Bildiğiniz gibi değil!

Cenaze giderken herif ne zaman başını kaldırsa kürekçi onun kafasına vuruyormuş.
Cenaze giderken herif ne zaman başını kaldırsa kürekçi onun kafasına vuruyormuş.

Mısır müftüsü, Serez müftüsünü yakasından yakalamış kendine doğru çekmiş: "Ulan alçak! Ulan teres! Ulan zındık! Şimdi anladım niye meşhur olduğunu. Allah senin bin bir belânı versin" demiş. Mısır müftüsü vekilini yanına almış, oradan ateş püskürerek memleketine çekip gitmiş. Hikâye böyle. Peki, ben bu hikâyeyi niye mi anlattım? Bildiğiniz gibi değil!

Osmanlı zamanında Mısır müftüsü olan bir zat varmış. Kâhire'de işinde gücünde iken fark etmiş ki insanlar hep bir Serez müftüsünden bahsedip duruyorlar. Herkes "Serez müftüsü müthiş adammış, acayip adammış" dedikçe Mısır müftüsü onlara sorarmış: "Bu adamın meziyeti nedir ki onu böyle övüyorsunuz?" Muhatapları ise "Efendim, vallahi biz de bilmiyoruz ama herkes öyle diyor" derlermiş. Serez, bugün Yunanistan sınırları içinde kalan küçük bir şehir o zamanlar. Mısır müftüsü, en üst seviyede bir devlet memuru olmasına rağmen meşhur değilken Serez gibi küçük bir şehrin müftüsünün bu kadar meşhur olmasına çok içerliyormuş. Serez müftüsünün bu şöhretine artık dayanamamış. Kendi kendine "Serez'e gideyim, bu herifin şöhreti nereden geliyor kendim öğreneyim" demiş. Vekiliyle beraber tebdil-i kıyâfet etmişler. Tüccar kılığında İskenderiye'den kalkan bir gemiye binmişler. Yunanistan kıyısına geçmişler. Oradan bir kervana katılmışlar. Günler sonra Serez'e varmışlar. Vardıklarında ikindi namazı sonrasıymış. Camiye doğru giderken camiden bir cenazenin çıktığını görmüşler. Cenazeyi taşıyan dört kişi, önde imam efendi, arkada da kürek taşıyan bir işçi dışında cenaze alayında kimse yokmuş.

Mısır müftüsü bunu görünce mahzun olmuş, vekiline dönmüş: "Yahu, bak şu garibanın hâline. Adam ölmüş, ardından dua edecek cemaat yok. Gel şu defne katılalım. Garibe bir dua okuyalım, sevaptır" demiş. Böylece onlar da tabutun peşine takılmışlar. Gel gelelim, bunlar mezarlığa doğru giderlerken tabutun içindeki adam birden kafasını kaldırmış. Müftü şaşalamış. "Ölüyse nasıl kafa kaldırıyor, diriyse tabutta ne işi var?" diye kendi kendine sormuş. Ama adam kafayı kaldırır kaldırmaz arkadan gelen adam, herifin kafasına kürekle vurmuş. Adam kan revan içinde bayılmış. Cenaze giderken herif ne zaman başını kaldırsa kürekçi onun kafasına vuruyormuş. İmam da, cenazeyi taşıyanlar da bunu görmelerine rağmen hiçbir şey olmamış gibi yürümeye devam ediyorlarmış. Müftü ve vekili bu manzaradan hayrete düşmüşler ama seslerini çıkarmamışlar. Bu şekilde mezarın başına kadar gelmişler. İmam efendi "Gömün hergeleyi!" demiş. Adamlar kefene sarılı adamı çukura atmışlar. Başlamışlar üzerine kürekle toprak serpmeye...

Kefendeki adam bas bas bağırıyormuş: "Aman efendiler, yapmayın, etmeyin! Ben ölü değilim. Kurban olayım beni öldürmeyin!" diye. Ama imam efendi "Dinlemeyin şu alçağı, çabuk gömün!" deyince toprak atmayı hızlandırmışlar. Adamcağızı o şekilde gömüp öldürmüşler. Mısır müftüsü olan biten karşısında şoka girmiş. Ama "Şehre daha yeni geldik, işin aslını anlamadan hele ses etmeyelim" diyerek vekilin kolundan çekip mezarlıktan koşar adım çıkmışlar. Şehre dönmüşler. İkindi namazını camide kıldıktan sonra yemek yiyecek bir yer aramaya başlamışlar. Sokaktan geçen bir adamı durdurmuşlar: "Efendi, burada lokma edeceğimiz bir yer var mıdır?" diye sual etmişler. Adam: "Evet, vardır. Şu ileride meyhane var, oraya gidin" demiş. Mısır müftüsü bir kere daha şoka girmiş. "Bir İslâm beldesinde güpegündüz açık bir meyhane nasıl olabilir?" demiş. Adam, "Vallahi hem orada yiyoruz, hem de içiyoruz. Zaten başka bir yer de yok" demiş.

Nâçâr Mısır müftüsü ve şerîki meyhaneye varmışlar. Bir bakmışlar ki meyhane tıklım tıklım. Serez'in bütün erkekleri meyhaneye dolmuş, kafa çekiyorlar. Müftünün hayretten ağzı açık kalmış. Kendine az sonra gelmiş, vekiliyle beraber bir köşedeki sofraya oturup bir şeyler yemişler. O sırada akşam ezanı okunmuş. Meyhanedeki bütün sarhoşlar ellerindeki kadehleri bırakıp üst kata çıkmışlar. Aşağıda müftü ve vekilinden başka kimse kalmamış. Müftü "Bu herifler nereye gittiler? Gel gidip bakalım" diye vekiliyle beraber üst kata çıkmış. Bir de ne görsün? Sarhoşlar saf tutmuşlar, akşam namazını kılıyorlar. Önlerinde de kılıksız biri imam olmuş onlara namaz kıldırıyor. İmam namazda okuduğu her âyetten sonra "derler" diyormuş. Bütün sûreleri bu şekilde okumuş. Müftü gözlerine de, kulaklarına da inanamıyormuş. Vekilini kolundan kaptığı gibi hışımla sokağa fırlamış. Oradan geçen birine Serez müftüsünün konağını sormuş. O da tarif etmiş. Bizimkiler hızlı hızlı adımlarla müftünün konağına varmışlar.

Mısır müftüsü kapıyı güm güm vurmuş. Serez müftüsü kapıyı açmış. Mısır müftüsü: "Müftü sen misin?" demiş. Serez müftüsü: "Evet, buyrun" deyince Mısır müftüsü patlamış: "Behey densiz, behey zındık, behey yolsuz! Sen ne rezil bir adamsın ulan!" Serez müftüsü kızmış: "Efendi, efendi! O ne biçim söz öyle. Siz kimsiniz, nasıl konuşuyorsunuz?" diye bağırmış. Mısır müftüsü kendini tanıtınca Serez müftüsü birden süt dökmüş kediye dönmüş. Eee, ne de olsa makam farkı! Hemen üstünü başını düzeltmiş, el-pençe durmuş. "Aman efendim aman, hoş geldiniz efendim, safalar verdiniz. Buyrun içeriye lütfen" demiş. Mısır müftüsü hiddetle bağırarak: "Hoş-moş gelmedim seni gidi edepsiz! Bu şehrin hâli nedir böyle? Güya burada şer-i şerîften mes'ul olan sensin. Bu ne rezillik, bu ne kepazelik!" diye bağırmaya devam etmiş. Serez müftüsü: "Aman efendim sakin olunuz, ne yanlış gördünüz ki?" demiş.

Mısır müftüsü: "Ulan hangi birini sayayım? Daha geleli iki vakit oldu görmediğim rezillik kalmadı!" demiş. Serez müftüsü: "Meselâ efendim?" diye sormuş. Mısır müftüsü önce bir adamın diri diri nasıl gömüldüğünü anlatmış. Serez müftüsü tebessüm etmiş. "Aman efendim, o iş bildiğiniz gibi değil" demiş. Mısır müftüsü "Nasıl bildiğim gibi değil, ben ve vekilimin gözü önünde oldu bunlar" diye ona çıkışmış. Serez müftüsü pişkin pişkin, "Yok efendim, işin aslı öyle değil" demiş ve devam etmiş: "Efendim o gömülen adam on yıl evvel şehirdeki herkesten borç topladı, sonra onları ödemeden İstanbul'a kaçtı gitti. Oradan da bize sahte bir vefat tezkeresi gönderdi. Sanki ölmüş gibi. O kâğıt bize gelince mecburen nüfus sicilinde isminin karşısına "mevtâ" yazdık. Böylece borçları sâkıt oldu, hanımı boş oldu. Hanımı sonra gitti başka biriyle evlendi. Bu utanmaz herif on sene sonra dün çıktı geldi. "Ben ölmedim, hanımımı istiyorum, boşayın evleneceğim" dedi.

Ben de nüfus sicilini açtım. Herifin isminin karşısındaki "mevtâ" yani "ölü" ibâresini gösterdim. Sonra imama söyledim ölüyü gömün diye. Kısacası, ölüyü öldürdük efendim. İşin aslı bu!" Mısır müftüsü kalakalmış. "Eh, hadi bunu biraz anladım ama bu milletin hâli nedir kardeşim? Herkes güpegündüz meyhanede. Sen nasıl böyle bir haramın alenî işlenmesine müsaade ediyorsun?" demiş. Serez müftüsü yine tebessüm etmiş. "Efendim o iş de bildiğiniz gibi değil" diyerek devam etmiş: "Buradakiler hep Rum'dur, yeni Müslüman oldular. Köftehorlar bilirsiniz içkiyi pek severler. Biz de onlar dinden-imandan soğumasınlar diye içkinin haram olduğunu henüz söylemedik. İşin aslı bu." demiş. Mısır müftüsü: "İyi de kardeşim bu herifler bir de abdestsiz akşam namazına durdular" diye itiraz etmiş. Serez müftüsü yine "Efendim, o iş de bildiğiniz gibi değil. Herifler namaza alışsınlar diye onlara daha abdestin farz olduğundan da bahsetmedik" demiş.

Mısır müftüsü "Peki söyle bakalım densiz herif, sarhoşların önüne imam diye koyduğun o uğursuz suratlı herif de kimdir? Herif namazı kıldırırken her âyetten sonra "derler" deyip duruyor. Böyle imam mı olur?" demiş. Serez müftüsü hiç istifini bozmamış: "Olmaz tabii efendim. Ama zaten o imam değil ki!" Mısır müftüsü: "Nasıl imam değil yahu? Oradaydım, gözlerimle gördüm" demiş. Serez müftüsü "Dedim ya efendim, halk yeni Müslüman oldu. Onun için Kur'ân'ı hatta bir-iki sûreyi ezbere bilen bir tek adam bile yok. Bu papaz da gençken merak edip bir-iki sûreyi ezberlemiş. Biz de ondan rica ettik, imamlık yapsın diye. Adam imamlık yapıyor ama Müslüman olmadığı için her âyetten sonra "ben değil, Müslümanlar derler" mânâsında "derler" diyor" demiş. Mısır müftüsü için artık bu bardağı taşıran son damla olmuş. Serez müftüsünü yakasından yakalamış kendine doğru çekmiş: "Ulan alçak! Ulan teres! Ulan zındık! Şimdi anladım niye meşhur olduğunu. Allah senin bin bir belânı versin" demiş. Mısır müftüsü vekilini yanına almış, oradan ateş püskürerek memleketine çekip gitmiş.

Eveeet. Hikâye böyle. Peki, ben bu hikâyeyi niye mi anlattım? Bildiğiniz gibi değil!