bütünüydü. Söz, verilince hemen yerine getirilen; borç, oluştuğu andan itibaren bir büyük dert olarak omuzlara yüklenen; ses, lüzumu kadardan fazlasının çıkarılması yanlış olan; yemek, evden başka ve hele açıkta asla yenmeyen yaşamak için gerekli taamdı. Hayatı, çalışmak ve paylaşmaktan ibaret bir düzen sayan, canlılar arası ilişki ve irtibatı saygı temelinde şekillendiren, yani hani neredeyse her şeyin en incesini düşünen ve yaşayan ve böyle olunmasını da bir zorunluluk kabul eden, kendi hâlinde(!) bir insandım. Bir genç gördüm mü, hemen iki cümlede lafı onun saçına, hayat biçimine, dinlediği müziğe veya dinlemediği müziğe, temizliğe, sofra adabına, kitap okumaya, çok çalışmaya, saygıya, kul hakkına, vatan sevgisine ve daha başka önemli noktalara getirir ve her bir karşılaşma ve buluşmayı, bir cuma vaazını dolduracak konu ile renklendirmeyi önemli bir vazife görürdüm.

Öyle ya, bir genci "tenvir" etmekten daha önemli ne olabilirdi ki?.. Derken gözlem kabiliyetimi, sözlerimi dinleyen insanların üzerinde deneyeyim dedim. Ben "çok çok çok önemli konulardan" bahsederken, bakalım onlar ne yapıyor ve ne düşünüyor diye bir inceleyeyim dedim. İşin garibi yaşı elli beşi aşmış bir insan olarak, dikkat ettim de kırklı yaşlardaki insanlara bile, onların genç olduklarını var sayarak nasihatte bulunmuşum. Doğrusu, sakallarımı uzattıktan sonra, beni bembeyaz sakalım ve vücudumun bir parçası gibi başımda duran kasketimle gören, neredeyse yaşıma yakın insanların dahi bana abi, hatta amca ve dayı demeleri de insanların omuzlarına ellerimi koyarak ve gözlerinin içine bakarak onlara hayattan kesitlerle ilgili dersler verme konusunda beni cesaretlendiriyordu. Kendileri ile önemli konuları paylaştığımı düşündüğüm her yaştan gencin birçoğunun daha ben ikinci cevher dolu cümlemi itina ile kurmaya gayret ederken, gözleri ile boş boş bana, gönülleri ile başka ufuklara baktıklarını görüveriyordum. Çok ilginç bir gözlemdi bu doğrusu.

Bir keresinde muhatabımın, onun oğlu ile ilgili bir önemli konuyu onunla paylaşırken yoldan geçen motosikleti gözü ile takip edip, bir de bana "Amca şu motoru görüyor musun? Ah neler vermezdim, onu almak için..." deyişini ve bu arada söylediğim cümleyi çaktırmadan yutuşumu hiç unutamıyorum. Bir başka seferinde bir genç kıza eğitim, öğretim ve görgünün ne kadar önemli olduğunu, geçmişten örneklerle anlatmaya çalışırken, o sırada açık olan radyodan duyduğu müziğe dikkat kesilip, "Aaa Fatih amca hiç Ed Sheeran dinlediniz mi? Muhteşemdir. Muhakkak dinlemelisiniz." deyişini tebessümle hatırlıyorum. Derken derken, bu işin böylece devamının mümkün olmadığı kanaati bende kuvvetli bir şekilde uyandı. Aslında şunları dikkate alınca bu uyanış daha keskin bir hâl aldı.

Dedim ki, "yahu benim için önemli, kesin ve yakın olan ne varsa, ya bizden, ya eğitim sistemimizden veya kapitalist küresel sistemden kaynaklanır şekilde genç dediğimiz insanlara oldukça uzak. Bu uzaklığı bilenler olarak mesafeyi yaklaştıracak olan onlar değil, bizler olmalıyız." Mesela; İstiklal Savaşı, yokluklar, kıtlıklar, İkinci Dünya Harbi, Kore Harbi, Arap İsrail Savaşları, 1960 Darbesi vs. bizim neslin bilmese bile etkilerini yaşadığı önemli hadiselerdir. 1970'lerin petrol krizi, Kıbrıs Harbi, İran Devrimi, Türkiye'de terör, gaz ve yağ kuyrukları, akmayan çeşmeler, olmayan yollar, 12 Eylül Darbesi, tek bir televizyon kanalı, pahalı ve az çeşitli eşyalar, elektronik devrim öncesi hayat, gençler için taa çağlar ötesinin gerçek dışı yansımaları.

Mesela yeni nesil, Ecevit-Demirel çekişmelerini, Turgut Özal'ı, Erdal İnönü'yü ve belki de en önemlisi Ak Parti dışında iktidarı bilmiyor. Onlara göre oto yollar, köprüler, bedava eğitim, bedava kitap, internet, ağzına kadar tıka basa dolu mağazalar, sıkılınca değiştirilen otomobiller, cep telefonları, arkadaşlar, eşler vs vs hep normal şeyler. Bu mantıktaki bir insana doğrudan "iyiliği emreder, kötülüğü yasaklar"san çok kısa zamanda "çok sık görüşmeyelim moruk" hitabına muhatap olman büyük ihtimaldir. Buraya kadar gençlere yaklaşırken ne yapılmayacağını veya ne yapmamaya çalışacağımı anlatmaya çalıştım. Ne yapacağımı soruyorsanız, bilmiyorum. Belki ilk ve en önemli şey, irtibatı devam ettirmeye çalışmak olacak. Aksi takdirde başka dünyaların başka başka insanları olarak birbirimize belki zarar vererek veya kötü bakarak yaşayıp gideceğiz. Böyle durumda da dayanışma gerektiği zaman birbirimizden yardım isteyemeyecek açık mesafeler oluşacak aramızda.

"Aman onlara dokunmayalım, aman kendilerini ezdirmesinler, aman psikolojileri bozulur" mantık dizininin bizi getirdiği yer, yaşadığımız gibi pek de iyi değil. Başkasını ezip geçmeyi önemsemeyen, "diğerkâmlık" yani yeni lisanla "empati" bilmeyen insanlar...Görgünün, saygının ve merhametin olmadığı bir dünya. Yalnız, bunlar sebep değil, sonuç. Dünyaya, insanlığa, aileye, topluma, tabiata, başka canlılara yaptıklarımızın sonuçları. Genç nesli nasıl suçlarız?.. En iyisi belki de bizim de Ed Sheeran dinlemeye başlamamız... Öyle ya, onlar durup dururken Münip Utandı dinleyecek değiller ya...