Bir ahlak anıtı: Nurettin Topçu

Nurettin Topçu
Nurettin Topçu
Hareket, tek parti devresinde çıkan ilk muhalif yayınlardan biridir.
Hareket, tek parti devresinde çıkan ilk muhalif yayınlardan biridir.

9.

İzmir’deyken daha sonra pek çok kişinin yetişmesine vesile olacak olan efsane Hareket Dergisi’ni çıkarmaya başlar. Yıl 1939 olmuştur. Hareket, tek parti devresinde çıkan ilk muhalif yayınlardan biridir. Felsefe, fikir, edebiyat ve sanat dergisi olarak ortaya çıkar. Bir yazıdan dolayı hakkında soruşturma açılır ve Denizli’ye sürgün edilir. Denizli sürgününden sonra İstanbul’a geri döner. Haydarpaşa ve Vefa liselerinde öğretmenlik yapar.

10.

Paris dönüşünden kısa bir süre sonra çocukluk arkadaşı Sırrı Bey’in rica ve ısrarı üzerine, ‘Abdülaziz Efendi’ diye birisiyle tanışmaya gider. Hikâyenin onun açısından yeniden başladığı yer burasıdır. ‘Abdülaziz Efendi diye birisi’ değil, yeni bir dünyanın kapısıdır bu. Devrin büyüklerinden Nakşibendi şeyhi Abdülaziz Efendi’ye intisap ettikten sonra Celal Hoca’dan (Celaleddin Ökten) kelam, İslam felsefesi ve İslam tarihi konularında faydalanır. Daha sonra İmam Hatip Okulları’nın kuruluşunda ders tespiti ve program hazırlanmasında Celal Hoca’ya yardımcı da olur.

11.

Fikri faaliyetlerini, Türk Kültür Ocağı, Türk Milliyetçiler Derneği, Türkiye Milliyetçiler Cemiyeti ve Milli Türk Talebe Birliği’nde sürdürür. İlim Yayma Cemiyeti’nin de kuruluşunda katkılarda bulunan Nurettin Topçu, ömrü boyunca içinde yaşadığı cemiyette ‘almadan vermek’ fikrinin müşahhas örnekliğini göstermiştir. Bu uzun dernek çalışmaları, peyderpey hayal kırıklığına uğramasına yol açar her seferinde. Beraber yola çıktıklarının da bir zamanlar talebeliğini edenlerin de ‘iktidar’ karşısında yalpalamalarına şahitlik eder. Yalnız bir adamdır yani.

12.

‘Bergson tezi’yle felsefe doçenti unvanı almasına karşın ‘devrin hassas nizamı’na bir şekilde uyamadığı için üniversite kadrosu verilmez kendisine. Emekliliğine kadar liselerde ders verebilir sadece. Çünkü çağdaş ve ilerici Kemalist kadrolar, bu büyük ve farklı kafayı, bu aziz ahlak abidesini önlerinde ceketini iliklemediği için hiçbir zaman sevmez. Ama hiçbir zaman da küsmez Nurettin Topçu. 1974’te yaş haddinden emekli olana kadar talebelerinin karşısına aynı şık tavırla çıkar ve dersini anlatır titizlikle.

13.

Baş davası ahlak olan Türkiye’nin yetiştirdiği en önemli filozoflardan, mütefekkirlerden biriydi Nurettin Topçu. Kanatsızlığın anlaşılamaması gibi anlaşılmadı ama. Eseriyle yaşantısı örtüşen çağının büyük mustariplerinden biri olarak, çağının ahlak savaşçılarından biri olarak, çağının kahramanlarından biri olarak yaşadı. Onun için var olmak buydu çünkü. Ama hep olan, yine oldu: Emekliliğinin ertesi yılı hastalandı. Birkaç ay sonra da 10 Temmuz 1975 günü ıstırapla yaşadığı dünyayı, sonsuz gerçek dünya ile değiştirdi.

14.

Nurettin Topçu bir sentezdi. Doğu’yu da Batı’yı da anlayan ve kim olduğunu bilen komplekssiz bir fikirdi. Türkiye’nin ‘kıymetli olanın görülmediği’ bir devresinde yaşadı ne yazık ki. Yaşarken de öldükten sonra da üstü ısrarlı bir şekilde örtüldü. En yakın talebeleri bile yakın zamanlara kadar kayıtsız kaldı emeklerine. Ama ‘iyi olan’ kendini doğurur her seferinde. O da öyle oldu. Şimdi anlaşılmayı bekleyen bir anıt olarak duruyor kitaplarının içinde.

15.

Her biri şahsiyeti kadar muhkem, her biri şahsiyeti kadar derin birbirinden kıymetli pek çok eser yazdı. Hiçbir karşılık beklemeden bütün ömrünü harcadığı Türkiye idealine, ömrünün her günü olduğu gibi ölümünden sonra da hizmet etti ve etmeye de devam ediyor hala. Çalışkan bir kafa, hakikatli bir iman, soylu bir ruh, yüksek bir duruş nasıl olur herkese göstererek üstelik. Belki son sözü özellikle iki eserinden bahsederek kapatmak gerekir: Türkiye’nin Maarif Davası ve Yarınki Türkiye.