Bir mesnevi şarihi: Tahir'ül Mevlevi

Tahir’ül-Mevlevi.
Tahir’ül-Mevlevi.

16 yaşında şiir söylemeye başladı, 17 yaşında Mevlevi tarikatına intisap etti… Dîvânçei- Fârsî eserinde, şiirle ve düz yazıyla ilişkisini “yarım asırdan fazlaca bir müddetten beri manzum söz söylemeye çalışmakla ömrümü heder ettim…” diye ifade etti… Yani şiire, sanata, dilin kudretini işlemeye adanmış bir ömürden bahsediyoruz; Tahir’ül-Mevlevî’den… Onun yaşantısında köklerinin gölgesi vardı; büyük bir ailenin oluşturduğu büyük bir kültür okyanusundan geliyordu. Yukarıda söz ettiğimiz gibi, 17 yaşında Mevlevîliğe intisap etmesinin sebebi, belki de Dedesi Hattat Mehmed Tâhir Efendinin Mevlevî dervişi olmasından dolayıydı.

Memurluk, öğretmenlik, Mevlevilik, gazetecilik ve şairlik gibi çeşitli iş ve meşguliyetleri bünyesinde ihtiva eden büyük bir değerden bahsediyoruz. Kültürel reddiyeciliğin ve kökensel kopuşun revaçta olduğu bir dönemde, Orman ve Ziraat Nezâreti’nde memurluk görevini sürdürürken Mehmet Akif ile tanışıp dostluk kurdu. Milli zevk ve duyuşu Akif ile kurduğu dostlukla pekişen Tahir’ül- Mevlevi, bu mülakiliği, basın faaliyetlerine de taşıyacak, Sırat-ı Müstakim ve Sebilürreşad adlı gazetelerde yazıları yayımlanacaktı.

Tahir’ül-Mevlevî, meşrep ve kültürel köken bakımından geleneğe mensup bir şahsiyet olmasına rağmen, yazdığı tek roman olan Teşebbüs-i Şahsî adlı eserinde, Prens Sabahattin’in liberal görüşlerinin tesirinde olduğunu da göstermişti. 20.yy’da İstanbul’da entelektüel gündemi, insan ilişkilerini, o devirde cereyan eden hadiseleri, gündelik olayları, yarı mizahi yarı gerçekçi bir dille ele alan şair, ilmin ve dilin silahını doğrultmaktan da geri durmamıştı... Bu bilinen tek romanında en çok da “yarım aydının acınası züppeliği”ni gözler önüne sermişti bir kez daha.

Yaşadığı dönemi beslendiği ananeden de kopmayarak kavrayan bir kültür insanından söz ediyoruz. Mesnevî deryasına dalmış bir aşık. Esas adı Tahir Olgun olmasına rağmen, Mevlevilik kimliği öyle ön planda ki, Tahir’ül-Mevlevi olarak anılıyor bugün… Çağının en önemli mesnevihanlarından biri. En kapsamlı ve en önemli çalışması da Mesnevî şerhi. İçine doğduğu Mevlevi geleneği ve Mevlevi dedesi olması dolayısıyla hayatını kapsayan bu irfan kaynağı, onu Mevlânâ’nın büyük eseri Mesnevî’ye kulak vermeye de çağıracaktı şüphesiz. Süleymaniye ve Laleli Camii’nde verdiği Mesnevi dersleri esnasında, yaşı yetmişi geçkin olmasına rağmen, gece gündüz çalışarak bu büyük eseri kültür hafızamıza hediye etti.

Gelenekten kopmadan da bir gelecek inşa edebilmenin mümkün, ve hatta esas kaide olduğunu gerek şahsiyeti, gerek emek verdiği alanlar, gerek çalışma azmiyle bizlere gösteren ‘Hüdayinabit’ diyebileceğimiz Tahir’ül-Mevlevi, verdiği eserlerle düşünce dünyamızda vazgeçilmez bir isim oldu. Romanı, düzyazıları, araştırmaları, incelemeleri, şiirleri ve diğer her şey… Bütün bunlar bu büyük insanın emeklerinin somutlaşmış hali. Belki şahsiyetini, ürettiği eserleri merak edersek, kendini uğruna adadığı şeyden başlayabiliriz: