Bir hikayenin eksik parçaları ve rotasız günler

Vecihi Hürkuş
Vecihi Hürkuş

Bu topraklarda kıymetleri hiç bilinmese de, buna zerre aldırış etmeyen; o cesur, idealist, meraklı, çalışkan ve kararlı kahramanlara… Bu memleketi tutkuyla seven yakın tarihimizin tarifi imkânsız Don Kişotlarına… Ruhlarınız şad, mekânlarınız cennet olsun. Hayalleriniz hayallerimizdir!

Gençliğinin ilk on yılını Wagner’e, en iyi ihtimalle son on yılını Bizet’ye adamış bir Nietzsche bize ne söyler?

Cins’in bu sayısını onlara ithaf ediyoruz.
Cins’in bu sayısını onlara ithaf ediyoruz.

Müzik değişir, sessizlik değişir, insan değişir, hayat değişir, şarkı değişir. Bütün bu değişimlerin toplamında “insan”ın macerasını konuşuruz aslında. Kendini gerçekleştiren kehanet öyle söyler; dünya yerinde durmaz ve hikâye bittiği yerde başlar. Bizim hikâyemiz de dâhil buna.

“Bizim hikâyemiz” derken, Tanzimat’la başlayan o meşhur yabancılaştırma efektinden de bahsediyor olabiliriz mesela, son 20 yılda en az 100 yıllık hızla dönen/değişen dünyanın ahvalinden de.

Hayır, şair “Her şey eninde sonunda sessizdir.” diyerek imdadımıza yetişir hemen. Kendimize yürümeye değer bir yol bulmaya çalışırken başımıza gelenler, bizim büyük hikâyemiz de bu olsun.

İkisi de aynı arızalı yolu tarif ediyor bize. Bu yolu yürümeye değer buldukça, ayaklarımızla hesaplaşmamızın imkânı da elimizden alınıyor. Rotasız günlerden geçiyoruz. Ama şundan eminiz; bunlar sürdürülebilir gerekçeler değil. Yürümeye değer yollar bulacağız. İnsanın büyük hikâyesi de zaten, ya o yolu bulmanın, ya yolun kendisi olmanın ya da bütün bunlar olurken başına gelenlerin hesabını tutmanın muhtasar tarihi sayılır.

Burada yaklaşık 5 yıldır bir derginin etrafında toplanmış bir şeyler konuşuyoruz. Ateş başında oturmuşuz da dertleşiyoruz sayın bunu siz. Aramızda kelimelerle kurulmuş o bağı yansıtan resmin böyle anlaşılmasını isteriz elbette. Sesimiz; kimlere, ne tonda ve hangi makamda ulaşıyor tam olarak bilmiyoruz. Ama şundan eminiz; yürümeye değer yollar bulacağız. Evet, bu bir “birlikte arama” teklifidir aynı zamanda. 5 yıldır talip olduğumuz kutlu bir yol. Nietzsche’nin o iki ayrı on yılının ardından, ömrünün kalan son on yılını büyük bir “sükût”a emanet ettiğini hatırlamak işleri büsbütün karıştırır mı dersiniz? Hayır, şair “Her şey eninde sonunda sessizdir.” diyerek imdadımıza yetişir hemen.

  • Kendimize yürümeye değer bir yol bulmaya çalışırken başımıza gelenler, bizim büyük hikâyemiz de bu olsun.

İthaf

Cins’in bu sayısını onlara ithaf ediyoruz.

Onlara…

Nuri Demirağ
Nuri Demirağ

Bu topraklarda kıymetleri hiç bilinmese de, buna zerre aldırış etmeyen; o cesur, idealist, meraklı, çalışkan ve kararlı kahramanlara… Bu memleketi tutkuyla seven yakın tarihimizin tarifi imkânsız Don Kişotlarına… Kartal yavrularına sürünmeyi öğretenlerin gözlerinin içine bakarak “Bir ihtimal daha var.” diyen, Türkiye fikrini tahkim eden, başımıza icat çıkaran, “

Bir ülkeyi sevmeye nereden başlamalı?” sorusuna hayatlarıyla cevap olan ve hep tutkuyla yaşayan; Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Necmettin Erbakan, Emrullah Ali Yıldız, Selahattin Reşit Alan ve Selçuk Atlı…

Ruhlarınız şad, mekânlarınız cennet olsun.

Hayalleriniz hayallerimizdir!