Ameliyat sırasında leblebi yemek

Ameliyathaneye girmeden evvel cebime koymuyorum. Bir kase içinde leblebim oluyor. Hemşire hanımlar alıştı. Ameliyat sırasında birer ikişer leblebimi veriyorlar. Bazen espri yapan münasebetsizler oluyor.
Ameliyathaneye girmeden evvel cebime koymuyorum. Bir kase içinde leblebim oluyor. Hemşire hanımlar alıştı. Ameliyat sırasında birer ikişer leblebimi veriyorlar. Bazen espri yapan münasebetsizler oluyor.

Beni çekemeyen zibidiler yurt idaresine şikayet ettiler. Leblebi yediğim yetmezmiş gibi her yere döküyormuşum. "Ben yiyiciyim yere dökmek işi acemilere mahsustur. Ben yere dökmem." dedim ama dinlemediler. Yurt müdürü bana rest çekti; "...bu hızda leblebi yemeye devam edersen seni yurttan atarım." dedi.

Benim leblebiye olan tutkum başıma çok iş açmıştır. Yaşadıklarımı anlatmadan evvel söylemem lazım ki ben sadece sarı leblebi yerim. Yanında sarı ya da kara üzüm yemek gibi bir basitliğe düşmem. Sarı leblebi yerken tozunu üfürmeden, genze kaçırmadan yiyebilen nadir insanlardan biri olmakla gurur duyarım. Efendim ben sarı leblebi yemeye emek vermişim. Çocukluğumdan beri cebim boş olmaz benim. Bana harçlık verecek olanlar bilir ki bana yapılacak iyilik sarı leblebi almaktır. Çoğu zaman harçlık almak yerine leblebi alır yerim. Hemen belirtmem lazım ki kırık leblebi yiyenler ve kırık leblebiden medet umanlar vardır ki onların ki yokluk yüzündendir. Bir insan sarı leblebi alacak paraya sahipse kırık leblebi ile yetinir mi? Tamamen yoksulluk ve gariplik alametidir kırık leblebi. Benim ailem çok şükür beni kırık leblebiye mahkum ve muhtaç etmemiştir.

Ben matematiğe olan ünsiyetim sebebiyle tahsil hayatında jet hızıyla yükselmiş, parlamış, parmakla gösterilir bir adam olmuşum. İnanmayacaksınız ama başarımı derste bile sarı leblebi tüketmeme borçluyum. Leblebi benim yakıtım ve denge unsurumdur. Bir de huyum var kim isterse hemen bir avuç leblebi veririm. Bazısı leblebisini kıskanır. Hepsini kendi yemek ister. Ben öyle değilim. Adım "cömertler defterine" yazılsın isterim. Ama tabii zor zamanlar için "acil durum leblebisi" olarak çantamın dibinde kese kağıdında ve naylon torbada sarılı olarak bulunur. Hem kese kağıdı hem naylon torba tazelik için şarttır. Neyse işte ben başarılı bir öğrenci olarak sınıfları geçe geçe geldim tıp fakültesine. Dedim ya matematikten anlamam bana her kapıyı açtı. Tıp fakültesine geldiğim ilk gün fakülte kantininde sarı leblebi satılmadığını öğrenmiş ve tedbirli olmam gerektiğini düşünmüştüm. Mazallah dersin orta yerinde leblebi biterse perişan olmak da vardı kaderde. Ben tedbirimi aldım. Zaten tıp fakültesinde okuyan herkesin küçük veya büyük bir çantası oluyor. Ben de çantama yedekleme yaparak derslere gidip gelmeye başladım. Leblebi yerken ders dinlemenin uzmanı olduğumdan kimse farkına varmadan ben leblebimi yedim.

Bu arada bazı arkadaşlar benimle dalga geçtiler. "Sürekli ağzında bir şeyler var. Tavşanlaşmışsın sen..." dediler. Tavşan kısmı da sürekli bir şeyler kemirir. Ama leblebi yediklerine şahit olmadım. Onların ki yaş sebze tutkunluğudur. Benim leblebi tutkunluğum başkadır. Sağda solda yavaş yavaş adım çıkmaya başladığında birinci sınıfı yarılamıştık. Artık her yanıma gelen; "...ver bakalım leblebi" diyerek benden leblebi istiyordu. Zaten mesele de buradan çıkmaya başladı. Benden leblebi isteyenler dikkatsizlik ediyor leblebiyi düşürüyorlar. Leblebiyi ezmek pek zevk verir. Hışır eder basarsın. Leblebi hiç direnmeden ezilir. Ama ortalık berbat olur. Ezilmiş ve dağılmış leblebiyi temizlemesi de gıcıktır yani.

Lisedeyken de leblebi verirdim millete ama fakülte öğrencisi daha dikkatsiz oluyormuş anladık. Bir de fakültedeyken yurtta kaldığımız için arkadaşlarla gün boyu beraber oluyorsun. Ve sağa sola leblebi çok dökülüyor. Beni çekemeyen zibidiler yurt idaresine şikayet ettiler. Leblebi yediğim yetmezmiş gibi her yere döküyormuşum. "Ben yiyiciyim yere dökmek işi acemilere mahsustur. Ben yere dökmem." dedim ama dinlemediler. Yurt müdürü bana rest çekti; "...bu hızda leblebi yemeye devam edersen seni yurttan atarım." dedi. Ben de kimseye leblebi vermedim. Sadece kendim yiyince yere dökme işi bitti.

Yurtta durumu düzelttik ama beni çekemeyen kızlar, oğlanlar kadavra incelediğimiz derste bana oyun ettiler. Kadavranın ağzından, burnundan leblebi çıkmaya başladı. Hoca şaşırdı. "Nedir bu hal?" deyince beni gösterip; "...sürekli leblebi yiyor, her yerimiz leblebi oldu." dediler. Hoca da resti çekti. "Oğlum benim dersimde leblebinin adını dahi duymak istemiyorum. Ağzının kıpırdadığını görürsem bu dersten on sene geçemezsin haberin olsun." dedi Hoca böyle sert çıkınca diğer hocalar da örnek aldı ve bana leblebiyi yasak ettiler. Durumu aileme anlattım. "Fakülteyi bırakıp kendime bir kuru yemişçi açayım." dedim. Babam; "...seni ayağından tavana asarım la gobel, adamı hasta etme, leblebi için tıp bırakılır mı?" dedi "Bence bırakılır." diyecektim babamdan korktum.

Artık leblebiyi yatmadan evvel yemeye başladım. Sağa sola dökmedim. Babamın hatrına tıp fakültesini asgari leblebi tüketimiyle bitirdim. Uzmanlık falan derken cerrah oldum. Şimdi istediğim kadar leblebi yiyorum. Ama hassas adamım. Ameliyathaneye girmeden evvel cebime koymuyorum. Bir kase içinde leblebim oluyor. Hemşire hanımlar alıştı. Ameliyat sırasında birer ikişer leblebimi veriyorlar. Bazen espri yapan münasebetsizler oluyor. "...neymiş efendim ben ameliyat sırasında hastanın karnına leblebi düşürürsem ne olacakmış?" "Hey yavrum şu gözüme baksınlar, bende leblebiyi hasta karnına düşürüp israf edecek göz var mı?"