Başka dünya öyküleri: Aşı

Arşiv
Arşiv

Aşı taraftarları ve karşıtları birbirlerine girdiler. Ağız dalaşlarıyla başlayan tartışmalar savaşa dönüştü. Çıkan savaşta bir yılda bir milyar insan öldü. Virüs bulaşacak insan sayısı azalınca yok oldu.

Günlerden bir gün dünyanın tam orta yerinde bir virüs ortaya çıktı. Virüs insanlara yarasalardan bulaştı. İnsanlar garipti, daha önce de fareden, maymundan, öküzden, kuştan vesair hayvandan ve hatta eşyadan, misal bilgisayardan nasıl oluyorsa virüs kaptıkları olmuştu. Bu da öyle bir virüstü. Öldürücüydü. Hızlıydı. Kolay bulaşıyor, kısa sürede insanı tüketiyordu.

Virüs öyle çabuk yayıldı ki, gerçek olan hiçbir şey aslında bu hızla yayılamaz, sadece yalanlar bu kadar hızlı ve etkin yayılabilirdi. Ama şimdi böyle laflarla kafaları karıştırmaya gerek yok zira mevzumuz bu değil, zira önemli olan varlığı ya da yokluğu değil, neye yol açtığıydı. Virüs hızla insanlara bulaşınca, insanlardan da diğer insanlara bulaştı. Elden, yüzden, gözden ve inanılır gibi değil ama havadan. Önce elden yüzden zannedildiği için insanlar ellerini birbirlerinden çektiler. Tokalaşmaz oldular. Ellerini dokundukları her şeyi siler, sonra ellerini de siler oldular. Eli silmek neye yarar, ellerini bir takım kimyasal maddeler ve bu kimyasalların en ucuzlarından kolonyayla adeta yıkar oldular. Tabii kimyasalların en ucuzlarından kolonya artan taleple birlikte acayip pahalı, dahası bulunmaz hale geldi ama mevzumuz bu da değil.

Arşiv
Arşiv

Akabinde virüsün sadece ellerden değil, havadan da bulaştığı söylendi evren sağlık bişey bişeyi tarafından. Evren sağlık bişey bişeyi diye bir kurum vardı, neyin hastalık neyin şifa olduğunu onlar söylüyordu. Ama konumuz bu da değil. Bu durumda virüsü kapmamak için insanların önünde iki yol belirmiş oldu; bir nefes almamak, iki, temiz nefes almalarını sağlayacak dışsal faktörleri oluşturmak. İlki daha maliyetsizdi ama insanlar doğal olarak ikinciyi tercih ettiler. Birbirlerinden uzak durmaya meylettiler. Aynı zamanda uzak durulamayan durumlarda ise temiz nefes almayı sağlayacak bir aparat geliştirdiler. Bu aparat basit bir şeydi elbette. Maske. İnsanlar maskeler takarak, otobüse, trene, metroya, iş yerlerine, evlerine ve hatta yataklarına girer oldular. Önce biraz arbede çıktı, maske takanı karşısındaki insan tanımaz oldu, sen kimsin filan dedi, itiş kakışlar, ama çabuk alışıldı. Bu arada maske fiyatları da artan talep nedeniyle acayip fahiş bir hale geldi ama mevzumuz takdir edersiniz ki bu da değil. Ama insanlar ne kadar özenli ya da dikkatli olurlarsa olsunlar, sistem işlemekteydi, yani dünya dönmekteydi, işler yürümeliydi, insanlar dünyanın üzerinde gezinmeliydi. Bu yüzden maskeler pek bir işe yaramadı. Aslında çok işe yaradı da yetersiz görüldü. Aslında işe yarayıp yaramadığı konusunda da net bir karara varılamadı ama konumuz elbette bu da değil. Böyle olunca da insanlar maskeye ek bir önlem geliştirmek gerektiğine hükmettiler. Dediler ki, herkes aynı anda sokağa çıkarsa hastalardan hasta olmayanlara hastalık bulaşıyor. Bu durumda hastalar sokağa çıkmasın. Hastaları karantina altına aldılar. Hastaları karantinaya aldıklarında onlara bakacak, onları barındıracak yeterli yer mevcut olmadığından bir süre sonra hastaları hastanelerde değil, kendi evlerinde karantinaya girmeye zorladılar. Kısa vadede iyi bir çözüm gibi duran bu çözüm de işe yaramadı çünkü insanlar hastalarsa evlerinden çıkmayabiliyorlardı ama hasta olduğunu bilmeyenler evlerinden doğaldır ki çıkıyorlardı, ayrıca hasta olanların bir kısmı da kural tanımazlık edip evlerinden çıkıyorlardı. Onlara ilkin çok yüksek cezalar kesilse de bu kesin ve nihai bir çözüm olmadığından başka ve daha büyük bir karara imza atıldı. Madem sokakta dolaşanın hangisi hasta hangisi değil, pek seçmek mümkün olmuyor, kimse sokağa çıkmasın dendi. Genel karantina ilan edildi. Yaşamın sürmesi için çalışması gereken insanlar ve iş kolları belirlendi, gerisi evlerine hapsedildi. Ama bu, virüsü yenmek için değil, virüsün yayılmasını önlemek için yapılan bir eylemdi. Aynı esnada virüsü yenecek faaliyetlere de ihtiyaç duyulmaktaydı. İnsanlar ve insanların daha insan olanları olan bilim adamları hızla çalışmaya ve hastalığa çare bir ilaç, aşı filan geliştirmek için uğraş vermeye başladılar.

Çarenin ne olduğu da ortadaydı öte yandan. Geçmişte bu türden bulaşıcı hastalıklar aşı yöntemi ile kontrol altına alınmıştı hep. Bu sebeple aşı çalışmaları ilaç çalışmalarından ayrıştı ve daha da önem kazandı. Önem kazandı ama boyacı küpü değildi nihayetinde, böyle şeyler zaman alıyordu. Bir yıl gibi sürede bir milyon insan öldü ama bu esnada aşı da bulundu. Aşı bulununca hızla üretildi ve hızla dağıtıldı. Ama bu esnada bir söylenti ortaya atıldı. Bazı insanlar dediler ki, aslında bir yılda bir milyon insanın ölmesi normal, insanlar hep ölmektedirler, bu aşı denen şey insanlara çok zararlı. Böyle diyen insanlar ve böyle diyen insanlara inanan insanlar aşı karşıtı olarak fişlendiler. Fişlendiler zira aşı karşıtlarının karşısında aşı taraftarları vardı ve aşı oldukları halde aşı karşıtları aşı olmadıkları için aşı karşıtlarının hasta olacağını ve kendilerine hastalık bulaştıracağını öne sürdüler. Toplum böylece iki kutba ayrıldı. Aşı taraftarları ve aşı karşıtları. Aşı karşıtları aşının insanı öldüreceğini, aşı taraftarları aşı olmayanlar sebebiyle bulaşacak hastalığın kendilerini öldüreceğini savundular.

İnsanın en yüksek güdüsü hayatta kalma güdüsüydü. Bu sebeple aşı taraftarları ve aşı karşıtları birbirlerine girdiler. Ağız dalaşlarıyla başlayan tartışmalar kavgaya dönüştü. Kavga çatışmaya dönüştü. Çatışma savaşa dönüştü. Aşı karşıtları ve aşı taraftarları arasında çıkan savaşta bir yılda bir milyar insan öldü. Bu esnada hastalığa sebep olan virüs bulaşacak insan sayısı bu denli azalınca kendi kendine zayıfladı ve yok oldu.