Bebek çorapları ve deniz kabukları

Bir gün gelecek, deniz kahrından coşacak ve işte o gün kıyamet kopacak.
Bir gün gelecek, deniz kahrından coşacak ve işte o gün kıyamet kopacak.

Ayağına takılan şeye uzandı: Bir bebek çorabı… Çorabın içi kum doluydu. Bu; denizin, bebeği defnetmesi miydi? Kalbi çatırdadı."…kabaran denize andolsun ki Rabbi'nin azabı mutlaka gerçekleşecektir." dedi, sesi utançla yiterken.

Willoughby?

Belki insan zihninin gizli bir parçasına yerleşmiş bir hüsnükuruntu. Ya da belki eşyanın geniş tasarımında son durak. Ya da belki Bay Gart Williams gibi güvendiği dağlara kar yağan bir adam için viraj dönüşünde atlama yeri.

Alacakaranlık Kuşağı-30.bölüm/1959-1964

Bebek çorapları satın alıyor ve içine deniz kabukları dolduruyordu. "Bebek çorapları, başlangıç.

Çoraba dolan deniz kabukları ise sonsuzluk. Başlamaklar, bitmeksizin sürer." derdi soranlara. Onun için ölüm yoktu, doğum yoktu. Varoluş vardı. Yaradan: "Ol" emri verdi ve olduk. Bu yüzden; olmak, başlamaktı. Allah, her göz kırpışımız süresince dünyayı tekrar yaratıyordu. Her an yeniden başlıyorduk yaşamaya. Renkler, sesler, hava, su, nefesimiz, her şey, toz da dahil her şey, sürekli başlıyordu. Biten hiçbir şey yoktu.

Belki insan zihninin gizli bir parçasına yerleşmiş bir hüsnükuruntu.

İki gün olmamıştı: Aylan Bebeğin cansız bedenini bu sahilde bulmuşlardı. Birden sendeledi. Ayağına takılan şeye uzandı: Bir bebek çorabı…


Bir vakit: "Bebekler hangi düşleri görür acaba?" diye sordu kendine. Bebekken gördüğü rüyaları hatırlamaya çalıştı, gözünü kıstı, dudağını ısırdı, tavana baktı; fakat bir türlü anımsayamadı. Son olarak; günlüğünü karıştırıp bebekken gördüğü rüyaya dair bir kayıt aradı ama o sıra, bebekliğinde okuma yazma bilmediği aklına geldi. Gece uyumadan önce: "Allah'ım, bebekken gördüğüm rüyayı, rüyamda görmek istiyorum. Âmin." dedi ve uyudu.

  • O rüyayı hiç görmedi.
  • Çünkü bazı şeyler, yalnızca bir kere başlardı.

Ya da belki eşyanın geniş tasarımında son durak Bir gün: "Şehitler cennetteyken, dünyada bıraktığı ailesini özlemez mi acaba?" diye sordu kendine. Cevabını, seneler öncesinde bir çocuktan duyduğunu hatırladı. Çocuk, şehit düşmüş bir askerin resmini çizmişti ve ona demişti ki: "Bu asker cennete gitmiş. Cennette üzgün; çünkü yanında ailesi yok. Allah, ona gökten süt yağdırıyor. Asker, sütü içince annesinin sütünü emmiş gibi oluyor."

Anladı ki, bazı şeyler biterek başlar. Biten bir çiçek gibi. Ya da belki... Viraj dönüşünde atlama yeri.


"Allah, denizi nasıl yarattı acaba?" diye sordu kendine deniz kıyısında yürürken. Gökyüzü, denizin taşması sonucu oluşmuştu. Peki ya deniz? Rivayet odur ki: Bebek vücut bulduğunda; deniz henüz yaratılmamıştı. Koca dünya, bu minik bedeni içine sığdıramamıştı. Bebek bu, kelime bilmez ki.

Bir vakit: "Bebekler hangi düşleri görür acaba?" diye sordu kendine.
Bir vakit: "Bebekler hangi düşleri görür acaba?" diye sordu kendine.

Evsizlik, yürekcağızını delmiş. Acısından ağlamış, ağlamış, ağlamış. Ta ki gözyaşları deniz olana dek. Ve sonra denize karışıp gitmiş. Bir gün gelecek, deniz kahrından coşacak ve işte o gün kıyamet kopacak. Canı eziliyordu yürürken. İki gün olmamıştı: Aylan Bebeğin cansız bedenini bu sahilde bulmuşlardı. Birden sendeledi. Ayağına takılan şeye uzandı:

Bir bebek çorabı… Çorabın içi kum doluydu. Bu; denizin, bebeği defnetmesi miydi? Kalbi çatırdadı."…kabaran denize andolsun ki Rabbi'nin azabı mutlaka gerçekleşecektir." dedi, sesi utançla yiterken.