Berdyayev'in gözünden aydınlanma: Yeni Orta Çağ

Nikolay Berdyayev
Nikolay Berdyayev

Berdyayev'e göre insan kendi potansiyeline, kişilik ve içselliğine eğilerek, kendini gerçekleştirmelidir. Varlık, kendisinde gömülü olan, tanrıdan gelen aktif yaratım gücünü mobilize ederek bu yaratıcı gücü dünyaya yansıtmalıdır.

Rusya'da din felsefesi ekolünün Frankl ile beraber kurucusu ve Hristiyan varoluşçuluk akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak tanıdığımız Nikolay Berdyayev'in fikir dünyası, öğrencilik yıllarından itibaren okuduğu Batılı düşünürlerin tesiriyle gelişmiştir. İlerleyen süreçte özellikle üniversiteden atılmasının ardından yaptığı çalışmalarda, eleştirel tahlil noktasına oturttuğu Marksizm, Marksizm'in Sovyet yorumu, birey, birey-toplum-din ve varoluş gibi farklı başlıkları birtakım bağlantılarla ele alması felsefi sisteminin dinamiklerini oluşturmaktadır. Berdyayev, fikirlerinden faydalandığı aydınlanma düşünürlerinin kurmuş olduğu seküler bilincin karşısına insan-tanrı ilişkisine dayanan bir tasavvur koymuştur. Bu dönem yaptığı çalışmalarında, pozitivist düşünceden metafizik idealizme (idealizmden dini idealizme) geçişin belirtileri kendini baskın şekilde hissettirmektedir.

Marksizm'in Sovyet versiyonuna yönelik eleştirisi, akabinde yaşadığı hapis & sürgün hayatı, Batı'da edindiği entelektüel çevre, kendisine enteresan bir perspektif kazandırdı. Bununla birlikte Batı düşüncesinde, Batılı hâkim argümanlarla bağdaşmayan bir felsefi sistem dizayn etmeye çabalamıştır. Seküler yeni dünyaya, net bir şekilde insan ve tanrı merkezli bir dünya düşüncesini ön plana çıkaracak fikirler sunmak amacında olan Berdyayev, bu sebeple farklı bir anlatım biçimi ve dilin arayışındadır. Felsefi sistemi, varoluşçu temellere isnat etmektedir, fakat bunu rasyonel/ussal bir metodolojiyle değil, mistik/metafizik duyarlığı baz alan bir metodolojiyle yapmıştır. Doğru, ona göre "Tinin aşkın dünyasından sızan bir ışığın ürünü" dür. İnsanın kudreti ve büyüklüğü mantığından, aklını işletme yetisinden değil, Tanrı'nın bahşettiği yaratma yeteneğinden gelir. Bu tanrısal yaratım da ancak manevi duyuşla geliştirilebilir.

Berdyayev'e göre insan sorunlarını eskatolojik açıdan çözebilir. Sonsuzluk, kıyamet, bitim düşüncesi yani -yaşamı tanrıyla/tanrısal olanla temas niteliğindeki sonluluk ve dolayısıyla kıyamet fikriyle ele alabilir insan. Tam da bu saikle felsefesinin teolojiyle & mitolojiyle kümülatif, iç içe ve kesişimlerle ilerleyen bir yapıya sahip olduğu görülür. Ona göre Hristiyanlığın merkezindeki insan problemi, felsefenin de ana problemidir. Antik Yunan felsefesinde insan problemi derinlikli şekilde incelenmemiştir, akıl mahiyetiyle tezahür etmiştir ama varlığın merkezi hükmündeki insanın üstünde durulmamıştır. Hâlbuki insan varoluş bilincine sahip; var olma, varlığını koruma ve sürdürme, varlığının mahiyetini tartışmaya açma kabiliyetlerine maliktir. Bu sebeple varoluşun bilinme/ anlaşılma/anlamlandırılma süreçleri de yine insana aittir. Tam da bu nedenle zihinsel rotasının içselliğe yöneldiği net olarak görülür; insanı kendi içsel nesnelliği içinde, kendi içsel varlığı olarak açıklama ve rehabilite etmenin gerekliliğine inanır.

Hegel'in düşüncesi, ruhun bir özgürlük olarak ele alınmasıyla çatışmaktadır. Berdyayev'e göre ise özgürlük tanrıdır, dolayısıyla ruhun özgürlüğü de tanrıyla olan bağı işaret etmektedir.

Bu yüzden içsellik vurgusu üzerinden öznellik fikrini düşünüyordu. Dünyaya atıldığı gibi nesneler tarafından köleleştirilen, bastırılan, dolayısıyla varlığına eğilmeyen bir aydınlanma ürünüydü bu yeni varlık. Oysa insan var olmaktaydı; varoluştaydı ve varoluşta olmak varlık bilincine eğilme noktasında ciddiyet ve hassasiyet istemekteydi. "Varlık olarak adlandırılan şey, düşünce ile ideleri bilmekle değil, bütünsel özne ile yani duygu, irade ve bütün yönelimlerle belirlenir." Berdyayev, ruhu asla nesne kategorisinde ele almaz, ruh onun için her zaman özne statüsündedir. Ruhun nesnelleşmesine getirdiği negatif yaklaşımlar, öznellik/ nesnellik probleminin de üzerinde durması, seküler dünya için premodern kalmaktadır. Varoluşçu filozoflar içinde yer alsa bile felsefi angajmanının kendine haslığıyla onlardan da ayrılmaktadır.

Ruh konusundaki düşüncelerine uymadığından dolayı Hegel'e de eleştiriler getirir. Soyut evrensellikle felsefe yapan Hegel'in içselliğin, ruhsallığın, maneviyat fikriyle bağlantılı olarak tanrı ve insan ilişkisinin anlaşılmasına eğilmediğini düşünmüştür filozof. Hegel'in felsefesi ruhun bir özgürlük olarak ele alınmasıyla çatışmaktadır, çünkü Berdyayev'e göre özgürlük tanrıdır, dolayısıyla ruhun özgürlüğü de tanrıyla olan bağı işaret etmektedir onun sisteminde. Ve ruh, varoluştan öncedir. Özgürlük içindedir. Hem teolojik, hem mitolojik, hem felsefi üslubun dil sentezi ve ilişkilenme biçimlerinin altyapısıyla düşünür Berdyayev. Tam bu sentezden dolayı mistik ve asistematik argümanları olduğu söylenebilir ve bu argümanları hep ruh-bilinç-özne-içsellik-metafizik-varoluş- tanrı-özgürlük-hakikat gibi başlıklar altında derler. Bu kavramları birlikte ele alışı biraz da teozofinin sınırlarına sokar onu anlamaya çalışanları. Ona göre insan kendi potansiyeline, kişilik ve içselliğine eğilerek kendini gerçekleştirmelidir.

Varlık, kendisinde gömülü olan, tanrıdan gelen aktif yaratım gücünü mobilize ederek bu yaratıcı gücü dünyaya yansıtmalıdır. Aynı gücü kendine de doğrultarak kendi varoluş bilincini aktifleştirmesi gerekmektedir. Özetle yukarıda sunmaya çalıştığımız görüşlerin tamamında gördüğümüz eleştirel bakış ve yeniyi sunma özgüveni belki de Berdyayev'i çağdaşlarından ayıran en önemli yönüdür. Agamben'in, "çağdaş, çağına kör kalabilendir" sözü Berdyayev için herhâlde çok isabetli olacaktır. Berdyayev, çağının ona sunduklarını sonuna kadar irdelemiş, incelemiş ve eleştirmiştir. Bir anlamda çağının dayatmacı aykırılıklarına kör kalabilmeyi başararak kendisi çağına bir başka aykırılıkla karşı çıkmayı bilmiştir. Aydınlanmanın, vadettiklerinin aksine tutucu ve dogmatik oluşunu, açıkça eleştirmeyi bilmiş ve çağına farklı öneriler sunmayı denemiştir. Felsefe yapma biçimi her ne kadar o günün koşulları içinde farklı bir pratikte gerçekleşse de insana ve onun en temel, en ehemmiyetli meselelerine eğilmiştir. Tam da bu bağlamda çok yönlü-interdisipliner bir düzen oluşturduğunu söylemek mümkündür.