Aşkın alandan içkin alana düşen insan

Modern zamanda ritüeller eskisi gibi tek bir yerden piramidin aşağısına doğru yayılmıyor.
Modern zamanda ritüeller eskisi gibi tek bir yerden piramidin aşağısına doğru yayılmıyor.

Günümüzde görmek gözlerle, duymak kulaklarla, hissetmek ise beynin karmaşık yapıları ile sınırlı bırakılıyor. Artık bu çağın insanı “Görmediğime inanmam, duymadığım yalandır.” ya da “Ben nasıl düşünüyorsam doğrusu odur.” demeye başlamıştır. Oysaki dikey kesit bizlere gören gözün, duyan kulağın ötesini ve anlayamadığımız hislerin tarifini vaat etmekteydi.

  • Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün “dikey”leri “yatay” hâle getirecek bir nida kopararak “Mukaddes emaneti ne yaptınız?” diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...
  • Necip Fazıl Kısakürek-Gençliğe Hitabe

İnsan, dikey ve yatay (aşkın ve içkin) yönlerden oluşmakta, bu iki âlemi de benliğinde barındırmaktadır. Modern olarak tabir ettiğimiz insana da bu yönden bakabiliriz. Bilginin yatay kesitte hızlıca yayılmadığı klasik dönemlerde insan dikey alandan besleniyor ve kendine bir şeyh, bir imam, bir lider arıyordu. Şeyhi aracılığı ile mutlak olana yakınlaşıyor ve bilgileri de zamanla öğreniyordu. Zamanın geçmesi ve bilgilerin çoğalmasıyla sabırla yükseliyor ve olgunlaştığı düşünüldüğünde kendisi de bir bilgi kaynağı hâline geliyordu. Klasik dönemlerde bilgi, talep edene ulaştırılır ve kişinin karakterine, zekâsına ve algısına uygun nitelik ve nicelikte verilirdi. Önemli olan her şeyi bilmek değildi; önemli olan bilginin kişiye faydasının dokunması ve onu mutlak olana yakınlaştırmasıydı. Günümüzde ise yatay kesitte zamanın veya kademelerin bir önemi kalmadı. Modern insan hangi okulu okursa okusun, hangi yaşta olursa olsun, bilgi kaynağı hep avucunun içinde.

Her bilginin bu şekilde kolayca edinilmesiyle birlikte herkes kendini bir şeyh, bir imam, bir lider olarak görüyor.
Her bilginin bu şekilde kolayca edinilmesiyle birlikte herkes kendini bir şeyh, bir imam, bir lider olarak görüyor.

Her bilginin bu şekilde kolayca edinilmesiyle birlikte herkes kendini bir şeyh, bir imam, bir lider olarak görüyor. Olgunluğuna da bilgeliğine de kendi kendine karar veriyor. Modern zamanda ritüeller eskisi gibi tek bir yerden piramidin aşağısına doğru yayılmıyor. Aksine herkesin ritüelleri şahsileşiyor. Her ne kadar kapitalizmin ve medyanın büyülediği zihinlerimiz tek tip tüketime, alışkanlıklara ve dünya görüşüne bizi itse de, herkeste bu “aydınlanma” farklı cereyan etmekte. Bilgiler aynı olsa da pratikte bir lider bulamayan veya bulmaya gerek duymayan modern insan, şahsi olarak bilgiyi nasıl algılıyorsa, öyle “aydınlanıyor”. Yatayda dağılan ve içkin olarak geliştirilmeye çalışılan aydınlanma becerileri, insanları yalnızca bu dünya ile sınırlı inançlara itmektedir. “Efsunlu” ritüellere kendini kaptıramayan daha akılcı kişiler böylelikle kendilerini ateizm ya da bilimcilik içinde bulurlar. Zaten bu alan içinde en çok güvenilecek mecra bilimdir. Oysa ki “Bilim düşünmez, sadece bilir”.

Dikey kesitten (aşkın olandan) vazgeçen modern insanın yatay kesitte (içkin olanda) güçlü olmasının ve tutunabilmesinin şartı nedir? Şöhret, para ve nüfuzdur.
Oysa ki dikey kesit bizlere gören gözün, duyan kulağın ötesini ve anlayamadığımız hislerin tarifini vaat etmekteydi.
Oysa ki dikey kesit bizlere gören gözün, duyan kulağın ötesini ve anlayamadığımız hislerin tarifini vaat etmekteydi.

Biz de yatay alanda düşünmüyoruz, sadece biliyoruz. Tüm bunlarla birlikte, aşkın olana rağbetin azalması dikey alanı silikleştirmiş durumda. Günümüzde görmek gözlerle, duymak kulaklarla, hissetmek ise beynin karmaşık yapıları ile sınırlı bırakılıyor. Artık bu çağın insanı “Görmediğime inanmam, duymadığım yalandır.” ya da “Ben nasıl düşünüyorsam doğrusu odur.” demeye başlamıştır. Oysa ki dikey kesit bizlere gören gözün, duyan kulağın ötesini ve anlayamadığımız hislerin tarifini vaat etmekteydi. Dikey kesitten (aşkın olandan) vazgeçen modern insanın yatay kesitte (içkin olanda) güçlü olmasının ve tutunabilmesinin şartı nedir? Şöhret, para ve nüfuzdur. Bunu sağlayamayan ve gücünü kaybeden bireyler, (mecburi olarak) dikey Alana yani aşkın olana yöneliyor olsa da silikleşmiş bu doğrultunun üzerine yalanla bezenmiş şekilde oturtulan başka mecralara savruluyorlar.

Öyle ki bu sahte aşkınlık, yüzlerce insanı, çocuğunu yaşlısını, toplu intiharlara sürükletebiliyor. 900’ün üzerinde can alan Jonestown vakası bu konudaki en çarpıcı örnek olabilir. Yatay alanda güçlü olan bireyler ise dikey alana zaten önem vermiyor hatta bunu inkâr ediyor. Halkının %70-80’inin ateist olduğu ülkelerin de yatay doğrultuda (örneğin, kişi başı gelir, işsizlik oranları vs.) oldukça gelişmiş oldukları unutulmamalıdır. Tabii ki de önerilen şey, salt aşkınlık değildir.

İnsanın huzuru dengede bulabildiği gerçeğine dayanarak önerilen, kişinin aşkınlığı ve içkinliği kendinde dengede tutabilmesi ve her ikisinde de ilerleme ve derinleşme gösteriyor olmasıdır. Ancak ne yazık ki “modern” insan, aşkın olanla sağlıklı bağını kaybetmiş, tuhaf seküler ritüellere bağlanmış ya da aşkınlığa yalnızca içkinliğe gücü olmadığından yönelmiş, sapkın ritüellere kapılan bir kişi hâline gelmiştir…