Bir söyleşiden Kuleli’ye: Para ağacıyla boğazı geçmek mümkün mü?

Fil ambarı.
Fil ambarı.

Öğrencilik yıllarımda, Sarıyer’de bir yazarla söyleşi yapmıştım. İki ayağım bir pabuçta hızlı hızlı sorularımı soruyor ve ses kaydı alıyordum. Yazarın telefonu çaldı. Oğluna “iliğini sömürmek” deyimini açıklamaya çalıştı.

Telefonum çalıyordu. Yarı zamanlı çalıştığım, boğaza nazır kafe-restoranın müdürü, toptancıyla kola pazarlığı yapmamı istiyordu. Bu pazarlık telefonda olacak iş değildi, söz konusu pazarlık yüz yüze olmalıydı. Telefonumu meşgule attım. Söyleşi bitti. Yazarın yanından ayrılıp, bir kilometre uzakta olan toptancıyla pazarlık ettim. Toptancı bana “Saksıyı almayacak mısın?” dedi. Müdür beni bu ağacı dükkâna götürmem için aramıştı. Kucağımda bir metrelik “para ağacı” yola koyuldum.

Çok trafik vardı ve Kuleli’ye yetişmem gerekiyordu. Kıyıdan karşıya baktım. Bir kayıkçı durumumu ve ağacı sordu. Şanslı günümdü. Yufka gibi boğazın üzerinde bir küçük kayıktan yükselen para ağacı Kuleli’ye doğru sallana sallana yüzüyordu. Bir yandan söyleşi için manşet düşünürken, diğer yandan kafe-restoranın internette çıkacak olan viral tanıtım metnini yazıyordum ve öteki yakadaydım.

İlik, kola, yaka ve manşet. Gömleğin ne olduğunu bilmesek bu dört kelime yan yana gelemez. Tıpkı birbirine zıt bir karı-koca ve yine birbirine zıt iki evlattan meydana gelen bir aile gibi.

Gömlek deyince insanın aklına baba geliyor. Bir erkeğin iyi bir baba olup olmadığını anlaması için ona alınan gömleğin üzerine büyük gelmesi yeterlidir. Çünkü o erkek, öyle büyük bir babadır ki hacminden çok görünmüştür. Baba bu durumu bozuntuya vermemek için o gömleği giymez. Bir beden daha küçülür bu dertle baba; ama bir sonraki hediye gelecek gömlek için bir beden daha büyümüş olur, aile fertlerinin gözünde. Sanki büyütmek için her şeyini verdiği çocuklarından daha çok büyümüştür o. Bir erkek başka türlü nasıl büyür zaten? İşte böyle: Büyüdüğünü belli etmeden. Baba olmayan erkek, kadınların gördüğü kadar büyür. Ancak baba, evlatlarının gözündeki bedendedir.

O evlatlar büyür, o eskimemiş gömleği denerler üzerlerinde. Küçük gelir. Baba, evlatların gözünde daha da büyür. “Babam bizim yüzümüzden çöktü.” derler. Oysa o evlatlar hep, babanın görmek isteği “evlat yüzü”ne bürünmüştür. Üzüntülerini, kabahatlerini veya borçlarını “istenilen evlat yüzü”ne bürünerek saklamışlardır. Kimse kimsenin gerçek yüzünü, gerçek bedenini görememiştir. İster dünya sahtekârı olsun bu aile fertleri, ister dürüst. Aile; babanın bedenini tespit edememedir.

Viral tanıtım metni: “Üsküdar Çengelköy’de Kuleli Caddesi üzerinde bulunan Osmanlı Fil Ambarları, 1800’lü yılların başında fil ambarı olarak inşa edilen ve daha sonraları silah deposu olarak kullanılan taş binalardır. Yapının; inşa edildiği yıllarda denize sıfır olduğu ancak zamanla denizle arasına mesafe girdiği söylenmektedir. 2018 yılında bir binası restorasyona başlayan yapının diğer binasında eskiyi anımsatan otantik bir kafe-restoran bulunmaktadır.”

Manşet: “Oğluna Kendine Anlatamayan Bir Yazarım”

Telefon: “Para, ağacında yetişmiyor boş ver baba. Ben idare ediyorum.”

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.